25 / 12 / 2024

Arazi ve fabrika teşviği ailenin 'sat' baskısını önler!

Arazi ve fabrika teşviği ailenin 'sat' baskısını önler!

İSO Başkanı Erdal Bahçıvan: "Son dönemlerde elde ettiğimiz en önemli kazanımlardan biri inşaattan üretim ekonomisine dönüşe dair söylemler. Yeni teşviklerin tamamen sanayiye veriliyor olması, gençlerin, yeni kuşakların bu alandan uzaklaşmasını önleyecek bir yeni dönemin habercisi..." dedi.



İSO Başkanı Erdal Bahçıvan uyardı: Tüm ekonomik veriler gösteriyor ki, omurga “artık bana yüklenme” diyor.


“Türkiye iş dünyası son 3 yılda yaşanan zorlanmaya, yüklenmeye rağmen omurgayı korumayı başardı ancak daha fazla baskı ağır bedeller getirebilir.” Bu önemli uyarı, İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan’dan... Bahçıvan, 2017’de yapılacak bir seçimin en az 6 ay kaybedilmesine yol açacağını vurgulayarak “Tüm ekonomik veriler gösteriyor ki omurga ‘artık bana yüklenme’ diyor. Belirsizlik olan ortamdan verim çıkarmak çok zorlaşıyor” dedi. Bahçıvan finansal istikrar uyarısı yaparak dolardaki artışı, son 3 yılda finansal istikrardaki bozulmaya bağladı.


Önce 2016’yı değerlendirir misiniz? İşe odaklanılması zor bir yıldı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz geride bıraktığımız yılı?


Aslına bakarsanız 2014’ten beri işe odaklanma noktasında zorlanıyoruz. 2014’te yaşanan iki seçim, 2015’te iki seçim, 2016 mayısında AK Parti içinde yaşanan değişim ve başbakan değişimi, ardından maalesef yaşanan 15 Temmuz... Dışarıdaki gelişmeler, yaşanan terör, bunların hepsini üst üste koyduğumuz zaman şu 3.5 yılda yaşanan olaylar yarattığı etki analizinde, bırakın Türkiye tarihini dünya tarihinde çok ender rastlanılacak bir dönemdir. Ekonomi Türkiye’nin omurgası. Bu yaşananlara rağmen Türkiye’nin öyle sağlam bir omurgası varmış ki Türkiye iş dünyası bu kadar zorlanmaya, yüklenmeye rağmen omurgayı korumayı başardı. Bunun ölçüsünü çok fazla kaçırırsak, omurga kamburlaşabilir. 2016’ya girerken hepimiz 4 yıl seçimsiz bir döneme girdiğimizi düşünerek ekonomiye dair değişim dönüşüm programları ile heyecanlanmış, yeni bir çıkışın başlangıç senesine girdiğimizi düşünürken bunları yaşadık.


Yani tam da hızlanmaya hazırlanırken... Bunun negatif etkisi daha mı fazla oldu?


Elbette, bir atlet gibi sprint alma noktasında yarışa başlamaya hazırlanırken önümüze engeller çıktı. 15 Temmuz darbe girişimi gibi kalleşçe bir olayla karşılaşınca onun getirdiği ağırlık çok daha büyük oldu. Bütün bunları biraraya topladığımızda Türkiye ekonomisinin bulunduğu yerin çok takdir edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Türk iş dünyası Nobel’se Nobel, Oscar’sa Oscar, tüm ödülleri fazlasıyla hak etmiştir. Rusya krizi gibi, hepsi sürpriz yaşadıklarımızın... Rusya’ya güvenerek fabrika yapmışsınız, otel açmışsınız, o pazara güvenip borçlanarak yatırım yapmışsınız... Özel sektör son derece sorumlu davranarak, dirayetini koruyarak, vatan millet konusundaki hassasiyetini koruyarak bu süreci geçiriyor. Bence bu noktada Türk özel sektörünün, marifet iltifata tabidir derler, hakkını vermek gerekiyor. Son derece vakur götürüyor bu süreci özel sektörümüz.


Sandık denildi mi o süreçten iş için verim çıkmaz


Bu noktadan 2017'ye baktığınızda nasıl bir resim görüyorsunuz?


