Doğal bir alternatif biyofilik tasarım!
Doç. Dr Semra Arslan Selçuk, insanın doğal olana özlem duymasının kaçınılmaz olduğunu gösteren araştırmalardan hareketle mimarlık alanında biyofilik tasarım yaklaşımının geliştiğini belirtiyor...
İnsan-doğa arasında bağ kuran veya bu bağı geliştiren, sağlamlaştıran biyofili ve bu kavramın mimarideki yansıması olan "biyofilik tasarımı" anlatır mısınız? Özellikle kentleşme oranındaki artışa paralel olarak ön plana çıkan biyofilik tasarımın nasıl bir yol haritası var?
Biyofilik tasarım yaklaşımının temellerini oluşturan biyofilya (biophilia) kavramı "yaşama ve yaşam benzeri süreçlere karşı doğuştan gelen eğilim" olarak tanımlanabilir. Bu hipotez insanın diğer tüm yaşam sistemlerine içgüdüsel olarak bağlı olduğunu iddia etmektedir. Dünyadaki tüm organizmalar ekolojik olarak birbirine bağlıdır, insan da biyolojik bir organizma olarak bu döngüye dahildir. Ancak hepimizin bildiği gibi modern yapılı çevreler insanı doğadan uzaklaştırmış, betondan bir dünyada yaşamı zorunlu kılmıştır.
Yapılan araştırmalar, insanın ruhsal ve bedensel sağlığını etkileyen bu yaşam tarzının sonucu olarak insanın doğal olana karşı özlem duymasının kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Tam da bu noktada mimarlık alanında yeni bir tasarım yaklaşımı gelişmiştir: Biyofilik tasarım. Temellerini biyofili hipotezinden alan bu tasarım yaklaşımı, kentsel alanda insan ve doğa arasındaki ilişkiyi yeniden kuracak ve sağlamlaştıracak her türlü tasarım nesnesi için prensipler belirlemeyi amaçlamaktadır. Böylece insan-doğa etkileşimini destekleyecek tasarımlar insanların fiziksel ve zihinsel açıdan daha sağlıklı olmalarına katkı sağlayacaktır.
"REFAH DUYGUSUNU ARTIRACAK ALANLARIN TASARLANMASI HEDEFLENİYOR"
Doğal havalandırmanın tercih edildiği, güneş ışığının mekânla buluştuğu, bitkiler veya hayvanlarla görsel, işitsel veya dokunarak temas kurulabilen, akan sular, esintiler, kuşlar, çiçekler vb. doğal süreçleri barındıran ortamlarda daha iyi hissettiğimiz gerçeğiyle biyofilik tasarım anlayışı şekillenmektedir.
Bilim insanları ve tasarımcılar tarafından insanların doğal ve yapılı çevrelere karşı verdiği tepkiler değerlendirilmiş, bu veriler ışığında insan sağlığı ve refahı üzerinde olumlu etki sağlayan en önemli özellikler tasarım parametreleri olarak tanımlanmıştır. Tanımlanan parametrelerin insan psikolojisi ve fizyolojisi üzerindeki etkileri bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Mimarlık alanında bu parametrelerin uygulamaya aktarılmasıyla biyofilik mekânların oluşacağı öngörülmektedir. Mimarlık alanında bu tasarım yaklaşımıyla hastaların daha hızlı iyileşebileceği hastaneler, çalışanların daha verimli olabileceği ofisler, öğrencilerin daha başarılı olacağı eğitim yapıları ve refah duygusunu artıracak yaşam alanlarının tasarlanması hedeflenmektedir.
"İYİLEŞTİREN MİMARLIK"
Özetlemek gerekirse, nüfusun kırsal alandan kent merkezlerine doğru kaymasıyla insanların doğayla olan ilişkileri azalmıştır. Birçok hastalığın sebebi olan stresin de doğayla olan bağın kopması sonucu arttığı bilinen bir gerçektir. Yani hem hastalıkların ortaya çıkmasına engel olabilecek hem de mevcut hastalıkları iyileştirmeye yardımcı olabilecek bir etken olarak biyofilik tasarım yaklaşımı, bir diğer ifadeyle "iyileştiren mimarlık", sahip olduğu potansiyellerle mimariyi arz ve talep edenler tarafından keşfedilmeyi beklemektedir.
