22 / 12 / 2024

Ayasofya Efsaneleri kitaplarda anlatılacak!

Ayasofya Efsaneleri kitaplarda anlatılacak!

Yrd. Doç. Dr.  Ferhat Aslan"ın, 5 yıl süren araştırmalar sonunda kaleme aldığı ve bugüne kadar  bir araya getirilmemiş yaklaşık 100 efsanenin yer aldığı 'Ayasofya Efsaneleri'  kitabı, Ayasofya"nın bilinmeyenlerini merak eden okuyucuları cezbedecek



 İstanbul Üniversitesi (İÜ) ve  İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Ajansının desteğiyle, Yrd. Doç. Dr.
 Ferhat Aslan"ın, 5 yıl süren araştırmalar sonunda kaleme aldığı ve bugüne kadar
 bir araya getirilmemiş yaklaşık 100 efsanenin yer aldığı 'Ayasofya Efsaneleri'
 kitabı, Ayasofya"nın bilinmeyenlerini merak eden okuyucuları cezbedecek.
                Aynı zamanda doktora çalışması olan 'Ayasofya Efsaneleri' kitabının
 yazarı İ.Ü Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı
 Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Aslan, AA muhabirine yaptığı
 açıklamada, kitap üzerinde çalışmaya 2005 yılında başladığını anlattı.
                Bu çalışmanın ilk adımını, Ayasofya ile ilgili yazılı kaynakları tespit
 için kütüphanelerde yaptığı araştırmaların oluşturduğunu ifade eden Aslan, bu
 araştırmalardan hareketle Ayasofya efsanelerine yer veren Latin harfli Türkçe
 eserlerin tespit edildiğini ve bu eserlerdeki efsanelerin derlendiğini dile
 getirdi.
                Aslan, tespit ettiği eserlerin kaynaklarını incelediğinde, Ayasofya
 efsanelerine yer veren eski harfli matbu eserlere, onların da kaynaklarını
 incelediğinde zamanla eski harfli yazma eserlere yani Ayasofya risalelerine
 ulaştığını belirtti.
                Ayasofya risalelerinin, gerek Ayasofya efsanelerine zemin hazırlamaları
 yönünden, gerekse yer verdikleri efsaneler yönünden bir derlemeye tabi
 tutulduğunu ve sınıflandırıldığını belirten Aslan, yazma eserler üzerine
 yürütülen çalışma devam ederken, bir yandan da günümüz insanının hafızasındaki
 efsanelerin sözlü kaynaklardan derlendiğini, derlenen bu efsanelerin deşifre
 edilerek tasnif edildiğini ifade etti.
                Yrd. Doç. Dr. Aslan, Ayasofya efsanelerinin geçmişten bugüne gelinceye
 dek, hangi kültür ortamlarında nasıl yayıldığını belirlemek amacıyla, elektronik
 kaynaklardan da derleme çalışmalarının yapıldığını söyledi.
                -EFSANELERİN OLDUĞU FİKRİ NEDEN VAR-
                'Asayofya ile ilgili efsanelerin olduğu fikri, öncelikle Ayasofya"nın
 mimari özelliklerinden kaynaklanmaktadır' diyen Aslan, bu özellikleri şöyle
 sıraladı:
                'Kaynaklara göre Ayasofya, dünyanın en hızlı (beş yılda) inşa edilmiş
 katedralidir. Dünyanın en uzun süreyle yaklaşık bin beş yüz yıl ibadethane olmuş
 yapılarından biridir. Dünyanın ayakta kalabilen en eski katedralidir. Yapıldığı
 dönemden itibaren yaklaşık bin yıl boyunca (1520"de İspanya"daki Sevilla
 Katedrali"nin inşaatı tamamlanıncaya kadar) dünyanın en büyük katedrali olmuş,
 büyüklüğü aşılamamıştır.
