Genel

Depreme dayanıklı bina nasıl olmalı?

İTÜ Mimarlık Fakültesi, Yapı ve Deprem Mühendisliği Birimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Cem Çelik, binaların depreme karşı nasıl güçlendirildiğini anlatarak, depreme dayanıklı binaların özelliklerini anlattı. 

Deprem Türkiye'nin kaçamadığı gerçek. Özellikle son 2 yılda artan şiddetli deprem ve yıkımlar, Türkiye'de binaların depreme dayanıklılığını yeniden tartışılır hale getirdi. Cumhuriyet Gazetesi'nden Zeynep Çam'ın haberine göre; Prof. Dr. Oğuz Cem Çelik, depreme dayanıklı binaların nasıl olması gerektiğini anlattı. 

Yapıların ne şekilde ve hangi teknolojiler ile tasarlanacağı, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY) tarafından belirtildiğini aktaran Çelik, yönetmeliğin ortaya çıkışının 80 yıl öncesine dayandığını belirterek şunları söyledi:

“Yönetmelik, ’27 Aralık 1939 Büyük Erzincan depremi’nden sonra uygulamaya sokuldu. 1940’da İtalyan yönetmeliğinin bir kısmı Türkçeye çevrilerek deprem yönetmelikleri Türkiye’de başladı ve yıllar içerisinde revize edildi. Yönetmeliğin günümüzde kullanılan hali ise 2018’de Resmi Gazete’de yayımlandı, 01.01.2019’da ise yürürlüğe girdi.”

YAPI SİSTEMLERİ VE TEKNOLOJİLERİ 

Türkiye’de yapı stokunun yaklaşık yüzde 90’ını oluşturan yapım sistemi yerinde dökme betonarme taşıyıcı sistemli binalar.

Yönetmeliğin 8’inci Bölüm’ünde yer alan Prefabrike betonarme bina taşıyıcı sistemli yapılar.

Bölüm 9’da yer alan çelik taşıyıcı sistemli binalar.

Geleneksel Türk evinde kullanılan ahşap elemanlı yapılar halen az sayıda da olsa var.

Mevcut yapı stokunda tarihsel değeri olan taş ve tuğlanın birlikte ya da ayrı ayrı kullanıldığı yığma/kargir yapılar.

Bölüm 14’te yer alan deprem yalıtımlı binalar.

GÜÇLENDİRME ÇALIŞMALARI 

Güçlendirme çalışmalarını genel olarak 2 ana bölümde toparlandığını kaydeden Çelik, bunlardan ilkinin depremi beklemeden yapılan güçlendirme çalışmaları ve deprem sonrası yapılan güçlendirme çalışmaları olduğunu dile getirdi.


Güçlendirme çalışması, yaygın olarak düşünüldüğünün aksine, bina yenilemelerine göre çok daha hızlı ve ekonomik olduğunu vurgulayan Çelik, şu ifadelere yer verdi: 

"Yapılar ne kadar iyi tasarlanırsa tasarlansın, inşaatlar kurallara uygun yapılmadığı sürece projede öngörülen güvenlik düzeylerine hiçbir zaman çıkamıyorsunuz. Bu nedenle; beklenen deprem güvenliğini de elde edemiyorsunuz. Güçlendirme çalışmaları tüm yapı maliyetinin genelde 3’te veya 4’te biri şeklinde oluyor. Nadir de olsa yüzde 50’yi aşabiliyor.

 

Yapı projelerinin yapım aşamasında kontrol edilmemesi sonuncunda ortaya çıkan problemlerle sıkça karşılaşıyoruz. Beton kalitesi bu problemlerin başında geliyor. Projesi hatalı olan pek çok yapı da var. Bu tür yapılarda projeye ne kadar sadık kalınırsa kalınsın depremde iyi bir performans beklemek mümkün olmaz. Bırakın depremi, kendi ağırlığı altında bile göçebilir. Türkiye’de yakın geçmişe ait Konya’daki Zümrüt Apartmanı ve Kartal’daki Yeşilyurt Apartmanı gibi pek çok örnek var."

BİNALAR NEDEN ZAYIF? 

