02 / 05 / 2024

Batı ülkelerine göre taşınmak en stresli 3. olay!

Batı ülkelerine göre taşınmak en stresli 3. olay!

Batı ülkelerinde yapılan araştırmalara göre insanın hayatında en stresli olaylar, sırasıyla: (1) Bir yalanının ölümü, (2) İşsiz kalmak, (3) Taşınmak, imiş. Yani taşınmak, hastalıktan, sınavdan, boşanmaktan, evlilik hazırlığından bile daha stresli bir duru



Batı ülkelerinde yapılan araştırmalara göre insanın hayatında en stresli olaylar, sırasıyla:
(1) Bir yalanının ölümü
(2) İşsiz kalmak
(3) Taşınmak, imiş.

Yani taşınmak, hastalıktan, sınavdan, boşanmaktan, evlilik hazırlığından bile daha stresli bir durummuş. Biraz abartılı geldi değil mi Değilmiş. çünkü uzmanlara bakarsanız insanlar taşınacağını diye depresyonu giriyormuş; ev değiştirme fikri 100 kişiden 76'sını çok huzursuz ediyormuş. Bir uzman, 'Tabii mecbur olarak taşınmak, isteyerek taşınmaktan çok daha streslidir' diye hatırlatıyor. İşini kaybedip yahut boşanıp daha hesaplı bir eve çıkmak, doğaldır. Aileye bir bebek geliyor diye ev değiştirmekten çok f arklı. Ama taşınmak her zaman bir stres sebebi. Bir psikiyatr bu durumu 'Taşınmak, ölüm gibi, işsizlik gibi insanda 'kaybetmek' hissini uyandırır. Önemli bir değişimdir, bir eşiğin aşılmasıdır. Bir kapıyı bir daha açılmamak üzere kapamak; bildik, tamdık, alışıldık bir şeyi arkada bırakıp bilinmeyene adım atmaktır' diye açıklıyor. 'Bu yenilik, bu bilinmeyen ortam korkusu insaların kendini dünyada yalnız hissetmesine sebep olabilir. İnsanın yuvasını terk etmesi kolay mı Alışkanlıkların verdiği o güven hissinden vazgeçmek, komşularla, mahalledeki esnafla, apartmanın kapıcısıyla yıllar içinde oluşan duygusal bağları birden koparmak kolay değil.'

Atayım mı, saklayayım mı

Psikolojik olarak aşılması gereken ilk etap... Kartonların yapılması. Yani taşınacak eşyanın toplanması. İnsan unuttuğu ve her birinin ayrı birer hatırası olan şeyleri görünce bir an durur, düşünür ve hüzünlenir. Ardından 'Atayım mı, yoksa saklayayım mı' ikilemi başlar. Kimi at gitsincidir, kimi dursun-yaa-lazım-olur'cu. Ama herkes bu hüznü şu veya bu şekilde yaşar. Unutulan ya da elden geçirilmek zorunda kalman yüzlerce şey yüzünden, iyi kötü yüzlerce hatıra insanın üstüne çağı gibi çöker. 'Dolapları boşaltmak, bir anlamda, insanın geçmişini bir kez daha ziyaret etmesi gibidir. Unutulduğu köşeden atyp kartona yerleştirdiğiniz sadece eşyalar değildir, asıl hatıralardır. 8u dönemde insan hassas olur. İnsanın kendinden, geçmişinden bir şeylerden kopması demektir. Bu yüzden birçok insan atmaktan kaçınır' diyor bir uzman. Ama aynı uzmana göre elden geçirmenin, vermenin veya atmanın 'tedavi edici' bir yanı da vardır. İnsan geçmişin yükünden kurtulur. Size geçmişe bağlayan, size hüzün veren şeyleri koparıp atarsınız. Bazen eskileri atmak insana özgürlük hissi verir, yeni bir başlangıç hissi verir. Özellikle küçük çocuklara dikkat