                Günümüzde ise kapladığı alan itibarıyla dünyanın dördüncü büyük
 katedralidir. Kubbesi eski katedral kubbeleri arasında çapı bakımından dördüncü
 büyük kubbe sayılmaktadır. Bunun dışında, kitabımızda ele aldığımız gibi,
 Ayasofya"ya Bizans, Arap ve Türk kültürleri tarafından çok çeşitli anlamlar
 yüklenmiş olmasıdır. Ayasofya Bizans için İmparatorluk ideolojisinin yeryüzündeki
 mücessem ifadesi, Müslüman Araplar için Hazreti Peygamberin müjdesine nail
 olabilmenin, cennetin anahtarı, Türkler için ise hem Türk cihan hakimiyeti
 mefkuresine, "Kızılelma"ya hem de Peygamberin müjdesine ulaşma anlamlarına
 gelmektedir.'
                -AYASOFYA EFSANELERİ-
                Yrd. Doç. Dr. Ferhat Aslan, geçmişten bugüne gelen pek çok Ayasofya
 efsanesinin bulunduğunu belirtti.
                'Ayasofya"ya yüklenen bu anlamlar yaşadıkça, farklı kültürlerin ve
 milletlerin farklı Ayasofya algıları var oldukça, kısacası Ayasofya var oldukça,
 bu efsaneler yaşamaya ve bu efsanelere yenileri eklenmeye devam edecektir'
 şeklinde konuşan Aslan, 'çalışmalarımda tespit ettiğim efsane sayısı, varyantsız
 (değişikliğe uğramış efsane metinleri hariç) olarak yüzü bulmakta. Bu rakam,
 Ayasofya"yı dünyada çok müstesna bir yere taşımaktadır' dedi.
                Efsaneleri, Ayasofya"nın tarihine uygun, içerikleri bakımından kronolojik
 bir tasnife tabi tuttuğunu anlatan Aslan, efsanelere ilişkin şu bilgileri
 verdi:
                'Buna göre Ayasofya efsaneleri, dörde ayrılıyor. Birincisi; "Bizans
 Dönemi Ayasofya Efsaneleri" başlığı altında toplanan "Ayasofya"nın Yapılışı ile
 İlgili Efsaneler", "Bizans Dönemini Konu Edinen Ayasofya Efsaneleri",
 "İstanbul"un Fatih Sultan Mehmed Tarafından Kuşatılması Esnasını Konu Edinen
 Ayasofya Efsaneleri".
                İkincisi; "Osmanlı Dönemi Ayasofya Efsaneleri" başlığı altında toplanan
 "Fatih Sultan Mehmed"in Ayasofya"ya Girişi ve Ayasofya"nın Tekrar Kiliseye
 çevrileceği ile İlgili Efsaneler", "Ayasofya"nın Camiye çevrilmesi ile İlgili
 Efsaneler", "Osmanlı Dönemini Konu Edinen Ayasofya Efsaneleri".
                Üçüncüsü; "Cumhuriyet Dönemi Ayasofya Efsaneleri" başlığı altında
 "Ayasofya"nın Müzeye çevrileceği ile İlgili Efsaneler" ve "Ayasofya"nın Tekrar
 Camiye çevrileceği ile İlgili Efsaneler".
                Dördüncüsü ise "Ritüele Dönüşen Ayasofya Efsaneleri".'
                -KİTAP 5 BÖLÜMDEN OLUşžUYOR-
                Aslan, Ayasofya Efsaneleri kitabının giriş bölümü dışında beş bölümden
 oluştuğunu belirtti.
                Kitabın birinci bölümünde, çalışmaya esas teşkil eden Ayasofya etrafında
 teşekkül eden efsanelerde var olan tarihi kökenlerin fark edilebilmesini sağlamak
 amacıyla, Ayasofya"nın tarihi ve mimari özellikleri ve efsanelerine zemin
 hazırlayan yönlerine dikkatin çekildiğini anlatan Aslan, şunları dile getirdi:
                'Kitabın ikinci bölümünde, anonim halk edebiyatı verimlerinden biri olan
 efsanelerin kavram özellikleri, nasıl sınıflandırıldıkları, ne gibi işlevlerinin
 olduğu ve efsanelerdeki anlatıcı unsuru üzerinde durulmuş ayrıca Ayasofya
 efsanelerinin özellikleri, tasnifi, işlevleri ve anlatıcı unsuru ele alınmıştır.
