15 / 11 / 2024

Az çoktur kuralıyla evleri genişletmek mümkün!

Az çoktur kuralıyla evleri genişletmek mümkün!

“Bir gün işe yarar” diye alınan minderler, her odaya ayrı masa, yıllar sonra daha da yaşanmaz hale gelen minicik odalar... Leyla Yücel'e göre ‘az çoktur' kuralını kabul etmeden evleri genişletmek mümkün değil.




“Bir gün işe yarar” diye alınan minderler, her odaya ayrı masa, yıllar sonra daha da yaşanmaz hale gelen minicik odalar... İç mimar-tasarımcı Leyla Yücel'e göre ‘az çoktur' kuralını kabul etmeden evleri genişletmek mümkün değil.


Göğü delecek gibi binalar dikiliyor şehrin her yerine. Yüksek binalar geniş alanlar değil; daha fazla kat ve daha çok kâr vaat ediyor. Gitgide küçülüyor meskenlerimiz. Kentleşmenin doğasını değiştirmek de elimizde değil. Öyleyse F. Kafka'nın, “Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan.” sözüne kulak vermenin tam zamanı. İç mimar Leyla Yücel, sade ve yalın çizgisiyle ‘geniş ve ferah' mekanlara dair ipuçları veriyor. Ev, işyeri, bahçe ya da kütüphanede yaşam alanlarımızı rahatlatırsak bir nebze huzur bulacağımızı müjdeliyor.


Leyla Yücel'in sunduğu mimarlık tarzında özgünlük fazlalıklardan çok eksiklerde göze çarpıyor. Tasarladığı her yapıda dinginliği bulmamız ondan. Her duvarı, her boşluğu gerekli gereksiz eşyalarla doldurmak yerine nefes almaya yer bırakmasıyla ünlü. Yücel'e “Yaşam alanlarımızı nasıl genişleteceğiz?” diye sorduğumuzda kişilikli sadelik diye bir kavram ortaya atıyor. Bu karmaşadan kurtulmak ama bize ait olan bazı değerlerden de vazgeçmemek anlamına geliyor. Bir başka ifadeyle sanatta yükselen minimalizmin her insana göre farklı yorumlanması gerekiyor.


Atmaktan korkmamak ilk kuralımız. Gereksiz, kullanılmayan her şeyi öncelikle ihtiyacı olana hediye etmeliyiz. Eğer öyle birini bulamazsak, “Atacağıma gözümün önünde dursun.” demek yok. Yücel kararlı bir ifadeyle “Ne yapıp edip kurtuluyoruz.” diyor. Ardından odalarda nefes alacak yeni alanlar açıyoruz. Sandalye sayısı azalınca dünyanın sonu gelmiyor Yücel'e göre. Bilakis boşluklar arttıkça daha mutlu hissediyorsunuz kendinizi. Mekanda kullandığımız boya ve kaplama malzemelerinin seçimi de oldukça önemli. Bazı döşemeler odayı daha da daraltıyor örneğin. Hareketli eşyalardan uzak durmakta fayda var. Sadece ihtiyaç olduğu kadarıyla yetinmek, yalın seçimler yapmak evi de yaşayanları da ferahlatıyor.



Eşyalar sahibinin kimliğini aksettirir


Ev stili dergilerinden kopya çekildiğinde ev yuva olmaktan çıkıyor. Ya da mobilyacıdaki teşhir salonunu odaya taşımış oluyorsunuz. Böyle olunca da bir evin kime ait olduğunu anlatan detayları atlıyoruz. Yücel'e göre işin sırrı eskimiş levhada: “Koltuğu, perdesi, halısı veyahut köşede duran küçük bir obje. Yerin malzemesi. Bunlar yaşam alanını oluşturan biricik yapan unsurlar. Seçtiğiniz eşyalara özellikle dikkat edin. Onlar sizin hakkınızda malumat veriyor. Kişilerin kimlik, kişiliklerine, zevk ve hobilerine, sosyal hayatlarına ve dünya görüşlerine dair izler taşır her şey.” Kimilerimizin ömrü eşyaya hizmet etmekle geçiyor. Temizliği bakımı, saatleri tüketmekten başka işe yaramıyor. Leyla Yücel, mobilya korumaya çalışarak yaşlanmamak için tercihleri doğru yapmayı öneriyor. Herkes alıyor diye konsol, komodin, on iki kişilik yemek masasına servet harcayanlar bir daha düşünmeli. Eskimesin, kirlenmesin diye Misafir odasını kilitleyenler kendi hayatlarından çalıyor farkında olmadan. Çünkü her mekan içinde yaşandığında eskidiğinde, kirlendiğinde güzelleşiyor.



Maneviyatımız rezidanslara ‘dur' diyecek!


İç mimar Leyla Yücel, insanı merkeze almayan çok katlı yapıların bizi özümüzden uzaklaştırdığını savunuyor. Her dönem sanatta modada olduğu gibi mimaride de trendler değişiyor. Toplum hemen yenilikleri benimsiyor. O akım belli bir süre popülerliğini koruyor. Şimdi rezidanslar, 1+0 daireler ilgi görüyor olabilir. Yücel, asla şehirden ümidini kesmiyor. Er ya da geç eskiden olduğu gibi evlerimiz ruhumuza uygun hale gelecek diyen Yücel şöyle konuşuyor: “Hiçbir yeni akım sonsuza kadar popülaritesini koruyamıyor… Sebep? Hümanist olmayan ve duygularımıza hitap etmeyen hiçbir şey kalıcı olamaz. Bir gün gelecek o çok yüksek binalardan rezidanslardan sıkılıp daha hümanist, az katlı balkonunda çiçek saksılı apartmanlara ve bahçeli evlerimize geri dönmek isteyeceğiz. Bu emri veren duygularımız maneviyatımız olacak. ‘Dur' diyecek.”



Mahallede büyümek zenginlik


Başarılı iç mimar, çocukluğunun geçtiği yerlerin mesleğine olumlu etkisi olduğunu düşünüyor. Balkonsuz, bahçesiz, komşusuz evlerde saadetin eksik kaldığını söylüyor. Yücel'e göre mahallede iç içe yaşamanın aile hayatımıza, başarımıza kattıkları saymakla bitmez: “Sıcak samimi evlerde büyüdüm. Çocukluğum çok güzel bir mahallede geçti. Mahallede Boşnak, Arnavut, Türk, Müslüman ve gayrimüslim hepsi bir arada yaşadığı bir mahallede çocukluğum geçti. Farklı hayat tercihlerine saygıyı öğrendik. Kültür alışverişi, yardımlaşma üst seviyedeydi. Öylesi bir ortam sizin bakış açınızı genişletiyor. Hoşgörüyü öğrenmek mesleğinize katkı sağlıyor.” Değişen hayat algımız sebebiyle daha büyük evlere ihtiyacımız kalmadı. Daha acısı büyük evlerimiz var ancak eski iletişim yöntemleri de silinip gitti Yücel'in kanaatince: “Bir şeylere yetişme telaşı, globalleşen dünya, hayatımızın her anında yer alan teknoloji aynı zamanda insanoğlunu mekanikleştirmeye doğru götürüyor.”



Süheyla SANCAR/Zaman


Geri Dön