27 / 12 / 2024

Falaknuma Palace'ın odaları Boğaz 'daki yalıları andırıyor

Falaknuma Palace'ın odaları Boğaz 'daki yalıları andırıyor

2011 'in en iyi seyahat noktalarından, Hindistan 'daki Falaknuma Palace otelinin odaları Boğaz 'daki yalıları andırıyor. çünkü dekorasyonu, böyle bir yalıda büyüyen Rüya Mocan Nebioğlu 'na ait



Masal gibiydi, ne istersem yapılırdı. El üstünde tutulurdum. Boğaz 'a karşı oturup denizi seyreder, babamın eve dönmesini beklerdim. Geldiğinde de birlikte evdeki eşyaların yerini değiştirirdik. O gün bugündür hayalimdeki evleri yaratıyorum. ” Bu sözler uzun yıllardır Londra 'da yaşayan iç mimar Rüya Mocan Nebioğlu 'na ait. Nebioğlu 'nun son projesi olan ve içini dekore ettiği Falaknuma Palace isimli otel dünyanın en prestijli seyahat dergilerinden Conde Nast Traveller 'a göre 2011 'in en iyi seyahat destinasyonları arasına girdi.

* Falaknuma Palace oteli, Conde Nast Traveller dergisinin okurları tarafından 2011 'in en iyi 100 seyahat destinasyonu sıralamasında yedinci oldu. Bu beklediğiniz bir sonuç mu

Beklemiyordum ama çok sevindim. Bu proje benim için özel çünkü Falaknuma 19 'uncu yüzyıl İtalyan mimarları tarafından yapılmış bir bina. Ben de aynı dönem mimarlar tarafından yapılan bir yalıda büyüdüm. Atmosfere aşinaydım. Falaknuma 'yı gördüğümde çocukluğumun geçtiği Boğaz 'daki Fethi Ahmed Paşa Yalısı 'na bakıyorum zannettim. çok benziyordu, daha çirkiniydi. İçini dekore ederken de içgüdüsel hareket ettim. 3,5 yıl sürdü. İngiltere, Hindistan ve Türkiye arasında mekik dokudum. Her oda ile ilgilendim. Perdelerin asılmasından duvarlardaki panellerin boyanmasına kadar işin içindeydim.

* Bu 3,5 yıllık sürede sizi tamamen özgür mü bıraktılar Hangi renklerin kullanılacağına ya da malzemelere karışmadılar mı

Bu iş kuzenim vasıtasıyla geldi. Zamanında bu saray onun eşine aitmiş. Beni aradı ve “Gel, bir saray odası neye benzer göster şunlara ” dedi. Benden önce 8,5 sene birçok dekoratör ile çalışmayı denemişler ama olmamış. Beni tamamen serbest bıraktılar. 61 oda dekore ettim. Hepsi için farklı bir renk paleti oluşturdum. 200 kanepe, 60 yatak başı, 600 perde, 600 tül, 350 'yi aşkın yastık hazırlandı. 12 kişilik bir ekibim vardı. Fransa, İtalya, İngiltere ve Amerika 'dan kumaşlar aldım. O dönem Türk kumaşlarında aradığım ruhu bulamadım ama şimdi Bursa ve Denizli 'de inanılmaz dokumalar var. Bundan sonraki işlerimde onları kullanacağım.

* Biraz da bundan sonraki projelerinizden bahsedelim...

10 sene ara vermiştim. Bir rahatsızlık geçirdim. şžimdi iyiyim, Türkiye 'de ve İngiltere 'de işimi yapmaya devam edeceğim. İki ay içinde Karaköy 'deki Mocan Han 'da bir atölye ve showroom açıyorum. Hem perakende satış yapılacak hem de projeler orada geliştirilecek. Yurtdışından birkaç markanın temsilciliğini alıp onların dekorasyon ürünlerini de satmak istiyorum.

* Biri size evini dekore ettirmek istiyorsa uyması gereken özel koşullar var mı
 
Dekoratör ile ev sahibinin tarzları paralel olmalı. Bugüne kadar hep çok iyi anlaştığım insanlarla çalışma şansım oldu. Suna Kıraç, Mustafa Süzer ve Sevgi Gönül gibi.

* Dekorasyonunu yaptığınız mekanlara baktığınızda “Benim imzam budur ” diyeceğiniz şey ne

Farklı dönemlere ait unsurları bir arada kullanmayı seviyorum. Genel anlamda da İngiliz tarzının etkilerini bulabilirsiniz bende.   Bir de benim için en önemli şey detaydır. Mesela günümüzde özenti bir minimalizm var. İnsanlar steril gözüksün diye evlerine az eşya koyuyorlar. Bunu saçma buluyorum. Ev, her köşesinden bir hikaye fışkıran bir mekan olmalı.

“Ev hizmetkarla doluydu ama yalnız bir çocuktum ”

* çocukluğunuzdan bahsedelim biraz da. Röportajlarınızda “Yalıda büyümem dekoratör olmamın sebebidir ” demişsiniz.

Atlarım, seyislerim, köpeklerim vardı. Kuzguncuk 'ta derebeyi kızı gibi büyüdüm. Ev de kalabalıktı, halayıklar, hizmetkarlar doluydu ama siz yine de koskocaman bir yalıda tek başına büyümüş bir kız çocuğu getirin aklınıza. Hayal gücümün genişliği o dönemden hatıra bana. Bir de bizde bu dekorasyon merakı genetik. Babam da çok zevkli bir adamdı. Geceleri eve geç ve sarhoş gelirdi. Zampara bir adamdı zaten. Ben en küçük kızıydım, aramızda farklı bir bağ vardı, o gelmeden uyumazdım. Gelince bana “Hadi bu akşam nerede uyuyalım Hangi oda yatak odamız olsun ” derdi. Gecenin köründe evdeki bir odayı baştan dekore ederdik. Yalıda 29 oda vardı. Her defasında biri yatak odası olurdu, eşyalar, antikalar oradan buraya taşınırdı. Dedem de babam gibiymiş. Dolmabahçe Sarayı 'nı dekore eden kişi odur. İngiltere Kraliçesi Victoria 'nın taç giyme törenine gitmiş. Oradan aldığı eşyalarla sarayı süslemiş. Sonra da yalımızı dekore etmiş.

* Biz sizin yalınızı hem tarihi değeri hem de bir dönem iki renge boyanmasıyla biliyoruz. Neydi o iki renk tartışması

Sormayın, yalı bir ara hem pembe hem beyaz renge boyandı. Bu deliliğin nedeni ablamla anlaşamamızdı. Ablam Ayşe bir komünist ile evlendi ve yalının kırmızıya boyanmasına karar verdi. Ben beyazda ısrar ettim. Bu babamın tercihiydi ve eskiden gayrimüslümler yalılarını farklı renklere boyarmış, bir tek Osmanlı paşaları beyaz yaparmış. Neyse, biz anlaşamayınca yalı izale-i şuyu ile satıldı. Benim esas hayalim yalımızı orijinalliğini bozmadan restore edip otel haline getirmekti.   Bizim yalımız çok değerli olurdu çünkü Boğaz manzarası var, tam karşısında Topkapı Sarayı var. Ablam şimdi pişman ama ne yazık ki geri dönemeyiz. Büyük ailelerin sorunu bu, aileniz ne kadar büyükse çöküşünüz de o kadar büyük oluyor.
Milliyet/Pelin çİNİ


Geri Dön