Baruthane Kulesi gökdenelere rağmen ayakta!
Osmanlı Devleti'nin en büyük ve en modern baruthane tesisleri yarı gökdelen binaların arasında tüm güzellikleriyle ayakta durmaya devam ediyor
Osmanlı Devleti'nin en büyük ve en modern baruthane tesisleri bugünkü Ataköy semtini oluşturan mahallelerin geniş arazisi üzerinde yer alıyordu. Bir ucu Zuhuratbaba tarafına öteki ucu da, Ataköy'ün bitimindeki Aya Mama deresine kadar uzanan bu uçsuz bucaksız tesislerden günümüze kalmış kimi yapılar, yarı gökdelen binaların arasında tüm güzellikleriyle ayakta durmaya devam ediyor ve durmak için de adeta direniyorlar.
Günümüze kalmış bu binalar arasında, 9. kısım mahallesinde yer alan İspirtohane binasıyla, Yunus Emre Kültür sitesi olarak kullanılan Baruthane Binası ve ötekilerden çok daha farklı ve yaşça eski olan deniz kıyısındaki Baruthane Kulesi, bizlere eski Makriköy Baruthanesi'nin büyüklüğü, genişliği ve içinde barındırdığı muhteşem yapıların mimarisi konusunda net bir fikir verebilmektedir.
Makriköy Baruthanesi, büyük can ve mal kaybına neden olan eski Şehremini Baruthanesi'nin infilakından sonra, Kanuni devrinin ünlü defterdarı İskender Çelebi'nin arazisi üzerine inşa edilmiş ve 1700 yılında Baruthane-i Amire adıyla hizmete girdikten sonra geçen yıllar içinde, Fransa'dan getirtilen mimar ve mühendislerin yaptıkları daha modern binalar ve eklemelerle büyütülüp genişletilmiştir.
9. Kısım mahallesindeki Yunus Emre Kültür sitesinin binası bu dönemden kalmış binalardan bir tanesidir. III. Selim döneminde, Makriköy Baruthanesi'nin başına getirilen Dad Arakel Efendi'nin başarılı çalışmalarıyla tesisler yıllık iki bin kantar barut üretebilecek konuma gelmiş, bundan böyle geçen yıllar içinde çok daha kaliteli dumansız barut üretimine gidilmiştir. Şüphesiz, eski baruthane tesislerinden günümüze kalmış olan en görkemli yapı, Ataköy 5. kısım mahallesinin karşısında yükselen, deniz kıyısındaki lebi derya Baruthane Kulesi ya da eski adıyla Baruthane Kasr-ı Humayun'udur. Değil yalnız İstanbulluların, Bakırköy'de ikamet etmekte olan semt sakinlerinin bile varlığı konusunda pek bilgisi olmayan bu güzel kule 1792 yılında, bir seyir ya da dinlenme köşkü tarzında III. Selim tarafından yaptırılmış, gerek III. Selim ve ondan sonra gelen II. Mahmut ve Abdülmecid tarafından baruthaneyi ziyarete geldiklerinde, çıkıp oturdukları, kahvelerini içip Baruthane'nin ileri gelen yöneticileriyle sohbet ettikleri bir yer olmuştur.
Üst üste kare şeklinde üç kattan oluşan, çevresiyle çok uyumlu bir görüntü arz eden bu cihannüma köşk, güzellik ve tarihin insanlara gösterilmesi yerine uzun yıllardan beri girilmesi yasak bir arazide kendi başına terk edilip hapsedilmiş, şimdilerde de, TOKİ tarafından ele geçirilen Ataköy'deki kıyı şeridinin üzerinde soru işaretleriyle dolu bir gelecek beklentisi içine girmiştir. Oysa şu an için Bakırköy, Mimralar Odası ve Bakırköy Belediyesi'nin Anıtlar Kurulu'na başvurdukları, TOKİ'nin ele geçirmiş olduğu, Baruthane Kulesi'ne kadar uzanıp giden bu sahil şeridi üzerindeki toprak altında, en azından incelenip araştırılması gereken Bizans dönemi kalıntılarından İskender Çelebi bahçelerinin izlerine, Baruthane-i Amire'den kalan kimi yapılardan Baruthane Kulesi'ne kadar birçok tarihi eser yer almaktadır.
Bir zamanlar, eski İstanbulluların da gayet iyi hatırlayacakları Ataköy plajlarının yanı başında yükselen bu muhteşem kule ile yanındaki tarihi binaların; bu kıyı şeridi altında gün ışığına çıkartılacak yeni kalıntıların ve de burada yer alan yeşil alanın rant ve çıkar uğruna yaptırılacak alışveriş merkezi, otel, motel, restoran gibi yerler yerine geçmiş tarihimizin zenginliklerinden birini sergileyen baruthane tesislerinrden arta kalanlarla halkın yararlanabileceği bir kültür parkı ve müzeye dönüştürülmesi kendimize, kimliğimize, ulusumuza göstereceğimiz en büyük saygı, sorumluluk ve görevlerimizden biri olmalıdır.
Turgay TUNA/Cumhuriyet