Psikologlar insanları ikiye ayırıyorlar: Yeniliği son derece açık, dünyayı evlerinin bahçesi gibi görenler. Ve zor karar veren, kırk kere düşünen ve değişiklikten korkanlar. Uzmanlar bu ikinci gruba girenlere 'Yeni bir eve taşındığınızda ortalığı dağınık bırakmayın. Hemen duvara tablolar asın, masaya bir çiçek koyun... Yani eve sizin renginizi verin ki kendinizi evinizde hissedin' diye öneriyorlar. Özellikle küçük çocukları böyle bir taşınmaya hazırlamak gerektiğini de unutmayın. Özellikle hassas çocuklarda, evini ve çevresini terk edip bilmediği bir dünyaya taşınma olasılığı, uyku bozukluklarına, iştahsızlığa hatta daha ciddi psikolojik sorunlara yol açabiliyor. Bir de bodrumu yahut tavanarası olan evler, hatta iki katlı evler kimi çocukların hayalgücünü zorlar, ve hayalet, hırsız gibi korkulan körüklenmiş. Biz uzman 'çocuk çok küçükse, dünyası ailesinden ibarettir. Onun için mekan değişikliği daha az zorlar. Ama daha büyük çocuklar dış dünya ile, özellikle de arkadaşlarıyla bağ kurmaya başladıkları için taşınmak çok sancılı olabilir. Onun için çocukları önceden hazırlamak, yeni mahalleye ve eve birkaç kez götürmek, hadisenin olumlu yanlarım vurgulamak (artık senin bir odan olacak, yahut güzel bir bahçemiz olacak...) gerekir' diyor.

Psikiyatr Christine Ulivucci'ye göre 'evimiz bir anlamda aynamız' imiş

İnsanın evi ne ifade eder

Yaşadığınız ev, bir ayna gibidir. Kişiliğinizin, hayatinizin, hayatınıza verdiğiniz şeklin bir yansımasıdır. Mahremiyetimizi, iç dünyamızı temsil eder. Özellikle de insanın (bütün canlılar gibi) kendi bölgesine sahiplenme ihtiyacına cevap verir. İkinci bir derimiz gibidir.

İnsan yaşayacağı yeri tesadüfen mi seçer

Hayır, bilinçaltımızın bu kararda etkisi vardır. Kendimizden, yaşanmışımızdan bir şeyler bulduğumuz evi seçeriz. Sembolik bir buluşma demek yanlış olmaz. Evin kimliği, oda durumu, odaların birbiriyle ilişkisi, dış çevre... Bunların hepsi beklentilerimizle bir şekilde ilişkilidir.

Peki doğup büyüdüğümüz ev

Annesi babası ölenler bana sık sık danışır. Doğup büyüdüğüm evi ne yapacağım (Satmak zor bir karardır.) Hepsine aynı şeyi söylüyorum: Müze haline getirmeyin de ne yaparsanız yapın. Eğer kullanacaksanız, ana babanızın evinde hemen ufak tefek de olsa değişiklikler yapın, yeni bir ruh verin eve, kendi renginizi verin. Yoksa 'geriye düşme' söz konusudur, geçmişe dönme, geri gelmeyecek bir geçmişe. Ana baba evi miras kaldığında, insanların tepkisi farklı oluyor. Kimi hemen satarken, kimi de mobilyaları yerinden oynatmaya bile cesaret edemez. Dokunulması en zor evler, perili evlerdir. Yaşayanlara yer yoktur burada.

Niye bazı insanlar için taşınmak ölümdür

Aslında her insan geçmişine göre tepki verir. Genellikle bu insanların geçmişine bakarsanız, kötü bir taşınma macerası yaşadıklarım görürsünüz. Seyahat sırasında meydana gelen bir ölüm, bir sürgün, bir ihraç, bir iflas... Eğer yer değiştirme zorunlu yaşanmış veya çok kötü bir hatıra bırakmışsa, hatırası insanda derin izler bırakır. İnsan yer değiştirmeyi, taşınmayı bir tehlike olarak algılamaya başlar. Aksine, yerinden kıpırdamamak güven hissi verir.

Peki tam tersi, yerinde duramayan insanlar

Aynı yerde durmak, hep aynı evde, aynı mahallede oturmak kimi insanlar için elinin kolunun bağlanması demektir, hareket edememek demektir, ailenin hegemonyası demektir. Bu, kendi yaşam alanım belirleme ihtiyacıdır: Her yeni ev, kendi yaşam alanım yeniden çizmek demektir. Ama bu, sık sık değiştirilen yeni yaşam mekanın doldurmakta zorlanmak da demektir. Bu 'iki ev arasında' yaşam, bu tür hayatı seçenlere çocukluklarının 'nefes aldıkları' alanlarım hatırlatıyor olabilir. Burada da 'bizi sürekli gitmeye iten nedir' diye sorgulamak gerekir.
Hürriyet


Geri Dön