 Üçüncü bölümde, Ayasofya efsanelerini içeren daha çok Türkçe kaynaklar yazılı,
 sözlü ve elektronik kaynaklar başlığı altında değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
                Dördüncü bölümde, "Ayasofya etrafından neden bu kadar çok efsane teşekkül
 etmiştir" sorusuna cevap aranmıştır. Beşinci bölümde ise Ayasofya"nın tarihi
 dönemleri ve anlatının bir ritüele dönüşüp dönüşmediği göz önüne alınarak
 sınıflandırılan efsaneleri, efsanenin adı, kaynağı, efsanenin içeriği, efsanenin
 özeti, efsanede yer alan zamanlar, efsanede yer alan mekanlar, efsanede yer alan
 kişiler, efsaneyle ilgili maddi unsurlar, kökenleri, motifleri, varyantları,
 mesajları, kaynakları ve yaygınlığı bakımlarından incelenmiştir.'
                -'HZ. MUHAMMED"İN MİRAç MUCİZESİ VE AYASOFYA' EFSANESİ-
                Kitapta her okuyucunun ilgisini çeken çok farklı efsanelerin yer aldığını
 belirten Aslan, 'Bana göre, en ilgi çekici efsane, tuğrayı çekmekle görevli olan
 Koca Nişancı Reisülküttap Celal-zade Mustafa çelebi"nin, 948 (1541) tarihinde
 yazılan, "Tarih-i Kala-i İstanbul ve Ma"bed-i Cami-i Ayasofya" adlı eserden
 derlediği "Hz. Muhammed"in Miraç Mucizesi ve Ayasofya" adlı efsane' dedi.
                Yrd. Doç. Dr. Aslan, bu efsaneyi kısaca şöyle özetledi:
                'Bir gece, Cebrail gelir, Hz. Muhammed"i miraca davet eder. Cebrail ile
 Hz. Muhammed, gök tabakalarını ve cennet katlarını gezip dolaşmaya başlarlar.
 Firdevs cenneti makamına da girerler. Orada camiye benzeyen bir makam görürler.
 Bu binanın içinde kırk adet yakuttan direk vardır, içerisinin çevresi zümrüt ve
 firuze taşlarla kaplanmış, döşemeleri gümüşten yapılmış, dışarı avlu billur
 üzerine değişik ziynetlerle süslenmiştir. İçerisinde altın ve gümüş lülelerden
 oluşmuş havuzda devamlı Kevser suyu akmaktadır. Buraya girenlerin bir daha çıkmak
 istemedikleri anlatılmaktadır.
                Hz. Muhammed, (Ey kardeşim Cebrail! Bu güzel ve süslü makam neresidir)
 diye sorar. Cebrail de (Ya Muhammed! Ümmetin için Allah Teala o makamı
 oluşturmuştur. Buna Camiü"l-Kübra (Büyük Cami) derler. Bu makamın benzeri,
 dünyada üç tarafı deniz, bir tarafı da kara ile çevrili "Konstantiniyye" şehrinde
 bulunmaktadır. Bu şehirde "Sofiya" adlı güzel bir ibadethane ve yüce bir makam
 vardır. Bunun adına da Camiü"s-Suğra (Küçük Cami) derler. Burada gördüğün yüce
 makamın dünyadaki timsalidir. Senin ümmetine, onun içinde ibadet etmek nasip
 olacaktır) diye cevap verir. Hz. Muhammed, Cebrail"den bu sözleri işitince
 Allah"a şükredip o güzel makamı gönlünce görüp seyreder. Hz. Allah ile
 konuştuktan sonra Allah Teala buyurur, (Ya Muhammed! Dünyadaki Camiü"s-Suğra"da
 (Küçük Cami) bir kimse safi niyetle iki rekat namaz kılıp niyaz ederek sevabını
 sana bağışlarsa, o kulum günahlara batmış biri olsa bile onu cennet ehli yaparım.
