Ceren Kumbasar: Ailenin ilk ve en temel ihtiyacı depreme dayanıklı ev!
Başlığı okuyunca dünya üzerinde sadece Amerika’da sektörleşen korku ticaretinden bahsedeceğimi sanmış olabilirsiniz, hatta yazının başlığını yanlış yazdığımı da. Ama yanıldınız. . Konumuz haftanın üç günü olduğu gibi; inşaat.
Başlığı okuyunca dünya üzerinde sadece Amerika’da sektörleşen korku ticaretinden bahsedeceğimi sanmış olabilirsiniz, hatta yazının başlığını yanlış yazdığımı da. Ama yanıldınız. Konumuz haftanın üç günü olduğu gibi; inşaat. Türkiye’nin son 12 yılına hem günlük hayatımızda hem ülke ekonomimizde damgasını vuran bir sektör. Hem yarattığı istihdam açısından, hem 200’ü aşkın alt sektörünün yerli üretime katkısı açısından cari açığın ilacı. Sosyolojik olarak da atalarımızdan gelen ‘dikili ağaç’ öğretisini bize nihayet gerçekleştirme fırsatı sunarak günlük hayatımızı bile değiştiren bir sektör.
Madalyonun iki yüzü
Bugüne kadar Türkiye’de daha önce görülmemiş projeler gerçekleştirildi. Yeni bir evde yaşama hayali bile kuramayan insanlar hayat kalitelerini arttıran sitelere taşındı. Ailelerin bir arada vakit geçirebilecekleri mekanlar tasarlandı. Ne yazık ki bu mekanların çoğu AVM’ler oldu ama bu bile toplumsal olarak bir başlangıçtı. Türkiye’nin yeni zenginleri apartman dairelerinden müstakil evlere taşındı. Her hafta sonu binlerce kişi satış temsilcilerine aynı soruyu sordu; ‘Bu havuz bu siteye yeter mi ki?’ Ve sonuç hiç değişmedi; bu soruyu soran kadın o havuza hiç inmedi. Kulağını tersten gösteren bir toplum olma halimiz elbette bu sektöre de yansıdı. Önce projeler yapıldı, insanlar taşındı, sonra fark edildi ki bu insanlar bu projelere uçmayacak. E yollar tasarlandı haliyle, o da tasarlanabildiği kadar. Hem çok toz pembe hem de çok meşakkatli yollardan geçildi hep beraber. Gelişmekte olan her ülkede, özellikle de bizim ‘aslında’ ait olduğumuz coğrafyadaki her ülkede olduğu gibi bir de madalyonun görünmeyen, gösterilmeyen yüzü vardı. Biz sokaktaki vatandaş olarak bir yüzün sadece aydınlıktaki tarafını görebildik belki de. Ama ben şimdi sadece bir ev bir dükkan bir ofis alma hayali olan sade vatandaş olarak konuya bakmak istiyorum.
Kutup ayısı
Hayatını sırf insan olduğu için kaliteli bir şekilde yaşamaya çalışan, yeşil bir bahçede yürümek isteyen, çocuğuna spor yaptıracak bir salon isteyen bir aile düşünün. Bu ailenin ilk ve en temel hakkı depreme dayanıklı bir ev. Kendisini zorlayarak alabiliyor da. Ama kafası karışık. Hem de çok karışık. Dün televizyonu açtığında Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütüyle Başbakanı arasında bir söz düellosu vardı. Daha çok kısa zamanda kabinenin en güçlü sanılan bakanları istifa etmişti. Geçen hafta Hrant’ın ölüm yıl dönümüydü dün de Uğur Mumcu’nun. Ha bütün bunlar aklından geçerken de dolar rekor kırmaktaydı. Korktu. Sadece korktu. Neden, kimden belki hangisinden bile bilemedi. Korktu.
Çok sevdiğim hikayede olduğu gibi hepimiz aslında o kutup ayısı gibiyiz. Kutup ayısı annesine sorar: Anne sen kutup ayısı mısın? Evet oğlum. Peki ben? Sen de tabii ki. Peki ben niye üşüyorum?
Vatan Gazetesi / Ceren Kumbasar