Beyoğlu'ndaki dönüşüm eğlence dünyasına nasıl yansıyacak?
Beyoğlu’ndaki dönüşümü, TV’deki yetenek programlarını, yeni çıkan Cem Karaca ve Moğollar albümünü konuştuğumuz 20.Roxy Müzik Günleri Juri Başkanı Taner Öngür’e göre müzik piyasasının ‘samimiyet’e ihtiyacı var.
Beyoğlu’ndaki dönüşümü, TV’deki yetenek programlarını, yeni çıkan Cem Karaca ve Moğollar albümünü konuştuğumuz 20.Roxy Müzik Günleri Juri Başkanı Taner Öngür’e göre müzik piyasasının ‘samimiyet’e ihtiyacı var.
-Roxy Müzik Günleri 20. kez yeteneklerini arıyor. Müzik dünyasında kendini ispatlamış bu yarışmanın sırrı nedir?
Bu ülkede uzun soluklu işler yapmak mümkün değil. Türkiye’de bir şeyler başlar ve bir iki yıl içinde biter. Hiçbir şey böyle kurumsallaşıp, gelenekselleşemez. Bir kere Roxy Müzik Günleri, bu sınırı aştı. Burada amaç popüler isimleri daha popüler yapmak değil, ülkede sesini duyuramayan genç müzisyenlerin seslerini duyurmalarını sağlamak. Buradan kendini ispat etmiş bir sürü isim çıktı, bunlar saymakla bitmez. Teoman, Hayko Cepkin, Aylin Aslım ve daha niceleri. O yüzden Roxy Müzik Günleri’nin, hem profesyonel müzisyenler arasında hem de yeni kuşak müzisyenler arasında bir prestiji var.
-Peki gençlerin müziğini nasıl buluyorsunuz?
Son senelerde çok iyi gruplar çıkıyor. Eskiden söz yazmakta zorlanılırdı ama artık söz kalitesi de artıyor. Şimdi genç şarkı yazarları, hem samimi hem de kendi hayatlarıyla ilgili şeyler yazabiliyorlar. Söze önem veriyorlar. Mesela, yazın Burgazada’da haziran- eylül ayları arası, her haftasonu dört, beş grubun katıldığı ve ‘Paradisos Seçmesi’ ismini verdiğim bir şey düzenliyorum. Oraya özellikle progresif, deneysel müzik yapan gruplar almaya dikkat ediyoruz. Dünya kalitesinde, öyle müzikler çıkıyor ki, hayranlıkla izliyorum.
-Beyoğlu’nda kentsel bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşümün eğlence dünyasına yansımasını nasıl buluyorsunuz?
Beyoğlu hep değişmiştir. 1980 öncesi Beyoğlu’nda genellikle gergin bir ortam vardı. 90’larda gergin ortam devam etti, hâlâ da devam ediyor ama bir canlanma da var. Sonra bizim Moğollar’ın davulcusu rahmetli Engin Yörükoğlu, eski bir pavyon buldu. “Orayı caz kulübü yapacağım” dedi. Sonra, 93’de Roxy kuruldu. Roxy, ışığından ses sistemine kadar daha profesyonel bir yaklaşımdı. İşte o sıralarda Beyoğlu da gelişmeye başladı ama semtin şöyle bir çıkmazı var. Beyoğlu’na dışardan gelen, kültür sanatı takip eden insanlar burada ikamet etmiyorlar. Belediye seçimlerinde de Tophane, Kasımpaşa, Tarlabaşı’nda ikamet edenlerin oyları belirleyici oluyor. O yüzden belediye yönetimiyle, dışardan gelen kültür sanat dünyası arasında itiş kakış oluyor. Belediye seçimlerini genellikle AKP kazandığı için kültür sanat dünyası onlara biraz ahlâk dışı geliyor. Engellemeye çalışıyorlar. Halbuki, dünyanın her büyük kentinde böyle bölgeler vardır. Sokak müzisyenleri de çalar, onlar oraya renk getirir. Oradaki belediye ister farklı bir görüşte olsun, yine de cazibe merkezi olduğu için destekler. Ama bizimkiler öyle değil ki. Başka türlü bakıyorlar olaya. Beyoğlu dönüşür, karanlık dönemleri vardır, sonra canlanır. Buraya kim ne yaparsa yapsın, burası böyle devam edecek.
