Depreme karşı güvenli mekanlar için çelik yapı şart!
Türk Yapısal Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Consera Kurucusu Melih Şimşek yaptığı açıklamada geleneksel yapılara göre 7-8 kat daha dayanıklı olan ve 2-3 katı daha hızlı tamamlanan çelik yapıların, depremin yaralarını daha çabuk sarabileceğini söyledi.
Dünyada meydana gelen tüm depremlerde, çelik yapıların diğerlerine göre çok daha az hasar aldığı belirtiliyor. Konu ile ilgili olarak aktarılan bilgilere göre Türk Yapısal Çelik Derneği’nin, 6 Şubat tarihindeki depreme yönelik araştırmaları da bunu doğruluyor. Fakat ülkemizdeki yapıların çok azı çelikten oluşuyor. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Daire Başkanlığı’nın 2023 yılı Mart ayı raporuna göre, deprem bölgesindeki yapıların yüzde 86,7’si, dairelerin de yüzde 95,4’ü betonarme. Yapıların yalnızca yüzde 2,4’ü çelik iken, yüzde 3,5’i yığma ve yüzde 3,6’sı prefabrik. Geriye kalan diğer kategorisinde de ahşap, karma ya da tanımlanamayan taşıyıcı sistemler bulunuyor.
Konu ile ilgili olarak aktarılan bilgilere göre Türk Yapısal Çelik Derneği’nin araştırması, bu yüzde 2,4’lük paya sahip çelik binalardan herhangi birinin göçüp can kaybına sebep olmadığını ortaya çıkarıyor. Örneğin, Hatay’ın merkezinde yer alan modüler çelik yapı sistemiyle yapılan The Museum Hotel, hiçbir hasar almadan depremi atlattı. Ne yazık ki, ülkemizde tüm çelik yapıların oranı betonarme binalara göre çok düşük, yalnızca yüzde 5. Bunun yüzde 4’ü de fabrika gibi endüstriyel yapılardan oluşuyor.
Ayrıca diğer bir taraftan çelik yapılar, geleneksel yapılara göre iki kat daha hızlı inşa edilebildikleri için, kışın başlamış olduğu şu günlerde normal hayatlarına dönmeyi bekleyen depremzedelerin yaralarının daha hızlı sarılmasını sağlamaları bakımından da önem taşıyor.
DEPREME KARŞI ÇELİK DİRENCİ
Paylaşılan detaylara göre Consera Kurucusu ve Türk Yapısal Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Melih Şimşek, 1999 Depremi’nden beri az yol alındığını anımsatarak, “Mega kent İstanbul’da 2000 yılı öncesi konut sayısı 4 milyon 500 bindi, şu anda 6 milyon 384 bin. Bakanlık verilerine göre, şimdiye kadar kentsel dönüşüm yöntemiyle yalnızca 695 bin konutun dönüşümü sağlandı yani 2000 yılı öncesi yapıların yüzde 16’sı yeni yönetmeliklere göre yapıldı. 2000 yılı sonrası inşa edilen tüm binaların deprem dirençli olduğunu varsayarsak -ki değil-, hâlâ mega kent İstanbul’da 3 milyon 800 bin deprem riski taşıyan konut var demek. Söz konusu bu rakamlara iş yerleri, sosyal yapılar da dahil değil. Türkiye'nin en önemli kentinde durum bu. Türkiye'de toplam 38 milyon 400 konut bulunuyor. Ne kadarının deprem dirençli olduğunu hesap etmek dahi umutsuzluk yaratabileceği için elim, hesap makinesine gitmiyor. Kısaca belirtmek gerekirse, Türkiye'nin en önemli sorununda sınıfta kalmış durumdayız” diyor.
Yarım asırlık ve 2,5 milyon metrekarelik inşaat deneyimiyle Consera, çelik yapıları tüm Türkiye'ye yaymayı hedefliyor. Consera Kurucusu ve Türk Yapısal Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Melih Şimşek, çelik yapıların neden depreme daha dayanıklı olduğunu da şu cümlelerle açıklıyor: “Öncelikle depremler, yapıları ağırlıkları nispetinde etkiler. Yapı toplam ağırlığı ne kadar fazlaysa, deprem kuvveti de o kadar çok olacaktır. Bu nedenle deprem kuşağındaki binaların mümkün olduğunca hafif malzemelerle yapılması gerekir. Dünyada gelişmiş ve deprem coğrafyasındaki ülkelerin tercih ettiği malzeme, çeliktir. Çelik yapılar, geleneksel -özellikle betonarme- yapılara göre, 7 ile 10 kat daha hafiftir ve bu oranda deprem kuvvetine daha az maruz kalmış olurlar. Ayrıca çelik taşıyıcılı yapılar, endüstriyel ortamda yüzde 100 denetimle üretildikleri için insan hatalarına karşı çok daha fazla güvenilir olmalarıyla bilinir. Denetlenmeleri de çok daha kolay ve mümkündür. Deprem sırasında yapıların salınım yapabilme, esneklik yetenekleri hasar almalarını önleyen diğer bir husustur. Çelik yapılar, yine geleneksel yapılara göre çok daha esnektir.”