 O iki rekat namaz yerine de kabul olunmuş yetmiş rekat namaz sevabı veririm. Ve
 kim kırk gün o camide, Ayasofya"da ibadetle meşgul olursa, ona dört peygamber
 sevabını veririm.
                Bu dört peygamberden birincisi Adem, ikincisi Nuh, üçüncüsü İbrahim,
 dördüncüsü de sensin ya Muhammed!). Hz. Muhammed, Cebrail ile vedalaşıp miraçtan
 döndükten sonra ashabına, Ayasofya makamını anlatır. Her biri kulaktan aşık
 olurlar ve "İnşallah ölmeden evvel o güzel makamın içine girip ibadet etmek
 kısmet olur" derler. Mesabih kitabında yazıldığına göre, Ayasofya Camii"nde hala
 iki ruhani melek bulunmaktadır. Bu iki melek gece gündüz Ayasofya"nın kubbeleri
 altında Allah"ı tesbih ederler, kıyamete kadar tavaf ederler.'
                -AYASOFYA"DAKİ KÜPLERİN SIRRI-
                Ferhat Aslan, 3. Murad devrinde (1574–1595), Ayasofya"ya yapılan
 bazı eklemeler sırasında, ibadet eden cemaatin temizliği ve susuzluğunu gidermek
 için Batı"daki yarım kubbelerin altına konulan iki küpün yerleştirildiğini
 söyledi.
                Ferhat Aslan, insanların, Ayasofya"nın büyüklüğüne yaraşır bir şekilde
 yapılmış olan bu küplerin, Ayasofya Camii"ne nasıl getirildiğine duyulan merak
 sonucu da şu efsanenin anlatıldığını kaydetti:
                'Lübnan"daki Baalbek"ten getirildiği söylenen kırmızı porfir sütunlardan
 batı yönüne rastlayanlarının önünde iki büyük mermer küp vardır ki 3. Murad
 zamanında Bergama"dan getirildiği sanılmaktadır. Bu küplerin, Bergama"da çiftlik
 sahibi Mehmet Hatiboğlu adında biri tarafından bulunduğu söylenir. Bu çiftçi, bir
 gün tarlasında çalışırken, sabanı bir şeye takılır, bakar ki ağız ağıza altın
 para dolu üç küp. Küplerin üstünü hemen yine toprakla örtüp yerine işaret koyar
 ve kalkar İstanbul"a gelir, devrin padişahının huzuruna çıkar, meseleyi
 anlatır.
                Padişah bununla beraber bir vezirini ve bir miktar askerini Bergama"ya
 yollar. Üç küpü de meydana çıkarırlar. Padişah emri gereğince bu küplerden
 birisini kendisine vermeye kalkışınca, Mehmet Hatiboğlu "Boşaltın ki alayım" der.
 Sebebini soranlara "Efendimiz, bulunacak küplerden birini bana ihsan ettiler.
 Fakat içindeki altınlardan bahsetmediler. şžu halde bu altınlar benim hakkım
 değildir" der. Sonunda, bu derece doğruluğuna mükafat olarak, küplerden
 kabartmalarla süslü olanı kendisine verildiği gibi, civarındaki geniş arazi de
 kendisine bağışlanır. Üzerinde süvariler cengini gösterir kabartmalı küp, 2.
 Mahmud zamanına kadar sahiplerinin elinde kalırsa da sonradan Luvr Müzesi"ne
 hediye edilir. Diğer ikisi ise Ayasofya"ya getirilir, üzerlerine birer kapak
 eklenir, musluklar ilavesiyle, abdest tazelemek için kullanılır.'