Maalesef yapılara mimarlık ve inşaat mühendisliği konularında “eğitim gerektirir” gözü ile bakılmadığını belirten Çelik şu açıklamalarda bulundu:

“Herkes kendi evinin mimarı herkes inşaat konusunda çok becerikli. Bu meslek grubuna karşı ciddi bir yukarıdan bakma durumu var. Geçmişte betonarme binalarının kolonlarına ve kirişlerine acımasızca ve cahil cesareti ile müdahale edildiğini gördük. Bu durumun en büyük örneklerden biri; binalara kat veya katların eklenmesi. 5 katlı olarak tasarlanan ve inşa edilen bir binaya bir önlem almadan 2-3 kat eklendiği oluyor. Mühendislik kuralları ile önlem almış olsanız dahi yasa dışı bu tür katların eklenmesi yapıların güvenlik düzeyini olumsuz yönde etkiliyor.

Yine, betonarme yapılarda kullanılan çelik çubukların/donatıların paslanması/korozyonu en büyük soruna neden oluyor. Özellikle beton kalitesi de uygun değilse ve bünyesi zayıf karakterde ise paslanma yapının tümünü etkileyecek biçimde hızla ilerliyor ve betonda çatlaklara neden oluyor. Bu tür hasarların İstanbul özelinde betonarme yapı stokunda oldukça yaygın olduğu görülüyor.”

"FARKLI FONKSİYONLAR GÜVENLİK DÜZEYİNİ DÜŞÜRÜYOR" 

Yapıların fonksiyonlarının değişmesi sonucu güvenlik sorunlarının meydana geldiğini aktaran Çelik, “İyi bir konut olarak tasarlanmış bir yapıyı okul ya da hastane olarak kullanmaya başladığınız zaman yapının önem katsayısı yüzde 50 artıyor. Dolayısıyla, beklenen deprem etkileri de en az o oranda artıyor ve konut olarak aynı yerde tasarladığınız bir yapı başka bir fonksiyonla kullanıldığında deprem güvenliğinde kayıplar yaşıyor” dedi.

BİNA GÜÇLENDİRME ÇALIŞMASI AŞAMALARI 

Binanın mimari projeleri ve taşıyıcı sistem projelerinin ortaya çıkarılması gerektiğini vurgulayan Çelik, “Yapılarının projelerinin inşa edildiği dönemdeki yönetmeliğe uygun olup olmadığına bakılması gerekiyor. Ardından kapsamlı bir değerlendirme yapıp binanın bugünkü yönetmeliğe uygun olup olmadığının, varsa olumsuzlukların nasıl giderilebileceğinin belirleniyor. Ancak maalesef Türkiye’de kritik öneme sahip başka bir sorun da binaların projelerinin ortada olmaması. Gecekondu mahallesine gittiğinizde bu durum sizin için sürpriz olmayabilir, ancak çok bilinen binalarda da maalesef projelere ve yapısal hesaplara ulaşmak pek mümkün olmuyor” şeklinde konuştu.

İZMİR ÖRNEĞİ: "EN BÜYÜK SORUMLULUK, ÇALIŞMALARIN SONUÇLARINI UYGULATMAKTIR" 

Günümüzde çok sayıda farklı deprem çalışmalarının yapıldığını belirten Çelik, son olarak şunları söyledi:

“Raporlar hazırlanıyor, incelemeler yapılıyor. Ancak, çalışmaların sonuçları uygulama aşamasına geçemiyor. Karar verici kurumların yaptırdıkları her çalışmanın peşinden gidip sonuçlarının gerekliliklerini yerine getirmesi lazım. İzmir için ileri düzeyde hazırlanmış raporlar vardı, peki neden sorun yaşadık? Bu çalışmalar yaklaşık 20 yıl önce yapıldı. Bunların bir örneği; İzmir Deprem Senaryosu ve Deprem Master Planı. En büyük sorumluluk, yapılan çalışmaların sonuçlarını uygulatmaktır. Bu konuda Türkiye genelinde ciddi eksiklikler görüyorum.

199 bina için 22 yıllık süre bitti!