02 / 05 / 2024

Emek Sineması inşaatı ne olacak?

Emek Sineması inşaatı ne olacak?

Tarihi Emek Sineması’nın yerine yapılan inşaata duyulan tepkiler devam ediyor. Sinema Yazarlar Derneği ve İstanbul Mimarlar Odası, mahkemece yürütmenin durdurulmuş olmasına rağmen inşaatın devam etmesini hukuksuzluk olarak niteledi..



Mimarlar Odası’nın mahkemeden aldığı yürütmenin durdurulması kararına rağmen tarihi Emek sineması’nın yerine yapılmakta olan inşaatın sürmesi Sinema Yazarlar Derneği Yönetim Kuruluyla çok sayıda ünlü sanatçı ve Mimarlar Odası temsilcileri tarafından tepkiyle karşılandı.

Ortak bir metin yayımlayarak inşaatın durdurulmasını isteyen ünlü sanatçıların ve Mimarlar Odası hukukçularının görüşleri şöyle:

Oyuncu Gülriz Sururi: Emek Sineması’nın yerini hiçbir şey tutamaz. Tarihi yapıların yok edilmesini ve bu yağmalamanın sadece ekonomik nedenlerle yapılmasını haksızlık olarak görüyorum. Bunların sanat yapılan yapılar olmasını da düşündürücü buluyorum. Kanunsuzluk öylesine hüküm sürmekte ki şaşmamak elde değil.

Hukuksuzluğa alıştık

Oyuncu Hale Soygazi: Hukuksuzluk, maalesef alışık olduğumuz bir durum, mahkeme kararlarına uyulmuyor. Kültürel manası çok önemli bu salonun. Sinema sanatına yıllarca hizmet etmiş bir sinema Emek Sineması. Bu değerleri korumamız lazımdı maalesef. Müze değerinde. Hukuksal olarak hakkını aramak istiyor sinema severler ve bu da doğru ve meşru bir durum.

Yönetmen Tayfun Pirselimoğlu: Vahim olan bunun ben yaparım, sen bir şeyi durduramazsın gibi sıkıntılı bir hale dönüşmesi.

Yönetmen Zeynep Dadak: Bu süreç yasal değil, hukuk hükümlerinin hiçbir öneminin kalmadığı, rantın hukukun üzerinde tutulduğu bir süreç yaşandı. Biz hala kapısı sokağa açılan bir sinema istiyoruz ve böyle bir yerde filmlerimizi göstermeyi reddediyoruz.

SİYAD Başkanı Prof. Tül Akbal Süalp: Sözün bittiği bir yer. Aynı şey birçok konuda oldu. Hukuki süreç başlıyor ama herkes ne yapmak istiyorsa buna devam ediyor ve sonunda mahkeme kararı çıkıyor. Aynı şey Sulukule’de de oldu. Sinema, bütün anılarımız, deneyimlerimiz, festival için bile hepimiz için bir anlamı vardı ve yerle bir edildi, bunu ne onarabilir bilmiyorum.  

İnşaatın üstünlüğü

Yapımcı Enis Köstepen: 5 yıldır mücadele veren kamuoyunun, hukukun, evsensel koruma ilkelerinin üstünlüğü mü, inşaatın üstünlüğü mü? Biz bu sorunun geçiştirilmesini kabul etmiyoruz. Yürütmeyi durdurma kararı uyarınca inşaatın bir an evvel durmasını ve kamuya yani hepimize ait Emek Sineması’nın geleceğine kamunun yani bizlerin karar vereceği bir sürecin başlamasını istiyoruz.  




Toplama kampından yükselen müzik


Piyanist, besteci ve müzikoterapist Renan Koen, II. Dünya Savaşı’nda bugün Çek Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan Terezin kentindeki toplama kampında yaşamış dört Yahudi bestecinin hikayesini ve eserlerini, ‘Uykudan Önce’ adlı projesiyle 13 Nisan akşamı Zorlu PSM’ye taşıyor. Aralarında Şişli Belediyesi, Anadolu Kültür ve 500. Yıl Vakfı’nın da bulunduğu destekçilere sahip, Richard Wagner’in torununun oğlu Dr. Gottfried Wagner’in de konuşmacı olarak katılacağı etkinliği Koen ile konuştuk.


