Gayrimenkul alımında gider pusulası düzenlenmeli mi?
Gelir İdaresi hangi işlemler için gider pusulası düzenlenmesini istiyor? Gayrimenkul alımında gider pusulası düzenlenmeli mi? İşte detaylar...
Dünya Gazetesi köşe yazarı Recep Bıyık, bugünkü köşesinde taşınmaz alımında gider pusulası uygulamasını kaleme aldı.
İşte Recep Bıyık'ın 'Tapu mu, gider pusulası mı?' başlıklı yazısı...
Gelir İdaresi tarafından 2013 yılında verilen bir özelgede, kira ödemesine ilişkin banka dekontu tek başına yeterli değil, kiraya veren mükellef ise fatura, mükellef değilse gider pusulası düzenlenmesi gerekir şeklinde görüş verilmiş, bu görüş uzun süre tartışılmış, değerlendiren çok sayıda makale yayınlanmıştı.
Özelgeyi değerlendiren makalelerden ikisini hatırlatayım.
DÜNYA gazetesinin 23 Ekim 2013 tarihli sayısında özelgeyi değerlendiren Zeki Gündüz, şahsi taşınmazını kiraya veren kişiler “vergiden muaf esnaf” sayılmayacağından, kiraya verme işlemi de “yaptırılan iş” veya “emtia” olmadığından, kira ödemesinin tevsikinde gider pusulası düzenlenmesinin zorunluluğundan bahsedilemeyeceğini ve gereksiz ihtilaflara ve kargaşaya yol açmamak için özelgenin yeniden değerlendirilmesinde yarar olduğunu yazmış.
Özelgeyi 21 Ekim 2013 tarihinde Hürriyet gazetesindeki köşesinde değerlendiren rahmetli Prof. Dr. Şükrü Kızılot, işyeri kirası ödeyen milyonlarca kişi ve kurumun gider pusulası düzenlemedikleri için cezalı duruma düştüğünü, banka dekontunun fatura yerine geçen belge olarak kabul edilmesinin sorunu çözeceğini, aksi halde milyonlarca kişinin “çıra gibi” yanacağını söylemiş. Şükrü hoca konuya ilişkin olarak 30 Ekim 2013 tarihinde “Her ay Kanada’ya makbuz imzalatmaya mı gideceğim” başlıklı bir makale daha yazmış.
2013 yılından bugüne, ne kadar gereksiz ihtilaf yaratılmış olduğunun veya kaç kişinin çıra gibi yandığının istatistiğine sahip değilim. Benim izlediğim kadarıyla, sadece kira ödemeleri için değil, birçok işlem için benzer şekilde gider pusulası düzenlenmediği için özel usulsüzlük cezaları kesiliyor. Bunların çoğu uzlaşma veya cezalarda indirme müesseseleri çerçevesinde veya af kanunları kapsamında kısmen ödeniyor. Muhtemelen çok az sayıda işlem ise yargıya taşınıyor.
Cumhurbaşkanı tarafından 21 Mart 2021 tarihinde açıklanan ekonomik reform paketinde, Vergi Usul Kanunu’nun “gönüllü uyumu teşvik edecek şekilde” güncelleneceği eylemini gördüğümde, bir dizi makaleyle konuya ilişkin görüşlerimi yazayım istedim. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir makalede de vergi uygulamalarında şekil ne kadar önemli, esasın önüne geçmesi ne kadar doğru sorularına cevap aradım. Bu çerçevede, gelir üzerinden alınan vergilerde gelirin gerçek ve safi tutarıyla vergilenmesinin esas olduğunu, belge alınmamasının/verilmemesinin ancak makul bir usulsüzlük cezası gerektirdiğini söylemeye çalıştım.
Danıştay Kararlar Dergisi’nin son sayısında, kişisel aracını satan kişiden araç alan şirkete, bu işlem için gider pusulası düzenlemediği gerekçesiyle kesilen usulsüzlük cezasıyla ilgili bir Danıştay kararı yayındandı. Bu kararı görünce, yazı serisine bu konuyla devam edeyim istedim.
Yasal düzenleme ne?
Gider pusulasına ilişkin düzenleme Vergi Usul Kanunu’nun 234. maddesinde. Maddeye göre, gider pusulası özetle, ticari işletmeler tarafından, “vergiden muaf esnafa” yaptırılan “iş” veya onlardan satın alınan “emtia” için düzenlenmesi gereken bir belge. Maddede ayrıca tüccarların, kişisel eşyalarını satan kimselerden satın aldıkları altın, mücevher gibi kıymetli eşya için de gider pusulası düzenlenmesi öngörülmüş ama bu eşyaların alımında belge düzeni bugünün konusu değil.
Gelir İdaresi yetkisi çerçevesinde gider pusulası düzenlenecek işlemleri biraz genişletmiş ama şahsi taşınmaz veya araçların satış veya kiraya verilmesini kapsayacak bir yetki kullanımı da yok.
Gelir İdaresi hangi işlemler için gider pusulası düzenlenmesi gerektiğini söylüyor?
Gelir İdaresi, Vergi Usul Kanunu’nun 234. maddesinde yer alan düzenleme çerçevesinde, vergiden muaf esnaftan mal veya hizmet alan ticari işletmelerin, bu alımlar için gider pusulası düzenlenmesi gerektiğini söylüyor. Bunda sorun yok.