2017’ye yine umutlarla girdik. İnşallah daha olumlu, geçtiğimiz yılın olumsuzluklarını da silecek bir yıl olması umuduyla başladık. Ama şu ana kadar yaşadıklarımıza baktığımızda o umut yelkeninin neresindeyiz, dürüst olmak lazım, soru işaretleri var. Türkiye’de yeniden seçim konuşulmaya başlandı.


Nasıl bakıyor sanayiciler bu seçim sürecine?


Açıklıkla söyleyeyim Türkiye tekrar seçim, referandum sürecinin içine girdiği takdirde hükümetin bütün iyi niyetiyle ortaya koyduğu ekonomik tedbirlerin tam anlamıyla karşılık bulabileceğinden şüpheliyim. Ne olursa olsun seçime girilen bir ortamda, sandık, belirsizlik denildiğinde sizin o süreçten bir verim bir enerji çıkarmanızın imkanı zayıflıyor. Bu Amerika’da da Fransa’da da böyle. Hangi seçim yılında Türkiye gelişebilmiş ki, hele de bu kadar yorgunken. Herkes görelim bakalım diyecek ve takvim duracak. O görelim bakalım hayatımıza girecek endişemiz var. Omurga görevini yaptı ama artık yüklenme bana diyor. Güven endeksi, PMI, işsizlik neresinden bakarsan bak, bunu gösteriyor. Can olsa dayanmaz noktasına geliyoruz. Daha fazla baskı, endişem o ki çok daha ağır bedellerle karşılaştırabilir bizi. O risk var mı var. Çok ciddi boyutta bir devalüasyonun yaşandığı bir ortamdayız. Bunun üzerine kayıp bir 6-8 ay koyarsak...


Öngörülebilirlik kalktıysa ne teşvik verseniz de olmaz


Yatırım iştahında nasıl bir seyir söz konusu? Bekle gör psikolojisi yatırımcılarda bugün ne kadar etkili?


Kabul etmemiz lazım ki hükümet bu konuda son derece yapıcı, cesurun da ötesinde agresif adımlar atıyor. Söylemden eyleme geçiyor. Ancak son 3 yıldır yaşanan olaylar yatırım ortamının müteşebbis açısından tam olarak oluşmasını engelliyor. Öngörülebilirlik, fiyat yapabilme, projeksiyon yapabilme, borçlanmanın maliyeti... Bunların hepsinin belirli bir istikrar noktasında yapılabiliyor olması gerekir ki fizibilitenizi doğru yapabilesiniz. Ancak projeksiyonlarda zaafiyetlerle karşılaşılan bir noktada yatırıma girmek, ne kadar güçlü teşvik olursa olsun pek mümkün olmuyor. Burada siyasetten bahsediyorum. Bu yıl girdiğimiz mevcut tablo... Elbette küçük tevsi yatırımlar var ama cesur, güçlü, ses getirecek projelerde kabul etmek gerek ki dünyanın her yerinde böyledir, güven endeksinin güçlü olması gerekir. İnsanlar ev alırken bile buna dikkat eder. Yabancı sermayenin tavrını da iyi ölçmemiz lazım. Düşüşü iyi okumamız gerekiyor. Onun ardında yatan nedenler sorunuzun cevabını veriyor zaten. Kabul edelim ki rüzgar, yabancı yatırımcı için de yerli için de çok güçlü ve heyecan verici seyretmiyor. Ayrışmayıp farklılıklardan zenginlik yarattığımızda...


Bu noktada sizin önerileriniz, tavsiyeleriniz ne? O omurganın yeniden sağlamlaştırılabilmesi için nasıl adımlar atılmalı?


Kabul edelim ki bunun için önce Türkiye’nin rahatlaması lazım. Türkiye’nin elindeki kaynaklarını, farklılık zenginliklerini çok daha fazla kucaklaması gerekiyor. Ayrışmak yerine birbirimizin farklılıklarından değer kazanmak... Farklılıkları negatif bir enerjiye dönüştürmek yerine sinerjiye dönüştürmek... Burada hepimize görev düşüyor. Son zamanlarda hepimiz bir yorgunluk içindeyiz. Hepimiz farklılıkların zenginliğinden uzaklaşmak noktasındayız. Bu farklılıklardan faydalandığımız zaman neler yapabildiğimizi gördük, reçete bizim elimizde. 15 Temmuz sonrası bu toplum o hainlere karşı el ele verip tüm farklılıklarına rağmen biraraya geldi. Yenikapı’da da gördük bunu, farklı ortamlarda da gördük. Birbirimizi daha çok anlamalıyız.