                -BİLİM ADAMLARININ İLGİ ODAĞI AYASOFYA-
                Yrd. Doç. Dr. Aslan, Ayasofya"nın, tarih, dinler tarihi, kültür tarihi,
 sanat tarihi ve özellikle de mimari açıdan pek çok bilim adamının ilgi odağı
 olduğunu belirtti.
                Bu ilginin neticesinde Ayasofya ile ilgili ciltler dolusu eser
 yazıldığını ifade eden Aslan, 'Buna rağmen, bugüne kadar Ayasofya etrafında
 teşekkül eden efsaneler derlenerek bir araya getirilmemiş ve bilimsel metotlarla
 incelenmemiştir. Bu eksikliği giderme adına bir katkı sağlayabilmek için
 "Ayasofya Efsaneleri" çalışmamız gerçekleştirilmiştir' dedi.
                Bu çalışmanın, Bizans ve Osmanlı medeniyeti gibi büyük medeniyetlere
 başkentlik yapmış olan İstanbul"un en önemli simgelerinden biri olan
 Ayasofya"nın, tarih boyunca pek çok kaynaktan beslenen, zengin bir sözlü kültüre
 ve bu sözlü kültür içerisinde teşekkül eden efsanelere sahip olduğunu
 gösterdiğini söyleyen Aslan, 'Ayasofya efsanelerinin yazılı, sözlü ve elektronik
 kültür ortamlarından tespit edilip, derlenerek değerlendirmeye tabi tutulması, bu
 efsanelerin unutulup yok olmalarını önlemiş, gelecek nesillere aktarılmasına
 zemin hazırlanmıştır' diye konuştu.
                Aslan, 'Bu kitap ile ayrıca, Ayasofya"nın sadece hendeseden ibaret bir
 yapı olmadığı, toplum nazarında sütunlarıyla değil efsaneleriyle de 1500 yıldır
 ayakta kalabildiği gözler önüne serilmiştir' dedi.
                -EFSANELER GERçEK Mİ-
                Efsane konusunun tam olarak bilinmemesi nedeniyle, Ayasofya efsanelerinin
 gerçek olup olmadığı yönünde birçok soruyla karşılaştığını dile getiren Aslan,
 'Efsane içerisinde olağanüstülüklerin olduğu, gerçek olduğuna inanılan anonim
 bir halk anlatısı türüdür. Efsaneler, insanoğlunun yaşayışından, toplumunun
 tamamını etkileyen ve derinden sarsan tarihi hadiselerden kaynaklanır' dedi.
                Efsanelerde, halkın, İstanbul"un fethi gibi tarihi bir olayı olmasını
 istediği şekilde, 1. Justinianus, Konstantin ya da Fatih Sultan Mehmed gibi
 tarihi şahsı ya da Ayasofya gibi tarihi bir yapıyı görmek istediği şekilde
 gösterdiğine dikkati çeken Aslan, 'Böylece, efsanelerin milletler arasındaki
 mücadeleye yer veren, bu mücadele ve ideallerden beslenen anlatılar olduğu
 sonucuna varılır ki bu da efsaneleri, milletlerin milli kimliklerinin korunması,
 toplumsal hafızasının canlı tutulması açısından son derece önemli kılmaktadır'
 görüşünü dile getirdi.
                Efsanelerdeki dini ya da tarihi gerçekliklerin, yüz yıllar içerisinde
 toplumun, düş gücüyle     eklediği, hayali ve fantastik unsurlar aracılığıyla,
 olağanüstülüklere dönüştürüldüğünü belirten Aslan, bu nedenle efsanelerin, inanç
 unsurları barındırmalarına rağmen 'kutsal metin' olmadıklarını, tarihi
 gerçeklikleri barındırmalarına rağmen bire bir 'tarih' sayılamayacağını,
 kökenlerinde bu gerçeklikler olmasına rağmen de mutlak 'gerçek' olarak kabul
 edilemeyeceğini kaydetti.
                Aslan, kitabın önümüzdeki günlerde okuyucuyla buluşacağını sözlerine
 ekledi.
AA


Geri Dön