Aile konutu ve haciz!
Aile konutu haciz işlemine uğrar mı? Aile konutu haczedilebilir mi? Aile konutuna haciz uygulanmaması için ne yapmak lazım, Aile konutu hangi durumlarda haczedilebilir? İşte tüm yönleriyle aile konutu ve haciz!..
Aile konutu ve haciz!
Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin 1. fıkrasına göre “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.”
Mezkûr hükümde yer alan, aile konutu ile ilgili tasarrufi işlemleri diğer eşin rızasına bağlayan şart sadece malik olan eşin iradesine bağlı olan işlemlerde geçerli olabilecektir. Hak sahibi eşin aile konutunun devrini gerçekleştirmesi için diğer eşin rızasının bulunması gerektiği yönündeki şart cebri satışlarda geçerli olamayacaktır.
Dolayısıyla aile konutu olan taşınmazın İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre haczi ve paraya çevrilmesi mümkün olup diğer eşin rızası gerekmez. Yargıtay’ın görüşü de bu yöndedir.
Aile konutu üzerinde mülkiyet hakkı bulunan eşin, bir borcundan dolayı alacaklının aile konutunu haczettirmesi durumunda, aile konutunu bu haciz işleminden kurtaracak bir hüküm gerek MK’da gerekse İİK’da yer almamaktadır. MK m. 194’te yer alan koruma sadece, aile konutu ile ilgili olarak iradi nitelikte bir borçlandırıcı ya da tasarruf işleminde diğer eşin rızasını aramaktadır.
İcra ve İflas Kanunu’nun Haczi caiz olmayan mallar ve haklar başlığı altında düzenlenen 82. maddesinin 12. bendinde borçlunun haline münasip evinin haczedilemeyeceği ancak evin kıymeti fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktarı borçluya bırakılmak üzere satılabileceği öngörülmüştür. Ancak mezkûr maddenin ikinci
fıkrasında da bu istisnanın, borcun bu eşya bedelinden doğmaması haline münhasır olduğu da belirtilmiştir.
Borçlu malik eşin borcundan dolayı aile konutunun haczedilmesi halinde, şayet o konut, aynı zamanda İİK m. 82 b. 12 anlamında, borçlunun haline münasip evi ise, borçlu ve ailesi özellikle de borçlunun eşi tarafından haczedilmezlik iddiasında diğer bir deyişle meskeniyet iddiasında bulunulabilecek anılan hüküm dolaylı da olsa diğer eş için bir koruma sağlayabilecektir.14 Ancak buradaki haczedilmezlik iddiasının kaynağı o taşınmazın aile konutu olması değil borçlu ve ailesinin haline münasip evi olmasıdır.
Meskeniyet iddiası ile yapılan haciz işlemine karşı şikâyet hakkı sadece borçlu malik eş tarafından değil aynı zamanda, aile konutunda yaşayan diğer aile üyeleri ve özellikle de diğer eş tarafından da kullanılabilmelidir.15 Öğretide16 de meskeniyet şikâyetinin diğer aile üyeleri ve özellikle de diğer eş tarafından da kullanılabileceği kabul
edilmektedir.
Ancak Yargıtay, meskeniyet iddiasının sadece borçlu tarafından ileri sürülebileceğini, borçlunun eşinin şikâyet hakkı bulunmadığını belirtmektedir.
Öğretide bir görüşe göre borçlu eşin meskeniyet iddiasında bulunabilmesine rağmen yine de diğer eşin icra takibinden ve hacizden haberdar olması ve itiraz haklarını kullanabilmesi ve Medeni Kanunu’nun 194. maddesindeki koruma amacını tamamlaması açısından İcra ve İflâs Kanunu’nda yapılacak bir değişiklik ile diğer eşe de ödeme emrinin tebliği zorunluluğu getirilmesi ileri sürülmekte ve örnek olarak İsviçre İcra ve İflas Kanunu’nda bu konuda yapılan değişiklik gösterilmektedir.
