05 / 05 / 2024

Divanyolu, tarihi İstanbul'un ilk ana caddesiydi!

Divanyolu, tarihi İstanbul'un ilk ana caddesiydi!

Roma İmparatoru Konstantin zamanında açılan Divanyolu, kültür ve tarihten oluşan bir nehir yatağını andırıyor. Vaktiyle seferden zaferle dönen imparatorların törenle karşılandığı ve resmigeçitlerin yapıldığı bu yolda kısa bir gezinti için rehber hazırladı



II. Mahmud Türbesi: Bu türbede II. Mahmud’un yanı sıra oğlu Abdülaziz’le torunu Abdülhamid de yatmaktadır. Haziredeyse Şeyh Bedreddin’den Sait Halim Paşa’ya kadar birçok ünlü kişinin mezarı vardır. Ziya Gökalp’in mezarı da buradadır.

Cevri Kalfa Sibyan Mektebi: Milyon’un önünden, sağ taraftaki kaldırım boyunca yürüyüşe geçtik. Az sonra, sağımızda, şimdi Türk Edebiyatı Vakfı olan ama edebiyattan çok halıyla iştigal ettiği izlenimini veren, Cevri Kalfa Sibyan Mektebi’ni görüyoruz. Cevri Kalfa’nın III. Selim’i öldürüldükten sonra hedef olan II. Mahmud’u sarayın damına kaçırdığı ve saldırganları oyalamak için de mangaldaki külü gözlerine savurduğu anlatılır.

Firuz Ağa Camii: II. Bayezid zamanından, yani kentin en eski camilerinden biri. Zaten tek kubbesi, duvardan destek alır. Minaresi sağda değil, soldadır. Bu camiyi yaptıran Hazinedarbaşı Firuz Ağa’nın türbesi de bahçede yer alır.

Kaygusuz Tekkesi: Yolun Cevri Kalfa Okulu tarafında kalarak devam eder ve İncili Çavuş sokağına saparsak Kaygusuz Tekkesi’ne geliriz. Gene aynı sırada sağda, bir de hamam var. ‘Park hamamı’ adı verilmiş. Buradaki Kızlarağası Medresesi’ndense pek bir şey kalmamış.

Theodosios Sarnıcı: Eminönü Belediyesi’nin karşı köşesinde Asım Paşa Konağı vardı. Bir anıt yaptırmak üzere yıkıldı sonra anıt da yaptırılmadı. Yerine yapılan bina 80’lere kadar konservatuar olarak hizmet verdi. Belediye binası genişletilirken 5’nci yüzyıldan kalma bu sarnıç ortaya çıkarıldı.

Basın Müzesi: Safvet Paşa, darülfünun (üniversite) olsun diye yaptırmış. Mimarının Fossati olduğu tahmin ediliyor. İstanbul’da üniversite olarak kullanılması amacıyla birçok bina inşaatına başlanmış, ama bitmeden bina başka devlet dairesinin elinde kalmıştır.

Köprülü Külliyesi: Köprülü Kütüphanesi, cami, medrese ve türbe bu cadde üzerinde yer alır. IV. Mehmed döneminde vezir olan Köprülü Mehmed Paşa sert bir sadrazam olarak tanınıyordu. Halkın bu açık türbe için: “Paşa, mezarına rahmet yağsın da gazabını dindirsin” dediği ve bu nedenle tepesinin açık tutulduğu iddia edilir. Oğlu Fazıl Ahmed Paşa’da Köprülü’nün türbesinde gömülüdür.

Çemberlitaş Meydanı: Milyon’dan sonraki ilk meydan. Bizans’ın başlıca meydanlarından biriydi. Çemberlitaş adıyla bilinen yapı, vaktiyle üstünde Büyük Constantinus’un heykeli duran sütundur. 18’nci yüzyıldaki bir semt yangınından sonra sütunun ayakta kalabilmesi için demir çemberler takıldı.

Atik Ali Paşa Camii: Yine bir II. Bayezid dönemi devlet adamı, yine fetih öncesi özellikler gösteren bir cami. Ana mekan kare biçimindedir. Dışından payandalarla desteklenmiş pencereli kasnak üstünde kubbe yükselir. Mihrap kısmında bir çıkıntı vardır ve bir yarım kubbeyle örtülüdür. İlk haliyle Fatih Camii’nin de bu plana göre yapılmış olduğunu biliniyor.

Koca Sinan Paşa Külliyesi: Enderun’dan yetişme, Arnavut asıllı Sinan Paşa, Yemen ve Tunus fatihi olarak tanınır. Burada, 16 kenarlı türbesinden başka, küçük bir medrese ve ilginç bir sebil görüyoruz. Mimarının Davut Ağa olduğu biliniyor. Mezar taşları da incelemeye değer.