‘Uykudan Önce’nin odağındaki besteciler kimler?


Pavel Haas, Gideon Klein, Zikmund Schul ve Viktor Ullmann. Schul Theresien’den çıkamadı, Haas ve Ullmann Auschwitz’te gaz odalarında öldürüldüler, en gençleri Klein ise Fürstengrube’de hayatını kaybetti.


  Hans Krasa da Theresien’deydi ve eserler besteliyordu.


Evet, hatta ‘Brundibar’ adında Nazi karşıtı bir opera yazmıştı kampta. ‘Brundibar’ programımızda yok ancak Gottfried Wagner’in hazırladığı ve konserde gösterilecek bir video, bu eserle başlayıp bitiyor. Yani konserde Krasa’yı da dinleyebileceğiz.

Sanatçıların kampı


  O şartlarda nasıl beste yapılıyordu?


Yanlarında enstrümanlarını getirebilenler getirmişlerdi, ama uzun süre bir piyanoları yoktu mesela. Bir gün Gideon Klein ve arkadaşları bulundukları kampı çevreleyen gettoda bir ayağı kırık bir piyano bulmuşlar, sonra gece Kaçak bir şekilde 3-4 genç piyanoyu sırtlanıp kampta bulundukları yere getirmişler. Bu arada kampa giren herkesin 100 günlük çok ağır bir çalışmaya tabi tutulduğunu da belirtelim. Durmaksızın çalışıyorlardı ve arta kalan zamanlarında bir şeyler üretiyorlardı. Sadece besteciler değil, yazarlar da. Zira Terezin daha çok sanatçıların tutulduğu bir kamptı. Yahudi sanatını ve kültürünü kontrol altında tutmak ve bir noktada yok etmek için.


  Bu eserler daha sonra nasıl bulundu?


Auschwitz’in tersine, Ruslar Terezin’e girdiklerinde pek zarar vermemişler. O bakımdan bazı notalar etraftaki teneke kutularda bulundu, bazıları kendileri Auschwitz’e gönderilmeden önce besteciler tarafından geride kalan arkadaşlarına verilmişti. Bugün hâlâ özel koleksiyonlardan şu ana kadar varlığı bilinmeyen eserler çıkabiliyor. Ben de onların hepsine ulaşmaya çalışıyorum.


  Eserlerin ‘ruh halini’ nasıl tanımlarsınız?


Pavel Haas’ın eseri ‘Al S’Fod’ sorduğunuz ‘ruh haline’ iyi bir örnek. “Ağıt yakma, ağlama”, diyor eser, sana nasıl zulmedilirse edilsin, ayakta kalarak direnç göster. Bir anlamda kamptaki müthiş dayanışmayı ve hayatta kalma mücadelesini yansıtıyor besteler.     


‘Hukuku zorlamaya çalışıyorlar’


Can Atalay (Mimarlar Odası avukatı): Muhatabımız inşaatı şirketi değil, kamu idaresidir, Beyoğlu Belediyesi ve Kültür Bakanlığı’dır. Emek Sineması’na yapılan tüm uygulamalara esas yasa 566 sayılı kanundur. Bu kanundaki bütün uygulamaların esası avam projedir. An itibariyle avam projenin uygun olduğuna dair kurul kararının yürütmesi durmuş durumda.

Dolayısıyla inşaatın durdurulması gerekiyor bu çok açık. Kurul çok zorlama bir kararla ruhsat var dolayısıyla avam projeyle ilgili bir davanın manası kalmamıştır gibi bir karar veriyor. Bu karara da dava açacağız. Hukuku her düzeyde zorladıkları gibi burada da     zorlamaya çalışıyorlar. Sinemacılar doğruyu söylüyorlar.


Milliyet


Geri Dön