Kanımızca İsviçre İcra İflas Kanunu’nda yapılan değişiklik yönünde Türk İcra ve İflâs Kanunu’nda değişiklik yapılmasına gerek olmadığı gibi böyle bir hüküm de takip hukuku ilkelerine çok da uygun düşmemektedir. Kaldı ki İsviçre’deki bu düzenleme dikkat edilir ise haciz yolu ile takiplerde değil “rehinin paraya çevrilmesi yoluna ilişkin
takiplerde” diğer eşe ödeme emri gönderilmesini sağlamaktadır. İİK m. 82’deki düzenleme dolaylı da olsa bu konuda diğer eşe haczedilmezlik şikâyetinde bulunma hakkını vermektedir. Ancak şu hususu da belirtmek
gerekir ki yukarıda belirttiğimiz üzere öğretide diğer eşin m. 82/ b. 12 ve m. 16 hükmü çerçevesinde şikâyet hakkı bulunduğunu kabul etmekle beraber Yargıtay uygulaması aksi yöndedir. Bu konuda öğreti ve uygulamadaki görüş birliğinin sağlaması ve tereddütlerin giderilmesi açısından İcra İflas Kanunu’nda bir değişikliğin yapılmasının faydalı
olacağı tarafımızca da kabul edilmektedir. Ancak bu değişikliğin diğer eşe de ödeme emri gönderilmesinin sağlanması şeklinde yapılması fikrine iştirak edememekteyiz. Zira ödeme emrinin takip borçlusu dışında üçüncü bir şahsa tebliğ edilmesi gerek takip hukuku ilkeleri açısından gerekse tebliğ edilen ödeme emrinin mahiyeti ve gerekse İİK m. 60 hükmü gereğince mümkün gözükmemektedir. Eğer amaç diğer eşin meskeniyet şikâyetini kullanabilmesini sağlamak ise bu değişiklik İİK m. 82/b. 12 hükmüne getirilecek bir düzenleme ile örneğin “borçlu malik olan kişinin eşinin ve diğer aile efradından sayılan kişilerin de meskeniyet şikâyetinde bulunma hakkı vardır.” şeklinde bir düzenleme ile sağlanabilecektir.
Aynı şekilde m. 82/b. 12 hükmüne paralel olarak da İİK m. 103 hükmünde örneğin; “Haczedilen malın taşınmaz olması ve özellikle taşınmaz üzerinde aile konutu şerhinin bulunması halinde icra müdürüne 'diğer eşe de haciz tutanağının bir örneğini gönderir” şeklinde bir ek cümle ya da fıkra getirilerek, taşınmazın maliki olan borçlunun eşinin de hacizden haberdar edilmesi ve meskeniyet iddiasında bulunması sağlanabilir.
Her ne kadar yukarıdaki açıklamalarımızda bir konutun aile konutu sayılması için tapu kaydında buna ilişkin şerhin bulunmasının zorunlu olmadığını diğer bir deyişle aile konutu şerhinin kurucu olmayıp açıklayıcı nitelikte olduğunu belirtmekle beraber, icra müdürünün bu şerhi görmeden re’sen taşınmazın aile konutu olduğuna karar vermesi beklenemez ve kendisine bu yönde bir görev yüklenemez.
Aynı şekilde borçlunun beyanı ile de icra müdürünün bu yönde bir karar vermesi çok da sağlıklı olmayacaktır. Dolayısıyla bu şekilde bir değişikliğin yapılması halinde de icra müdürünün tapu kaydında yer alan şerh doğrultusunda diğer eşe bildirimde bulunması icra hukuku ilkeleri açısından daha doğru bir düzenleme olacaktır.
Bir ihtimal olarak borçlu eşin, haczedilmezlik şikâyetinden feragat etmesi halinde diğer eşin haczedilmezlik şikâyetinde bulunma hakkı ortadan kalkacak mıdır? Kanımızca haciz muafiyeti sadece borçlu için değil, aynı zamanda borçlu ile birlikte yaşayan ailesi efradının himayesi için de kabul edilmiş olduğundan, haczedilmezlik iddiasından feragat sadece borçlunun iradesine tabi değildir. Ailenin diğer fertlerinin de feragatte bulunması gerekir, borçlunun feragati aile fertlerini bağlamaz.
Dolayısıyla borçlu eşin haczedilmezlik iddiasından feragati, örneğin; diğer eşin haczedilmezlik şikâyetinde bulunma hakkını ortadan kaldırmayacak, diğer eş haczedilmezlik şikâyetinde bulunabilecektir.
Burada şu soruda sorulabilir; Acaba haczedilmezlik şikâyetinden feragat aynı zamanda Medeni Kanunu’nun 194. maddesi kapsamında değerlendirilerek diğer eşin rızasının aranmasını gerektirecek midir? Kanımızca, borçlu malik eşin feragati yukarıda belirttiğimiz üzere diğer eşi bağlamayacağından ve diğer eşin de aynı zamanda ayrıca haczedilmezlik şikâyetine hakkı bulunduğu cihetle ayrıca da haczedilmezlik niteliği aile konutu niteliğine bağlı bir husus olmadığından diğer eşin rızasının aranmasına gerek yoktur.
Meskeniyet iddiasının haciz işlemini gerçekleştiren icra dairesine değil, icra dairesinin bağlı bulunduğu icra mahkemesine yapılması gerekecektir. İcra dairesine yapılan müracaat sonuç doğurmayacaktır.
2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nda 1965 yılında 538 sayılı kanun ile yapılan değişiklikten önce meskeniyet şikâyeti ihale anına kadar yapılabilmekteydi. Ancak 538 sayılı kanun ile yapılan değişiklik ile ihale anına kadar olan şikâyet süresi kaldırılmıştır. Anılan değişiklik sebebiyle meskeniyet iddiasının hacze ıttıla tarihinden itibaren (7) günlük süre içerisinde yapılması gerekecektir.
Kaynak: Av. Murat Dönmez, Aile Konutunun Haczi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 77, 2008