Biyofilik kentler kavramı henüz kuramsal bir tartışma düzeyinde olsa da tüm gelişmiş ülkelerin, özellikle kıta Avrupası'ndaki ülkelerin böyle bir kaygısı olduğunu görüyoruz. Örneğin, kentsel alanlardaki bozulmayı önlemek ve şehirlerin yaşanabilirliğini artırarak kaliteli yaşam çevreleri oluşturmak için çeşitli ulusal ve uluslararası organizasyonlar düzenlemekteler. Bunların en çarpıcılarından biri, kentleşmenin zorluklarıyla yüzleşmek ve Avrupa'da sürdürülebilir kentsel gelişme motivasyonunu artırmak için geliştirilen "Avrupa Yeşil Başkent Ödülü"dür. Bu ödül, Avrupa'daki orta ölçekli kentlerin sürdürülebilir ulaşım, iklim değişimi ve hava kalitesi, atık ve su yönetimi, biyoçeşitliliğin korunması, akustik çevre kalitesi, enerji verimliliği ve performansı gibi alanlarda yenilikçi ve girişimci çözümlerle istikrarlı bir çevre politikası oluşturularak kentsel yaşam ortamlarının kalitesini artırmayı hedeflemektedir.
Biyofilik tasarıma birkaç örnek verebilir misiniz?
Eski çağlardan itibaren "doğa", insan yapımı yapılı çevrelerde kendini kimi zaman mağara resmi kimi zaman duvar motifi kimi zaman bir avlu ya da bahçe olarak göstermektedir. 20'nci yüzyıl başlarında Frank Lloyd Wright tarafından tasarlanan Şelale evi (Fallingwater), biyofilik tasarımın literatüre girmiş en çarpıcı örneklerindendir. Ağaçların arasında, şelale üzerindeki kayalıklara yerleştirilen şelale evi, doğal malzemelerin kullanılması, doğayla iç içe ve uyumlu olarak tasarlanmasıyla dikkat çekicidir, iç mekânda doğal hâlde korunan bir kaya parçası ve şelalenin evin her yerinden duyulması, görsel ve işitsel olarak doğayla iletişimin birçok açıdan sağlanması yapının iyi bir biyofilik örnek olarak kabul edilmesini sağlayan faktörlerden bazılarıdır.
SİNGAPUR'DA KORİDORLARI YARI AÇIK BİR HASTANE: KHOO TECK PUAT
Literatüre girmiş çarpıcı örneklerden biri de RMJM mimarlık ofisi tarafından tasarlanan ve 2010 yılında hizmete giren Singapur'daki Khoo Teck Puat Hastanesi'dir. Binanın yerleşim alanı için bölgedeki bir göletin yanında bulunan arazi seçilerek hastane ve göletin bir bütün olarak algılanması amaçlanmıştır. Birbiriyle bağlantılı dört ana binadan oluşan hastane yapısının koridorları iklime uyumlu olarak yarı açık tasarlanmıştır. Çok sayıda tropik bitki, su ve doğal malzeme kullanılarak doğal bir ekosistem kurgusuyla tasarlanan bahçeler, avlular ve teraslarla, söz konusu hastanenin "iyileştirici" özellikleri artırılmıştır. "Stephen R. Kellert Biyofilik Tasarım Ödülü" de dahil birçok uluslararası ödül kazanan yapı, sadece hastalara hizmet etmeyip halkın da ziyaretine açılarak bir rekreasyon alanı olarak hizmet vermektedir.
Güney Kore'nin Incheon kentindeki havalimanında bu yıl hizmete açılan ve bir UNS-TUDIO tasarımı olan Terminal 2 Landmark Space isimli kafeterya hem yarattığı mikroklimayla hem de insan ölçeğinden uzak devasa çelik yapısı olan bir terminal binasında oluşturduğu doğal ortamla nitelikli bir biyofilik tasarım olarak literatüre girmeye adaydır.
"GELENEKSEL KONUTLARIMIZ BİYOFİLİK UNSURLAR TAŞIYOR”
Türkiye'de ise geleneksel konut mimarimiz başta olmak üzere tarihi camilerimiz, hamamlarımız ve benzeri yapıların biyofilik unsurlar taşıdığını söylemek mümkündür. Günümüz mimarisinde ise maalesef söz konusu kavram adı altında konuşabileceğimiz sınırlı sayıda örnek bulunmakta.