Ancak İdare söz konusu maddeyi bir bakıma, yapılan işlem için Vergi Usul Kanunu’nda bir belge öngörülmemişse, gider pusulası düzenlenir şeklinde uyguluyor. Bu çerçevede örneğin;
-Kişisel taşınmaz satışında alıcının (29.03.2011 ve 13.07.2011 tarihli iki özelge)
-Kişisel taşıt satışında alıcının (15.07.2011, 08.06.2011, 15.02.2011 ve 16.11.1999 tarihli özelgeler)
-Kişisel taşınmaz kiralamasında kiracının (16.05.2013 tarihli özelge özelge)
-Kişisel taşıt kiralamasında kiracının (03.12.2005 tarihli özelge)
-Geçici olarak ücretli çalıştırılmasında işverenin (10.05.2007 tarihli özelge)
gider pusulası düzenlemesi gerektiği söyleniyor.
Yargı kararları ne diyor?
Kişisel eşya alımında gider pusulasının, ancak altın, mücevher gibi kıymetli eşyaların söz konusu olması halinde düzenlenmesi gerektiğine, taşıt gibi kişisel varlıklar bu nitelikte olmadığından, gider pusulası düzenlenmesine gerek olmadığına ilişkin yargı kararları var.
Burada bunlardan ikisine yer vermekle yetineyim.
2017 tarihli kanun yararına bozma kararları
13 Aralık 2017 tarihli Resmî Gazetede Danıştay Başsavcılığı'nın talebi üzerine Danıştay Üçüncü Dairesi'nce verilen beş “kanun yararına bozma” kararı yayınlandı.
Söz konusu kararlar, noter satış senediyle satın alınan otomobillerin, Vergi Usul Kanunu’nun 234. maddesinde belirtilen altın, mücevher gibi kıymetli eşya niteliği taşımadığı ve aracın satıcısının vergiden muaf esnaf olmadığı gerekçesiyle, alım satıma konu araçla ilgili olarak gider pusulası düzenlemesi zorunluluğundan söz edilemeyeceği belirtilerek, aksi yöndeki vergi mahkemesi kararlarını onayan bölge idare mahkemesi kararlarının bozulmasına ilişkin.
Bu konuya ilişkin daha ayrıntılı bilgi ve değerlendirmeyi Zeki Gündüz’ün DÜNYA’da 20 Aralık 2017 tarihinde yayınlanan makalesinde okuyabilirsiniz.
2020 tarihli yeni karar
Danıştay Kararlar Dergisi’nin son sayısında yayınlanan Danıştay Üçüncü Dairesi’nin 18.03.2020 tarih ve E:2016/5614 K:2020/1562 sayılı kararı, şahsi araç alımında gider pusulası düzenlenip düzenlenmeyeceğine ilişkin.
Bu karar da yukarıda özetlenen kanun yararına bozma kararlarıyla aynı yönde. Kararla, davacıya araç satanların, Vergi Usul Kanunu’nun 232. maddesinde öngörülen fatura düzenlemesi gereken kişiler ya da 234. maddesinde belirtilen vergiden muaf esnaf oldukları yönünde bir tespit yapılmadığı gerekçesiyle, satın alınan araçlar için fatura alınmadığı ve gider pusulası düzenlemediği belirtilerek kesilen özel usulsüzlük cezasında hukuka uygunluk görülmemiş ve vergi mahkemesinin davanın reddine ilişkin hüküm fıkrası bozulmuş.
Ben ne düşünüyorum?
Ne düşündüğümü maddeler halinde ifade etmeye çalışayım.
1) Şahsi taşınmazını veya aracını satan veya kiraya verenler “vergiden muaf esnaf” olmadığına göre, bu işlemler için gider pusulası düzenlenmesi gerekmez diye düşünüyorum.
2) Vergi Usul Kanunu’nun 227. maddesinde kayıtların tevsiki zorunluluğu düzenlenmekle birlikte, tevsikin bu Kanun’da düzenlenen belgelerle sınırlı olmadığını düşünüyorum. Tevsik, bu kanunda düzenlenen bir belge varsa onunla, yoksa serbest delil sistemi çerçevesinde delillendirme yoluyla, örneğin taşınmaz alımında tapuyla, kira ödemesinde banka dekontuyla olabilir.
3) Belge almamanın/vermemenin gelirin safi ve gerçek tutarıyla vergilendirilmesi ilkesini ortadan kaldırmayacağını, kaldırmaması gerektiğini düşünüyorum.
4) Gider pusulasının tapudan, noter satış senedinden, banka dekontundan ve daha birçok belgeden daha güvenilir bir belge olduğunu düşünmüyorum. Taşınmaz alımı işleminin tamamlanması sonrasında alıcının bir de gider pusulası düzenleyelim demesinin bir açıklamasını bulamıyorum. Bu işlemler için gider pusulası düzenlenmesinin vergi denetimine de bir katkısının olacağını zannetmiyorum.
5) e-Gider pusulasına geçiş ve bu sistemin yerleşmesiyle birlikte uygulama daha pratik hale gelebilir. Ancak basit usulde vergilenen büyük bir kitlenin vergiden muaf esnaf statüsüne alınması sonrasında, gider pusulası çok daha yaygın hale gelecektir. Bu ise yeni sorunlara yol açacaktır. Tevsiki zorunlu olmayan giderlerin kapsamının genişletilmesi başta olmak üzere yeni çözümler aranmalı diye düşünüyorum.
6) Belge düzeninin vergilemede çok fazla öne çıkmasının, gereksiz ve amaçsız bir şekle dönüşmesinin anlamsız olduğunu, bu şekil uygulamalarla vergiye gönüllü uyum söyleminin bağdaşmadığını, Vergi Usul Kanunu’nun yeniden yazılması sırasında daha mantıklı ve makul, amacına hizmet eden bir belge düzeni oluşturulmaya çalışılmasında ve belge düzeninin elektronik uygulamaları esas alarak, kâğıt ortamında düzenlenecek belgeleri ise istisnai olarak kabul eden bir yapıda kurgulanmasında yarar olduğunu düşünüyorum.