27 / 11 / 2024

Dünya saraylarının eşsiz mimarileri!

Dünya saraylarının eşsiz mimarileri!

Sarayları küçükken masallarda dinledik, büyüyünce gerçek dünyadaki suretlerini gördük. 21. yüzyılda dünyanın birçok ülkesinde, krallıklar ve onların ihtişamlı malikaneleri olan saraylar, günümüzde de ayakta




Masal, gerçeğin karşıtıdır. Gerçek hayatta beyaz atlı prensin prensesini öperek ölümcül uykudan uyandırdığı mutlu sonlar her zaman gerçekleşmese de masalların geçtiği göz kamaştırıcı saraylar, masalla gerçeğin belki de tek ortak noktası. Londra'daki Buckingham Sarayı'ndan Moskova'daki Kremlin'e, Osmanlı'nın tüm dünyaya hükmettiği Topkapı Sarayı'ndan Hindistan'daki göz kamaştırıcı Tac Mahal'e ve İspanya'nın doğulu ihtişamı Elhamra'ya masal tadında sarayların koridorlarında kısa bir yolculuğa hazırlanın.

Britanya Monarşisi'nin Londra'daki 'evi' Buckingham Sarayı, Westminster kenti sınırları içinde yer alıyor. Sarayın eski adı Buckingham House aslında burada ilk yapılan bina. 18. yüzyılın başında Buckingham Dükü tarafından inşa edilen bina, mimarlar John Nash ve Edward Blore tarafından 19. yüzyılda genişletilmeye başladı. Son eklemeler 20. yüzyılda yapıldı ve bugünkü halini aldı.

Sarayın 775 odası var. Bunlardan 19'u devlet odası, 52'si kraliyet ve misafir odası, 188'i saray çalışanlarının odası, 92'si çalışma odası ve 78'i de banyo. Saray, sadece bir çalışma ve ikametgah değil aynı zamanda gösterişli kraliyet törenlerinin ve davetlerinin de mekanı. Saraya bahçe partileri, resepsiyonlar, banketler, akşam yemekleri, öğle yemekleri ve resepsiyonlar sebebiyle her sene 50 bin civarında davetli ziyaret ediyor. Ziyaretçiler Grand Hall'dan geçerek kıvrılarak yukarı çıkan mermer basamaklı merdiven Grand Staircase'le karşılaşıyor. Girişteki duvarı Kraliçe Victoria döneminde yerleştirilen portreler süslüyor. Kraliçe Victoria'nın hükümdarlığı sırasında hem saray toplantıları için hem de ikinci bir balo salonu olarak kullanılan taht odası bugün de özel görüşmeler için kullanılıyor. 1856'da Kırım Savaşı'nın bitişini kutlamak için açılan balo salonu, Buckingham Sarayı içerisindeki en büyük çok amaçlı oda. Devlet odaları büyük toplantıların yanı sıra kraliyet ailesinin en önemli hazinelerini barındırıyor. Bunlar arasında Rembrandt, Rubens, Poussin ve Ganaletto imzalı yağlıboya tablolar, Canova'nın heykelleri ve ince iş ürünü Fransız ve ingiliz mobilyalarıyla Sevres porselenleri var.

Sarayın içi kadar bahçesi de ihtişamlı. Londra'nın ortasında bir vaha olan bahçede 30'dan fazla farklı kuş türü ve 350'den fazla yabani çiçek türü var. Bazıları son derece ender bulunuyor. Yaklaşık 16 hektarlık alana yayılmış bahçede bir helikopter pisti, göl ve tenis kortu var. Buckingham'ın devasa bahçesinde her sene bahçe partileri yapılıyor, ayrıca tenis kortunda geliri bağış için kullanılan tenis müsabakaları gerçekleştiriliyor. Pop ve klasik müzik konserleri düzenleniyor, çocuklar için yapılan partilerde ise ünlü çizgi filmlerin karakterleri çocukların arasında geziyor. Sarayın kendisine ait bir kilisesi, postanesi, yüzme havuzu, çalışanlar için yemekhanesi, ameliyat odası ve sineması da var.

Binanın içerisinde ayrıca 350'den fazla saat bulunuyor. Dünyada çalışır durumda olan en zengin saat koleksiyonlarından biri... Bu saatleri her hafta kurmak ve doğru şekilde çalışmalarını sağlamak için saray içinde iki saatçi tam zamanlı olarak görev yapıyor.
Sarayı bugüne kadar ziyaret eden ünlü isimler arasında VVolfgang Amadeus Mozart, Felht Mendelssohn, Johann Strauss, Charles Dickens, Alfred Lord Tennyson, Woodrow Wilson, JF Kennedy, Mahatma Gandhi, Neil Armstrong, Laurence Olivier ve Nelson Mandela bulunuyor.

Elhamra Sarayı

Mağribli şairlerin, etraftaki ormanların ve yapının rengine ithafen zümrütlerin arasında bir inci olarak andığı Elhamra, içinde süslü balıkların yüzdüğü havuzları ve çeşmeleri; güller, portakal ağaçları, Wellington Dükü tarafından 1812'de getirilip dikilen ingiliz karaağaçları ve mersinlerle donatılmış bahçesi, bembeyaz mermer sütunları, çinili ve mozaikli duvarlarıyla masallara ilham kaynağı olmuş bir saray.