Eski kent merkezlerinde doğal malzemelerle tasarlanan ve insan ölçeğine uygun tasarlanan yapılar sürdürülebilirliğini korumaktadır. Biyofilik yaklaşımla tasarlanan mekânlar, insanları iyileştirmekle kalmayıp onlara doğanın bir parçası olduklarını hatırlatarak, doğayı sömüren ve tüketen değil, onunla uyumlu sürdürülebilir yaşam biçimlerinin mümkün olabileceğini gösterecektir.
Tokat Mustafa Ağa Hamamı örneğinden hareketle geleneksel mimarimizdeki biyofilik tasarım unsurlarından bahseder misiniz?
Literatüre girmiş 14 temel biyofilik unsur bulunmaktadır. Bunlar özetle, "Mekândaki Doğa", "Doğal Analojiler" ve "Mekânın Doğallığı" başlıkları altında toplanabilecek, doğal manzara ile görsel ya da işitsel bağlantı, ısı ve hava akımı değişkenliği, mekânda suyun ve ışığın varlığı, doğal sistemlerle ilişki, biyomorfik form ve örüntüler, doğal malzeme kullanımı, karmaşa, düzen ve sığınma gibi parametrelerdir. Bilimsel verilerden çıkarımlarla elde edilmiş bu parametrelerin, "mekânın iyileştirici etkisini" artırdığı da bilinmektedir.
Tokat Mustafa Ağa Hamamı özelinde bu yıl yaptığımız bir çalışmada, kültür mirasımızı oluşturan tarihi yapıların tasarımlarında da biyofilik unsurlara rastlayabileceğimizi gördük. Yüzyıllar öncesinde inşa edilmiş ve kullanılmış bu yapıların tasarımlarındaki duyarlılıkları bir de bu bakış açısıyla tartışmak bizim için önemli bir deneyim oldu.
"ZEMİNDEKİ ATIK SU KANALCIKLARI AKARSULARIN MİNYATÜRÜ GİBİ"
Biyofilik unsurlardan biri olarak tanımlan suyun maddi ve manevi kirlerden arındırıcı-lığına olan inanç, suyun hamamlarda temel öğelerden biri olmasını sağlamıştır. İslam'ın akan suyla temizlenme gerekliliği, Türk hamamlarında kurnalara dolan sularla yıkanma geleneğini ortaya çıkarmıştır. Kurnalara dolan su, hamamların sıcaklık bölümlerinin paralel bir duvarında konumlanmış su deposunda ısıtılır. Isınan su, duvar içlerinde yer alan pişmiş toprak malzemeli künklerle kurnalara ulaştırılır. Su, kontrollü bir şekilde musluklar aracılığıyla kurnalara dökülür. Kullanılan su ise zeminde yer alan pis su kanallarıyla yapı dışına atılır. Zemindeki atık su kanalcıkları doğada yer alan akarsuların minyatürü gibidir.
IŞIK GÖLGE OYUNLARI
Hamamlarda ısı korunumu çok önemli olduğundan havalandırma mekânları özellikle soyunmalık mekânlarında konumlanmıştır. Mustafa Ağa Hamamı'nda havalandırma, su deposu bölümünde yer alan küçük bir ışıklık borusu, soyunmalık mekânlarının duvarlarında yer alan pencereler ve ahşap kubbesinin üzerinde yer alan aydınlık feneri gibi elemanlarla doğal yollarla sağlanmaktadır.
Hamamda aydınlık feneri, pencere ve şıklıklarla yapılan bu iklimlendirme, doğal bir öge olan rüzgârın havalandırma amacıyla kullanıldığını göstermektedir.
Benzer şekilde, Mustafa Ağa Hamamı'nda da şıklıklardan süzülen doğal gün ışığı tüm renkleri içinde bulundurmakta ve insanın ruhsal, fiziksel sağlığına olumlu etki etmektedir. Işıklılardan süzülen filtrelenmiş dağınık ışık parlamayı azaltarak yumuşak bir etki yaratmakta, sıcak renkli ışık ise güvenli ve huzur verici bir etki oluşturmaktadır. Işık ve gölgenin birbirini bütünleyen karşıtlığı hamamda gizem duygusunu yaratırken, objeleri fark etmeyi kolaylaştırmaktadır.
