Genel

Atilla Dorsay: İstanbul'un tarihsel kimliği kaybolacak!

Atilla Dorsay, Sabah Gazetesi'ndeki bugünkü köşesinde 'Bu kentin silüetini değiştireceğiz' başlıklı yazıyı kaleme aldı. Gerçekten üzülüyorum, korkuyorum, hatta paniğe kapılıyorum...

Gerçekten üzülüyorum, korkuyorum, hatta paniğe kapılıyorum. Hiç kötümser bir yapım yoktur, üstelik bu konuda modern düşünmeye çalışırım, bağnaz derecede korumacı değilimdir ve bir büyük kentin çağdaş gereksinimlerini de çok iyi anlarım. Ama gerçekten, İstanbul nereye gidiyor Bu sevdiğimiz, hatta taptığımız kent, tarihin içinden süzülüp gelerek sonunda insanlık tarafından bize emanet edilmiş bu görkemli tarih ve uygarlık merkezinin geleceği nasıl olacak Her gün çarşaf gibi ilanlarla gazetelere yayılan yeni siteler, gururla açıklanan yeni gökdelen projeleri, birbirleriyle yükseklik yarışı yapan devasa binalar... Yakında eski kentlerin yüzyıllar içinde oluşmuş o klasik dokusu kaybolacak. Paris'ten Londra'ya, Viyana'dan Roma'ya, Prag'dan Lizbon'a kadar pek çok yerde özenle korunan o tarihsel kimlik, bizde kaybolup gidecek. Yeni semtlerde ne yeşil alan kalacak ne de küçük esnaf... Ne geniş meydan ne de eski tarz dükkan ticareti... Ne de gereğinde herkesi bir araya toplayacak geniş bir salon. Hepimizi duvarların ardında korumaya alan siteler, adım başı AVM'ler ve gökdelenler... New York, Hong Kong veya Dubai'yi ithal edip İstanbul'un yerine koyma girişimleri... Yani beton, çelik, yükseklik, kar ve rant... Metro istasyonlarında nasılsa boş kalmış birkaç küçük alana bile ticareti sokmaya çalışan bir zihniyetle, başka nereye varabilirsiniz

BU YENİ şžEHİRLEşžME ÖDÜL BİLE ALIYOR

Üstelik bu yeni şehirleşmenin ağababaları, artık bize ideal toplum modeli diye sunuluyor. Reklam yıldızlarından daha popüler oldukları yazılıyor, medyada çarşaf gibi resimleri çıkıyor, ciddi okullardan ödül bile alıyorlar. Oysa ben, evimin karşısında eski karayolu arsasında yükselip duran betondan kaleye dehşetle bakıyorum. Ben Barbaros Bulvarı'nda, gazetemizin çok yakınında yükselen binanın nasıl olup da diğerlerinden daha yükseğe çıktığını ve teessüs etmiş imar çizgisini yola doğru nasıl aştığını anlamıyorum. Ben Ulus'tan Ortaköy'e inip Muvakkit Sokak'tan Muallim Naci Caddesi'ne (yani Boğaz yoluna) saparken, birden önümde, köşedeki inşaatın bir gece önce dökülmüş bir kolonunu bulunca ürküyorum. Benim yolumu bile kesmeye ne hakkınız var Bu korkunç inşaat hummasının önde gelen isimlerinden, yani toplumun yeni rol modeli kişilerinden biri, kasılarak şunları söylüyor: 'Bu kentin silüetini değiştireceğiz...' Bu kentin silüeti, bilinir, nasılsa gökdelen sokmamayı başardığımız eski İstanbul'un, mimari deyimle 'suriçi bölgesi'nin silüetidir: Topkapısı, Mavi Camisi ve Süleymaniyesi'yle... Onu da mı değiştireceksiniz Maslak'tan Atakent'e, Beylikdüzü'nden Bomonti'ye kadar zaten tüm bölgeler size teslim oldu / edildi. Bırakınız da eski İstanbul olduğu gibi kalsın. Ama iştahınızı anlıyorum: Bu kapitalizmin o bitmek bilmeyen kr içgüdüsü ve doymak bilmez iştahıdır. O iştah tarih, kültür, koruma tanımaz, her şeyi paraya dönüştürür. Uygar ülkelerde ise eşyanın tabiatı olan bu iştah, tarihi, kültürü, kamu çıkarlarını, doğayı ve yeşili koruma kurumları, yasaları ve gelenekleriyle sürekli denetlenir. Bizde olmayan da bu işte...
Sabah/Atilla DORSAY