Kırmızı kale anlamına gelen Elhamra, 14. yüzyılın ortasında inşa edildi. Burası sadece bir saray değil hem saraydan hem de kaleden oluşan bir kompleks. Endülüs'te hüküm süren Granada Emirliği'nin Mağripli hükümdarları tarafından yaptırılan ve sürekli değişen krallıkların kendi hükümdarlıklarıyla birlikte değiştirdikleri saray 1492'de Katolik Monarklar'ın eline geçti ve burayı bir süre onlar da kullandı. 19. yüzyılda Avrupalı seyyahlar ve akademisyenler tarafından keşfedilinceye dek unutulan sarayın önemi fark edilince büyük bir restorasyona girişildi. Orijinal haline göre büyük değişime uğrayan saray sonunda eski günlerine, yani dünya üzerinde bir cennet olarak anılan zamanlarına geri döndü ve bugün İspanya'nın en önemli turistik yerlerinden UNESCO'nun dünya mirası listesine girdi.

Gün batımında, duvarları kızıllaşan güneşle uyum sağlayacak şekilde turuncu-kırmızı arası bir renk alan Elhamra Kompleksi, çoğu farklı dönemlerde yapılan çeşitli bölümlerden oluşuyor. Alcazaba yani Kale, kompleksin en eski bölümü. Tamamen askerÜ® ve stratejik amaçlarla, şehri yabancıların saldırılarından korumak için Nasrid Hanedanı tarafından yaptırılan Alcazaba, bu yüzden tepenin en yüksek yerinde. 29 metre boyundaki kule Torre de la Vela'dan Sierra Nevada'yı seyrettikten sonra sarayın içine Puerta de las Granadas'tan geçerek giriyorsunuz. Burası, Pedro Machuca tarafından tasarlanmış kemerli bir kapı. Sağ tarafınızda, Monte Mauror'da 12. yüzyıldan kalan ve kaleyi Alcazaba'yla birleştiren Torres Bermejas yer alıyor. İlerlediğinizde 1. Yusuf tarafından 1348'de yaptırılan Puerta de lajusticia yani Adalet Kapısı'na ulaşıyorsunuz. Kapının üzerinde yer alan el şeklindeki oyma, kötülüğe karşı korunmayı sembolize ediyor. Bentleri geçtikten sonra saraya ulaşıyorsunuz. Sarayın çiniler ve mozaiklerle zarif şekilde dekore edilmiş kraliyet odaları, gölgelikli avluları, çeşmeler, havuzlar ve yapay şelalelerle süslü bahçeleri, masaldaki benzerlerinden farksız. Büyüleyici koridorlarından geçerken karşınıza bir köşeden sultan ve maiyeti çıkacakmış gibi geliyor.

çeşmesiyle meşhur Aslanlar Avlusu (Patio de los Leones), Krallar Salonu (Sala de los Reyes), hamamlar, altın ve lapis lazulilerle (lacivert taşı) süslenmiş İki Kızkardeş Salonu (Sala de las Dos Hermanas), sarayın en göz alıcı bölümleri. Aslanlar Avlusu, adını ortadaki çeşmeyi destekleyen 12 aslan figüründen alıyor. Dikdörtgen formundaki bu göz alıcı avlu; 124 beyaz sütunla desteklenen geniş bir galeriyle çevrili. Avlunun doğusunda yer alan Krallar Salonu, kompleksin kilisesi Santa Maria de la Alhambra inşa edilinceye dek kilise görevini görmüş.

Bu ihtişamlı saray sadece krallara ev sahipliği yapmakla kalmadı aynı zamanda birçok romana ve filme de ilham kaynağı oldu. Washington Irving, öyküler ve denemelerden oluşan ve batı dünyasına Elhamra'nm kapılarını açan kitabı Elhamra Masalları'nı (Tales of Alhambra) yazarken burada konaklamıştı. Dilerseniz bugün siz de burada sultanlar gibi konaklayabilirsiniz. Sarayın içinde yer alan Parador Otel'de rezervasyonların aylar önceden yapıldığını hatırlatalım.