-Şu an karanlık dönemden mi geçiyor Beyoğlu?
Öyle denilemez. Şimdiki Beyoğlu, İstanbul’un bu gezegene ait bir dünya şehri olduğunun aynası. Bugünkü Beyoğlu’nda dolaşıp profillere baktığımızda, insanlığımızın fotoğrafını çıkarabilirsiniz.
-Müzik piyasasının bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Artık insanlar oyunlardan, ticari planlardan sıkıldılar. Samimi, doğal şeyler istiyorlar. Müzik de öyle bir şeydir. Bu kadar büyük bir endüstri olmasından ben de sıkılıyorum artık. Plak şirketleri, pop şarkıcıları, aranjörler... 40 bin dolara beste satın alınır. Neden 40 bin dolar verirsin ki? Alt tarafı abuk subuk besteler üstelik. Ben de isyan ediyorum buna, insanlar da sıkıldılar artık.
Vahşi kapitalizmin vardığı son nokta: ‘Yetenek Sizsiniz’
Televizyonda sayıları birkaç yıldır artan ses ve yetenek yarışmalarının Roxy Müzik Günleri gibi birçok yeteneğin keşfedildiği nitelikli yarışmalara etkisi nasıl? ‘O Ses Türkiye’, ‘Yetenek Sizsiniz’ gibi yüzeysel programlar uzakta bir merkezden hazırlanan, uluslararası kapitalizmin televizyon şov formatı. Ana amaç, geniş kitlelerin zaaflarını kullanarak seyirci toplamak ve buradan para kazanmak. Vahşi kapitalizmin en son vardığı nokta diyebiliriz. Toplumsal analizler yapılarak hazırlanan bu programlar toplumun ilgisini de çekiyor. İzleyiciler, yarışmacıların taraftarı oluyorlar fakat o sezon bittiği anda hepsi unutuluyorlar. Yarışmacılar kazandıktan sonra hiç kimse bir çalışma yapmıyor. En azından büyük medya tekelleri bir albüm yapsalar. Çok acıklı oluyor ama bu formatın asıl niyeti acıklı halde bırakmak zaten.
43 yıl sonra gelen albümün sırrı
Cem Karaca ve Moğollar’ın geçenlerde çıkan ‘2.2.1973 Ankara’ albümünün oluşum sürecini sizden dinleyelim...
O zamanlar Cahit, ben, Berkay çalıyorduk. Cahit, Cem ile birgün karşılaşınca, Cem “Ya acayip grupsunuz”, demiş. Cahit de “Seninle daha acayip oluruz” diye yanıtlamış. Ama o Kardaşlar ile çalışıyor biz de Ersen’le çalışıyoruz. Kendi aralarında planlamışlar. Ersen‘i Kardaşlar grubuna gönderiyorlar, Cem de Moğollar’a geçiyor. Tarihin en komik değiş tokuşu. Sonra Ankara’da Güneypark Gazinosu’nda bir konsere İzzet Öz geldi. Konser sonrası sohbet ederken, “Bunu bir program haline getirelim, kaydedelim” dedi. Ben de, “Bize stüdyo bul, bir saat yeter” dedim. 7 parça çaldık. Bir de radyo programı olarak düşündüğümüz için Cem Karaca el yazısıyla sunumlar hazırladı, bize roller yazdı. İzzet, bu kaydı ve el yazılarının orijinallerini saklamış senelerce. Baktık, arşivciler için güzel bir proje olacak. Bunu bir longplay, bir de CD olarak az sayıda bastık ama az sayıda basıldığı için yetmedi. Bir de aşırı bir aranjman, bir düzenleme yok. Çok samimi bir iş.
Merve ARSLAN/Cumhuriyet