Bir tahammülsüzlük ortamı oluştu malesef...


Farklı fikirlere tahammül etmemiz lazım, eleştiriye açık olup bu ülkenin geleceğine dair her türlü konuda daha açık olamamız lazım. Hiçbirimizin gidecek başka vatanı yok. Kimsenin de kimsenin vatanseverliğini teraziye çıkarmaması gerekiyor. Herkesin vatan sevgisinin bir anlam, bir değeri var. Buna tahammül etmek lazım. Bu bayrak bir tane. Bu ülkenin, vatanını seven herkesin kaynağından istifade etmesi gerekiyor. Bunu başardığımız zaman, bu mozaik bence dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir mozaik. 2004- 2011 dönemindeki başarıya bir bakın. Toplum başardı bunu, 200 milyar dolardan 800 milyar dolara çıktık. Dünya takdir etti o başarıyı, yabancı sermayenin gelişi, verilen borçlar bu başarı sonrası oluşan güvenin bir göstergesidir. Türkiye’nin büyümeyi, ekonomiyi yeniden ana gündem haline getirebilmesi gerekiyor.


ARAZİ VE FABRİKA TEŞVİĞİ AİLENİN ‘SAT’ BASKISINI ÖNLER


“Son dönemlerde elde ettiğimiz en önemli kazanımlardan biri inşaattan üretim ekonomisine dönüşe dair söylemler. Yeni teşviklerin tamamen sanayiye veriliyor olması, gençlerin, yeni kuşakların bu alandan uzaklaşmasını önleyecek bir yeni dönemin habercisi. Yatırımcı için arsa ve binanın devlet tarafından yap işlet devret şeklinde sunulması çok önemli. Bu önerimizin de dinlenip uygulanıyor olması çok sevindirici. Uzun vadede fabrikayı yaptığınız arazi, etraftaki rant gelişimi ile sanayiden vazgeçilebilme açısından risk oluşturuyordu. Siz belki kapalı oluyorsunuz ama ailenin diğer fertlerinin ‘burada artık fabrika olur mu’ ısrarı oluyordu. Bence işin en önemli tarafı bu. Bir de bunu gayrimenkul yatırım fonu gibi bir fona çevirip devlet satarak bir gelir elde edebilirse, bir koyundan iki post çıkartılabilmiş olur.”


FİNANSAL İSTİKRARDA HEPİMİZİ ENDİŞELENDİREN BİR SÜREÇTEYİZ


Dolardaki hareketi nasıl izliyor sanayici?


Göreve geldiğimiz günden beri tüm söylemlerimizde finansal istikrar ve merkez bankasının dirayetiydi sloganımız. Finansal istikrarın kıymetinin iki gözümüz gibi bilinmesi gerektiğini hep söyledim. İhracatın finansal istikrar döneminde 30 milyar dolarlardan 150 milyar dolarlara çıktığını gördük. Finansal istikrar son 3 yıldır bozuluyor ve görüyoruz ki ihracat düşüyor. Finansal istikrarı tahrip edecek söylemlerde bulunarak görüyoruz ki hiçbir şeyi düzeltmek mümkün değil, aksine bozmak mümkün. Son aylarda finansal istikrar anlamında hepimizi endişelendiren bir sürecin içindeyiz. Birçok sebebi var mutlaka ama finansal istikrar kaybolduğu zaman ekonominin huzuru, bereketi, dinginliği kayboluyor maalesef. O türbülans bitene kadar bir süre geçmesi gerekiyor, uçaktaki türbülans sonrası rahatlamanızın bir süre alması gibi...


Doların gerçek değerinin bugün gelinen düzey olduğu, dolardaki artışın ihracatı destekleyeceği yorumları var. Siz nasıl düşünüyorsunuz?