Kremlin Sarayı

Moskova'yı Saint Petersburg'la karşılaştırıp Moskova'da görülecek bir şey olmadığını iddia edenlerin bile yadsıyamayacakları bir gerçek var. O da Kremlin Sarayı'mn ihtişamı. Başkentin tacı saray, Lenin'in mozolesi ve Aziz Basileios Katedrali'yle birlikte bir bütün teşkil ediyor. çar Korkunç İvan tarafından 12. yüzyılda yaptırılan saray binasına yavaş yavaş başka yapılar da eklendi ve kompleks, bugünkü halini aldı. Kremlin, sarayları, hükümet binaları, kiliseleri ve pazar yerleriyle   kendi başına bir şehirdi. Ortaçağda idarÜ® ve dinÜ® bir merkez olarak görev yaptı. Kompleksin 16. yüzyılda şark stilinde yapılan katedrali, kubbeleriyle alışılagelmiş katedral mimarisinden çok farklı. 2 kilometre boyunca uzanan Kremlin duvarlarının içinde yer alan ve bugün halen Rus hükümetinin resmi ikametgahı olarak kullanılan sarayda dünyanın en büyük çanı ve en büyük savaş topu da bulunuyor. Ancak Ruslar ne bu topu ateşleyebilmişler ne de 200 kilo ağırlığındaki çanı çalabilmişlerdir. çanı çalamamalarmm sebebi henüz döküm kalıbındayken çıkan bir yangın sırasında soğuk suyla müdahale edilmesi sonucu hızlı ısı değişimi geçirmesi ve bu yüzden bir parçasının kırılmış olması. Kremlin'in kulelerinden en meşhur olanı Spasskaya, bir saat kulesi ve kurtarıcı anlamına geliyor. Saray içerisinde görülmesi gereken yerlerin başında Cephanelik, Patriğin Sarayı, Büyük Ivan çan Kulesi ve katedraller geliyor.

Topkapı Sarayı

Dünyanın en güzel, en büyülü, hakkında en çok masal anlatılan, en çok roman yazılan, filmlere konu olan, geçmişe götüren yakından görüp üzerine bir de hayaller kurduğumuz büyük Osmanlı sarayı...

Sadece devletin yönetim merkezi değil, aynı zamanda kainata hükmeden Osmanlı sultanlarının ikametgahı olan Topkapı Sarayı, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1460 yılında yaptırılmaya başlamış. Yapımı 18 sene süren saray, Osmanlı Sultanı ve maiyetine 19. yüzyılın ortalarına dek ev sahipliği yaptı. 1850'lerin başında mevcut sarayın, devlet protokolü ve törenlerine dair ihtiyaçları karşılayamaması üzerine kapatıldı ve tüm devlet idaresi, enteresandır ki kıyaslanamayacak kadar küçük olan Dolmabahçe Sarayı'na taşındı. Fakat devlet törenleri yine de Topkapı'da yapılmaya devam etti. Saltanat hazinesi, halifeliğin alınmasıyla birlikte ele geçirilen Mukaddes Emanetler ve imparatorluk arşivleri de eski sarayda yani Topkapı'da saklanmaya devam etti. 1922'de saltanat rejiminin sona ermesiyle birlikte Topkapı'nın resmi hayatı da sona erdi. 1924'ten itibaren ise Atatürk'ün emriyle müze olarak kullanılmaya başladı.

Saray birçok bölümden oluşuyor ancak en çok ilgi çeken   . yeri, şüphesiz Harem Dairesi. Batılıların 19. yüzyıldan başlayarak oryantalleştirdiği, idealize edip romanlarında yer verdiği Harem, 16. yüzyıl ve 19. yüzyıl arasında sıklıkla kullanılıp çeşitli renovasyonlar geçirdiği için tüm bu dönemlerin mimarisini görmenize olanak sağlayacak çeşitlilikte. Harem dairesinin en belirgin özelliği, saraydaki diğer bölümlere göre avlulardan daha yüksek duvarlarla ayrılmış, böylece istenmeyen bakışlardan uzak tutulmuş olması. Harem sadece saray kadınlarının bulunduğu yer değil, sultanın özel ikametgahıydı. Bu yüzden Harem, kendi başına bir saray gibiydi. 300'ün üzerinde oda, 9 hamam, iki camii, bir hastane, çamaşırlık ve saray hizmetinde çalışan kadınların yattığı koğuşlar...

Bir diğer bölüm İkinci Avlu, ya da diğer adıyla Divan Meydanı. Devlet yönetimi buradan yapılıyor, tahta geçiş, yeniçerilere maaş ödeme, elçilerin kabulü ve bayramlaşma gibi devlete dair tüm törenler burada gerçekleştiriliyordu.

Dördüncü Avlu ya da Sofa-i Hümayun ise sultanın dairesi Has Oda'nın çift sıra sütunlu revağnın açıldığı yer. içinde Sünnet Odası, iftariye Kameriyesi, Revan Köşkü ve Bağdat Köşkü bulunan ve Mermer Sofa adıyla da anılan avlu, havuzlu mermer bir terasa ve mis gibi kokan rengarenk bir çiçek bahçesin'e açılıyor. Revakların önündeki fıskiyeli havuz, bir rivayete göre geçmiş zamanlarda daha büyükken, 17. yüzyılda IV. Murad ve Sultan İbrahim'in yeni yapılaşmalara girişmiş ve bu genişleme havuzu daraltmış.

Topkapı Sarayı'nda çok değerli eserlerin olduğu koleksiyonlar da göz kamaştırıcı. Osmanlı ve Avrupa gümüşlerinden Avrupa ve İstanbul porselenleri ve camlarına, Has Oda'daki Mukaddes Emanetler Dairesi'nden silahlara, padişah elbiselerinden padişah portrelerine, bakır ve tombak eserlerden çin ve Japon porselenlerine ve saray hazinesine burası muhteşem bir saray olmasının yanı sıra göz kamaştıran bir müze aynı zamanda.
Feel Good


Geri Dön