Deprem değil, kötü bina öldürür!
Depremde yaşanan facianın bir diğer nedeni de demir ve çimento hırsızlığı geleneği oluyor. Projelerin ehil mimar ve mühendislere elinden çıkmamasının her zaman sorulması gerekiyor.
Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı olan Burhan Ayeri, bugünkü yazısında Marmara depremi faciası nedeniyle zemin etüdünün önemini kaleme aldı. İşte o yazı...
İstanbul Karaburun'dan Manisa'ya kadar sarsılmadık gün yaşamıyoruz. Daha önceki gün yazdığım notları hatırlıyorum. Son yıkıcı ve ölümlü depdremler insanı endişelendiriyor. Afganistan'dan başlayıp Pakistan-İran'dan geçen fay hattında hareketlenme devam ediyor. Hele Atlantis ismi verilen mitolojik ülkenin Ege'de bulunduğu savı da kafaları iyice karıştırıyor.
Marmara depremi
1999'da Avcılar'da tek bir binadan 300'ü aşkın ceset çıkarıldığına tanıklık etmiştim. Sadece Avcılar bölgesinde ölümlerin sebepleri bize hatalarımızı iyi anlattı. Bu bölgede, giriş katları mobilya mağazası veya oto galerisi yapılırken kolonların kesilmesi kayıpları artırdı.Nüfusumuz 82 milyon. Yüzölçümümüz ise 780 bin kilometre kare. Demek ki 125 milyon nüfuslu Japonya'nın 4.8 misli toprağımız var. Sadece nüfus yoğunlukları iyi incelenmeli. Aradaki nüfus yoğunluğu farkını görüyor musunuz? Ama, uzakdoğuda aynı şiddette bir depremde meydana gelen ölü sayısı sadece 1 oldu.
Zemin etüdü önemli
Projelerin ehil mimar ve mühendislere elinden çıkmaması da her zaman sorun. Demir ve çimento hırsızlığı gelenek.Ölümlerin fazlalığına sebeplerden biri de bu. Biri Sakarya'da , diğeri İstanbul Haramidere'de 45 derecelik açıyla yan yatmış binalar hep aklımdadır. Her şey tamam ama zemin etüdü yapılmamış. Bilgili ehil ellerele yapılacak bu inşaatlar o binaları ayakta bırakırdı.
Erzincan faciası
1939'daki müthiş sarsıntı Erzincan'da tam 32 bin kişinin hayatına maloldu. 1999'daki depremin en az 14 bin kişiyi götürmesi mukayese kabul etmez. Evet yanlış duymadınız, bu Türkiye gerçeği! Hemen aklımıza Deprem Dede Ahmet Mete Işıkara'nın sözleri geliyor. Prof. Dr. Işıkara vefatından kısa süre önce söylediği şu ünlü sözüyle literatüre geçti: "Deprem değil, kötü yapılmış bina öldürür."
Bir cinayetin perde arkası
15 Nisan günü Balat Vodina Caddesi üzerinde sonu ölümle biten bir kavga meydana geldi. İlginç taraf, bu olayının failinin medya tarafından korunmaya alınması. Katil zanlısı Ersin Kalkan'ın nefsi müdafaya sokulma gayretleri şaşırtıcı. Hatta Sadettin Tantan'ın Fatih Belediye Başkanlığı döneminde belediyenin basın halkla ilişkilerini yürüttüğü iddiaları bile ortaya atıldı. Ancak, Tantan'ın bu konuda cevabı çok net: "Sözü geçen işleri Cemil Özyıldırım yapıyordu."
Ben de öyle biliyorum, çünkü Tantan'ın belediye başkanlığı sırasında pek çok kez Cemil Özyıldırım'la muhatap olduğumu hatırlıyorum.Maktül Berattin Çümen'in geçmişi de hayli ilginç.
Tarihi meyhane
Bir zamanlar onlarca filmin çevrildiği "Marmara Şaraphanesi"nde -Agora Meyhanesi- katil zanlısı Ersin Kalkan'ın büyük hissedar olması ilginç değil mi? Diğer enteresan unsurlar da mevcut. Mesela eski Rum okulu Kırmızı Mektep'teki ikametgah.
Deniz manzaralı
Ersin Kalkan'ın; bir kulübeydi, gecekonduydu gibi gösterilen evi tam 3 katlı. Haliç7i gören bu yerin geçmişinin iyi araştırılmasını öneriyorum. Bakın altından neler çıkacak. Kalkan'ın bugün Boğaz'da yine bir azınlık vakfına ait ikinci ikametgahı daha bulunmakta. Bu gazeteci olduğu öne sürülen eski muhabirin işlerine dikkat çekmek istiyorum. Bir kaç gazetede onu hapisten çıkarma senaryoları yazıldığı ortada.Tuhafıma giden "ödüllü gazeteci" yakıştırması. Bunlara alet olan bir Hürriyet muhabirine soruyorum; Kalkan'ın kazandığı gazetecilik ödüllerini açıklasan da biz de öğrensek.Bu son olay da gösteriyor ki, başta Fener-Balat olmak üzere azınlık vakıfları üzerindeki rant kavgası hiç bitmeyecek. Laf aramızda bunların başını da gazeteci geçinenler çekmekte.
Mimarlardan 'afet riski haritası hazırlayalım' çağrısı!
Deprem 'ev fiyatları'nı vurdu! Sektör hareketlendi!