Çorlulu Ali Paşa Külliyesi: Aradaki dar sokaktan sonra karşımıza çıkıyor.  18’inci yüzyıl döneminden kalma bu caminin medrese odaları bugün, nargile kahvesi ve halıcı dükkanı olarak hizmet veriyor.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi: Karşı sırada yine bir külliye ve yaptıran da, yine Köprülü ailesinden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa. Bu ailenin bütün üyeleri Osmanlı’yı ayakta tutmaya çalışmıştı. Bu külliyenin dershane-mescidi, sekizgen biçiminde ve minaresiz. Medresenin 10 odası var ve ortadaki avluyu üç yanından kuşatıyor. Köşesinde beş cepheli güzel bir sebili de var. Bu küçük alana bir de sübyan mektebi sığdırılmış. Yanındaki su deposunu da unutmayalım.

Gedik Paşa: Külliye’nin yanından denize doğru açılan Gedik Paşa caddesine girerseniz, az sonra solunuzda Fatih’in son sadrazamı Rum asıllı Gedik Ahmed Paşa’nın önce camiini, sonra da hamamını göreceksiniz. Bali Paşa sokağındaysa 1914’te Amerikalıların yaptığı, şimdi Ermenilere verdiği Protestan Kilisesi’ni bulabilirsiniz.

Milyon taşı: Bu taşın uzunluk ölçüsü ‘mil’den geliyor. Dünya üzerindeki diğer şehirlerin buraya olan uzaklığının hesaplanmasında kullanılan sıfır noktasıdır. İtalya’da Roma şehrinde bulunan bir diğer anıt olan ‘Milliarium Aureum’ ile aynı işlevi görmektedir. Bizans’ın yeniden inşası ve başkent kimliğini kazanması esnasında yapılan birçok görkemli anıt gibi İmparator I. Konstantin tarafından 4’ncü yüzyılda yerleştirildiği düşünülür. Yani bu kent, dünyanın merkezi, bu nokta da merkezin merkeziydi. Şehre gelirken yolunuzun bittiği ya da şehirden çıkarken yolunuzun başladığı noktaydı.

1001 Direk Sarnıcı: Pek çok İtalyan korku filminin çekildiği Binbirdirek, Yerebatan’dan sonra en büyük kapalı sarnıçtır. Yüksekliği 15 metreye yaklaşır ve toplam 224 sütunu vardır. Kuşatmalara dayanmak için kullanılan sarnıçlar, Osmanlı döneminde kentin güvenliği sayesinde kullanılmaz olmuştur.

Çemberlitaş Hamamı: 16’ncı yüzyıl sonunda II. Selim’in hasekisi ve III. Murad’ın annesi Venedik asıllı Nurbanu Sultan yaptırdığı için ‘Valide Hamamı’ da deniyor. Bugün restoran olarak kullanılan binayı Mimar Sinan’ın yaptığı biliniyor.

ÖNEMLi NOTLAR

* Şehrin ilk tasarlandığı Roma döneminden bu yana var olan caddenin o zamanki resmi adı imparatorluk yolu anlamında ‘Regia’ idi. Ama halk ‘merkez yol, ana yol’ anlamındaki ‘Mese’ yahut ‘Mesa’yı kullanıyordu.
* Divanyolu, Osmanlı Devleti’nde protokol yolu olarak kullanıldı. Osmanlı sarayında toplanan Divan-ı Hümayun’a gelen ve giden vezirler, elçiler, askerler ve diğer yöneticiler buradan geçtiği için ‘Divanyolu’ denmiştir.
* 330 yılında kenti yeniden kuran Roma İmparatoru Konstantin zamanında yapılan ve dönemin ana caddesi olan yol bugün, Ayasofya açıklarından başlayarak  Çemberlitaş’da son bulur. Beyazıt’a kadar ‘Yeniçeriler’, oradan Aksaray’a kadar da ‘Ordu Caddesi’  olarak devam eder.
* Atlı arabaların ardından atlı tramvayla tanışan cadde, çok geçmeden elektrikli tramvayı da sırtında taşıdı. 60’ların başında tramvaylar kaldırılınca, Aksaray’dan Eminönü istikametine  giden araç trafiğini 90’lı yıllara kadar tek başına taşımak zorunda kaldı.
* 1992’de hızlı tramvayın gelmesiyle birlikte Beyazıt-Kapalıçarşı noktasından Sultanahmet’e kadar olan kısmı araç trafiğine kapatılarak yaya ve tramvay yoluna dönüştürüldü.

NEŞE MESUTOĞLU / Milliyet


Geri Dön