DEPREMİN YARALARI İKİ KAT HIZLI SARILABİLİR
Yine konu ile ilgili olarak paylaşılan bilgilere göre hafif ve modüler çelik yapıların endüstriyel ortamlarda üretilmeleri, dolayısıyla iklim koşullarından bağımsız 24 saat çalışabilme imkânı vermeleri; hızlı yapılaşma için de en ideal seçim olmalarını imkanı sağlıyor. Consera Kurucusu ve Türk Yapısal Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Melih Şimşek, söz konusu bu sistemin deprem sonrası yaraları onarmakta 2-3 kat daha hızlı olduğunu belirterek, “Depremden sonra halkın bir an önce yaşamına geri dönebilmesini sağlayacak olan ilk eylem, yaşam alanlarını çok hızlı inşa etmek. Örnek vermek gerekirse, Japonya 1995 yılında meydana gelen Kobe depreminden sonra yaralarını yalnızca iki sene içinde sardı ve sonraki depremlere karşı çok önemli de bazı kararlar aldı. Yüksek binalar için sismik izolatörleri keşfetti, hızlı yapılaşma için ise çelik sistemleri kullandı. Çelik yapı sistemlerinde taşıyıcı iskeletler; fabrikalarda, iklim koşullarından bağımsız, endüstriyel yöntemlerle üretildiklerinden, geleneksel yöntemlere göre neredeyse 2-3 kat daha hızlıdır. Bu, binanın tamamlanma süresini yine geleneksel yapılara göre en az yüzde 50 oranında daha kısaltır. Ayrıca çelik sistemlerle üretilmiş olan modüler binalarda bu hız yüzde 100’e ulaşan süre avantajları sağlar ki, Türkiye'nin olası depremlere hazırlanabilmesi için hızlı inşaat yapabilmek çok değerli. Bir şehir 10 yıl yerine beş senede eski haline gelebilir” dedi.
1999 DEPREMİ ÇELİĞE YÖNLENDİRDİ
1999 Depremi’nden sonra, “Daha güvenli mekânlar nasıl inşa edilebilir?” diye yoğun araştırmalara, yurtdışı gezilere başlayan Consera Kurucusu ve Türk Yapısal Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Melih Şimşek, cevabuın çelik yapılar olduğunu anladığı o seneden beri Türkiye inşaat sisteminde bu yöntemin yaygınlaşması için uğraşıyor. Bu amaçla 2001 yılında Türkiye’nin ilk ve en büyük üretimi yapan hafif çelik fabrikasını kuran Consera Kurucusu ve Türk Yapısal Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Melih Şimşek söz konusu bu süreci şu cümlelerle anlattı:
“1999 Depremi’ne kadar ağırlıklı geleneksel yapılar inşa eden bir aile şirketinin 2. nesli olarak çalışıyordum. Bu süre zarfında birkaç geleneksel çelik yapı inşa etme şansımız oldu. Biri de 1997 yılında Adapazarı-Akyazı Organize Sanayi Bölgesi’ndeki tekstil boyama fabrikasıydı. 1999 yılında organize sanayide hiç hasar almayan ve üretimi sürdüren tek fabrika, oydu. Bu sonuç hem mühendis hem inşaat firması olarak çelik yapı tercihinin bir deprem ülkesinde ne demek olduğunun da en büyük kanıtıydı.
Dolayısıyla bu iş, şirketimizi baştan sona değiştirdi. O yıllarda geleneksel çelik yapılarla az da olsa projeler yapılıyordu ancak hafif çelik yapılar diye bir kategori yoktu. Bu ismi, şirket olarak biz koyduk. Amerika’dan know-how alarak hem ülkemizdeki ilk hafif çelik fabrikasını hem de mühendislik ekibimizi oluşturduk. Mühendislik ekibimiz, ülkemizdeki ilk hafif çelik binaları tasarladı, üretti ve uyguladı. Yönetmeliğin çıkmasına önemli katkılarda bulundu. Bugün ülkemizde depreme çare bir yapı kategorisini açmış bir firmanın mensubu olduğum için çok huzurluyum.”
Türkiye’de deprem sorununa en etkili çözüm olacak çelik yapıların geliştirilmesi, yaygınlaşması için çalışmayı bir vatandaşlık görevi olarak gören Şimşek, “Bu yapı sistemine ülkemizin çok ihtiyacı var. Şirket olarak ülkedeki kalıcı çelik ve modüler çelik yapı ihtiyacının karşılanması için çalışırken, bu yapıları dünyanın her yerine ihraç etmek için de gereken kapasite artışımızı yaparak üretmeye devam edeceğiz. Consera, çelik yapılar odağında bünyesinde mühendislik, üretim, uygulama ve gayrimenkul geliştirme guruplarını aynı anda istihdam etmiş tek şirkettir diyebiliriz. Özellikle anahtar teslim yapı projelerindeki binlerce kullanıcı deneyimi, çelik yapılara ait en ideal üretim ve yapım yöntemlerini bize öğretti. Ekibimiz, dünyadaki tüm standartlara göre üretim ve proje yapabilecek bilgi ve deneyime sahip. Son üç yıldır yüzde 30 büyüdüğümüz düşünülürse, hedefimize ulaşmak için emin adımlarla ilerlediğimiz net görülür” diyor.