Genel

Boğaziçi

Geçen hafta içinde gündemi en çok meşgul eden konu, şüphesiz ki; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın “çılgın projem ” dediği, “Kanal İstanbul ” Projesiydi...

Geçen hafta içinde gündemi en çok meşgul eden konu, şüphesiz ki; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın “çılgın projem ” dediği, “Kanal İstanbul ” Projesiydi. Karadeniz ile Marmara Denizi arasında açılacak bu kanal, İstanbul 'un Avrupa yakasını iki ayrı şehre dönüştürecek.
Anlatılanların insanı heyecanlandırmaması mümkün değil. Ne var ki, projeden “ikinci Boğaziçi ” olarak bahsedilmesi, insanda bir dosta ihanet edildiği hissi uyandırmakta.

Altmışlı yaşlarını yaşayanlar için Boğaziçi hala, Alaaddin Yavaşça üstadın ünlü bestesindeki; sularında pırıltıların oynaştığı, kuytularda martıların öpüştüğü, aşıklar otağı, şen gönüller yatağıdır. “Mehtabı hoş, güneşi hoş, günü hoş ” tur.
İlle de mayıs ayında, mor salkımlı erguvan ağaçlarının, boğazın yeşiline ve mavisine cümbüş kattığı Tarabya sahili.

Tarabya Yalıları
Osmanlı İmparatorluğu devrinde sultanlara ait pek çok avlaklar ve hasbahçelerin yer aldığı   Tarabya, 18 ve 19. Yüzyıllara kadar balıkçısı ve balıkçı esnafı ile küçük bir köymüş. Bu tarihten   sonra   Fenerli Rum Beyleri, bu güzel koya yazlıklarını taşımaya başlamış. Fenerli Rum Beyleri, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde çeşitli devlet görevlerinde yer alan Osmanlı tebasındaki eski Bizanslılar. 1821 Mora ayaklanmasında düşmanla işbirliği yaptıkları anlaşıldığından, saraydaki itibarları tamamen kaybolmuş, tüm malvarlıklarına, bu meyanda yalılarına el konmuş. Fenerli Beyler 'in Boğaziçi 'ndeki yalıların çoğu daha sonra, yabancı elçiliklerin kullanımına bırakılmış. Bu gün hepsi birer sanat eseri olan Rus İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya ve İtalya sefaretleri yazlık binalarının tarihi geçmişleri hep aynı.
Uzun süren kışın ardından, havaların ilk ısındığı hafta başında yolum Tarabya 'ya düştü. Bu güzel koyda, sıra sıra bakımlı yalılardan sonra Tarabya Oteli'nin yanında yer alan İtalyan Sefarethanesi terk edilmiş bir durumda yıkılmayı beklemekte. Günden güne çürüyen 102 yaşındaki beş katlı ahşap binanın hali insanın içini burkuyor. Sultan II. Abdülhamid tarafından; Karadağ prensinin kızıyla evlenen İtalya Kralı Victor Emmanuel'e düğün hediyesi olarak verilen yalının mimarı,   ünlü saray mimarı D'Aronco. 1960'lı yıllara kadar, yıllara meydan okuyan bu güzelim bina; on   yıl önce, bahçedeki ağacın yıldırım düşüp devrilmesi ile ağır hasar gördü. Onarım için gerekli izinler alınıp, İtalyan ve Türk mimarlar tarafından hazırlanan tadilat projesinin tamamlanmasına rağmen, konu İtalya Bakanlar Kurulu'na takıldı. Yalı İtalya'ya ait olduğu için, son onay ve bütçenin bu ülke tarafından verilmesi gerekiyor. Mimaride dünya şaheserleri yaratmış, sanatla yoğrulmuş İtalya'nın bu ihmalini gönül kabullenemiyor.

Erguvan Zamanı
Havanın ısınmasıyla açmaya başlayan Erguvanların verdiği neşe, İtalyan sefareti yazlık binasının insanın içine dokunan görüntüsünü unutturuyor.   Erguvanlar, kışın hüznünden sonra baharla gelen taze umutların, yeni heyecanların, yüzlerde beliren tebessümün   simgesi. Ama ne yazık ki, seyretmeye doyum olmayan bu güzelliğin ömrü üç dört hafta. En fazla bir ay sonra bizi terk edecek.
Böyle bir güzelliği kaçırmanın pişmanlığını Sezen Aksu   “ Rüzgar gibi geçti canım ilkbahar/Ben ne yaptım açarken erguvanlar/Ben kar zarar hesap tutarken /Aya kaçtı uçurtmalar ” dizeleriyle ne güzel ifade etmiş Yaşayamadıklarımızı yaşama telaşı ile bugünü es geçmek, çoğumuzun yanlışı … Ama bir yerinden başlamaya kararlıysanız, lütfen Mayıs ayı geçmeden boğazda bir tur yapıp, bu güzelliği mutlaka yaşayın.

Gelecek haftaya kadar sağlıcakla kalınız.