YAŞADIĞIMIZ MEKÂNA DOĞAYI GETİRMENİN YOLU: SÜSLEME
Tarihi yapılarda doğa biçimlerinin en çok tasvir edildiği alan süslemelerdir. Süslemenin insanın doğaya olan ihtiyacının bir sonucu olduğunu söylemek mümkündür. Doğadaki organik yapıların geometrik özelliklerinin taklidi olan süslemeler, gerçek doğaya ulaşamadığımızda sembolik olarak doğayla ilişkinin sürdürülmesine yardımcı olur. Hemen tüm kültürlerde çoğunlukla bitki ve hayvan motiflerinin kullanıldığı iki veya üç boyutlu süslemeler görmek mümkündür. Süslemelerdeki simetri, kontrast, biçim ve renk kullanımlarındaki detaylar kullanıcılarda olumlu duyguları harekete geçirmektedir. Bunun yanında organik bezemeler kadar doğayı referans almayan geometrik bezemeler de biyofilik tasarıma hizmet etmektedir. Yaşadığımız mekâna doğayı getirmenin bir yolu olan süsleme, farklı oranlardaki karmaşık tasarım elemanlarının düzenlenmiş hâlidir. Bu hâliyle "düzenlenmiş karmaşıklık" prensibine uygundur.
Mustafa Ağa Hamamı'nda kurna üzerlerinde çeşitli formlarda bitki motifli süslemeler bulunmaktadır. Bu süslemeler kimi kuma üzerinde çok sade bir şekilde oyulmuş iken bazılarında ise afyon bitkisinin betimlemesi şeklinde karmaşık ve etkileyicidir. En sık rastlanan motif, yaprak motifidir. Bitki motifli süslemeler, musluklardan akan suyun yer yer taşarak üzerinden akan kurnalarla insan psikolojisinde doğanın olumlu etkilerini hissettirme çabasını göstermektedir. Bu örnekler, hamamda doğal analojilerin bitki tasviri şeklinde kullanıldığını göstermektedir.
HAMAMDAKİ ORGANİK FORMLAR
Ülkelerin doğal konfigürasyonu mimariye de yansımaktadır. Tokat'ın dağlık bir coğrafyası vardır, rakımı büyük olan dağların yanı sıra küçük tepecikler de bulunmaktadır. Mustafa Ağa Hamamı'nın üst örtüsü, bulunduğu coğrafyaya benzeyecek şekilde tasarlanmıştır; kubbeler tam yarım daire şeklinde olmayıp bulunduğu coğrafyadaki tepeler gibidir. Ayrıca hamamın üzeri toprak dam ile kaplıdır ve damın üzeri bitkilendirilmiştir. Biyofilik özellikler gösteren bu toprakdan, üzerinde gezen insana, bulunduğu coğrafyanın minyatüründe geziyormuş hissi vermektedir. Tespit edilen bu özellikler Mustafa Ağa Hamamı'nda organik formlara verilen önemi göstermektedir.
Başta iyileştirici özelliği olan mekânlar olmak üzere her türlü mimaride biyofilik unsurlar kullanılabilir. Bu konuda daha fazla örnek görmek isteyen okuyucularımıza Uluslararası Yaşayan Gelecek Enstitüsü (International Living Future Institute ILFI) bünyesinde bulunan Biyofilik Tasarım Girişimi'nin örnek çalışmalara yer verdiği veri bankasını incelemelerini tavsiye edebilirim.
DOĞRU YERDE DOĞRU TASARIM
Biyofilik tasarımın yurt dışındaki örneklerine baktığımızda uygulama alanlarının oldukça geniş ve yaygın olduğunu görüyoruz; bu yönde taleplerin arttığı ise çok açık. Aslında bu tasarım yaklaşımının özünü anlamak gerekiyor, öyle ki duvara asılan bir tablo dahi biyofilik bir unsur olarak mekânın algısını değiştirebilmektedir. Daha büyük ölçekte düşündüğümüz zaman evet maliyet artabilir ama doğru tasarımla geri dönüşü kısa sürede sağlanabilir. Örneğin doğal havalandırma, doğal aydınlatma konuları yapılarda enerji etkinlik bağlamında da önemli avantajlar sunmaktadır. Benzer şekilde biyofilik bir unsur olarak "suyun kullanımı" mekânların doğal serinletici elemanı olarak sıcak iklim bölgelerinde sıkça tercih edilmektedir. Önemli olan doğru yerde doğru tasarım kararlarını alabilmek diye düşünüyorum.
TOKİ Dergi