Katılmıyorum. Türkiye’nin dövizin oynamasıyla ihracat artırdığı dönemleri çoktan geçtiğini düşünüyorum. O, 1980’lerde ihracat sığken bir anlam ifade edebiliyordu ama bugün Türk özel sektörü çok daha farklı bir noktada. Rakamlar bunu çok güzel gösteriyor. Türkiye, dolar 1.50’lerdeyken ihracatını artırdı. Ne vardı, finansal istikrar vardı. Olay finansal istikrar. Bunu başarsa Türkiye dolar 3.80’lere çıkana kadar ihracatın 250 milyar dolarlara çıkması gerekirdi. Kur hareketinin zaman içinde enflasyonda yaratacağı tahribat da söz konusu. Bu kadar yüksek döviz borçlusu olunan bu noktada dolardaki her yükseliş bilançolar üzerinde, bankalarla ilişkilerde sıkıntı yaratıyor. Finansal istikrarsızlığın bedeli çok daha ağır sonuçlar yaratabiliyor.


ALACAK SİGORTASINA TEŞVİK GELMELİ


İstanbul Sanayi Odası, Erdal Bahçıvan başkanlığında sadece eleştiren değil yapıcı önerilerle taşın altına elini koyan bir sivil toplum örgütü olarak öne çıkıyor. Uygulama için gün sayılan kredi garanti fonu örneğin İSO’nun önerisi. Türkiye Fonu, Kalkınma Bankası, KKDF’nin kaldırılması, çalışan anneye babaanne desteği, proje okullar hep İSO’nun gündeme getirdiği konular. İSO Başkanı Bahçıvan, şimdi de alacak sigortası konusunu çalışıyor. Bahçıvan, “Çeke senete çok güveniyoruz ama alacak sigortası müessesesinin işlevsel hale getirilmesi çok önemli. Hem firmaların teminat gücünü artırır hem kayıtlı ekonomiyi güçlendirir. Burada bireysel emeklilikte yapılan gibi alacak sigortasında da bir prim desteği getirilebilir. Bu konuda yerli oluşumlara da ihtiyaç var.”


ŞİRKETLERİN DÖVİZ BORCUNA SINIRLAMA GELSİN, BİLANÇO ÇALIŞMASI 2 HAFTAYA BİTECEK


“İlk 500’de geçen yıl finansman giderleri, faaliyet kârlarının yüzde 63’üydü. Ben endişeliyim, bu yıl bu rakamı daha yüksek, yüzde 80’de görme ihtimalimiz var. Şirketlerimiz döviz riskinde biraz ölçüyü kaçırmış. Bireylerin döviz borcu yok ama özel sektörde çok ağırlıklı döviz kazancı olmayan firmalar da döviz borcu almış durumda. Bu işi hedgingle mutlaka sigorta etmek gerekiyor. Şirketin döviz getirisiyle borçlanacağı rakam arasında bir kat sayı olabilir, toplam borçlar içinde döviz borcunun oranını belirlemek olabilir, mutlaka bir önlem almak gerek geleceğe dair. Serbest ekonomiye aykırı denilebilir ama tüketicide bu önlemler alındı ve görüyoruz ki başarılı oldu. Özel sektör tarafında da ders çıkarıp ileriye yönelik böyle bir düzenleme gerekiyor. Şu anda bilançolarda oluşan tahribatı plasman yoluyla çözebilme noktasında da ekonomi yönetimimizin bir çalışması var. Döviz borçları özkaynakları eritmiş gibi görünüyor, burada bir düzenleme ile bu sorunun aşılabilmesi için bir bilanço çalışması yapılıyor. Ödemediğin bir paranın bilançoyu eritmesini engelleme yönünde çalışılıyor. 2 haftaya kadar netleşecek sanıyorum.”


EN ÇOK DİKKAT ETTİĞİM ENDEKS KİRALIK İŞ YERİ ENDEKSİ


''Tüketici güven endeksini çok önemsiyorum. O ve PMI birkaç ay ivmelenmeden düzelme başladı diyemem. Ocak ayı da çok iyi gelmeyecek gibi görünüyor. Benim en çok dikkat ettiğim bir diğer endeks de İstanbul'da kiralık ev ve iş yeri ilanlarıdır. Gözünüze çok ilan çarpıyorsa anlayın ki işler iyi değil''


Dünya


Geri Dön