Kent Haberleri

Haluk Gerçek: FSM Köprüsü'nde yaşananlar akıl tutulması mı?

Yol ve köprü yaparak trafik sorununu çözmeye çalışmak obez bir insanın kemerini gevşeterek kendini tedavi etmesi gibidir”. Başlangıçta biraz rahatlar fakat şişmanlamaya devam edersiniz.

İstanbul’un trafiği Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün iki şeridi 18 Haziran’da bakıma alınmadan önce de insanı çıldırtıyordu. Bakım için köprünün iki şeridinin kapatılması, ulaşım ve trafik mühendisliği, şehircilik ve kent yönetimi konularında bazı yalın gerçekleri bir kez daha çarpıcı biçimde ortaya çıkardı. Günde yaklaşık 460 bin aracın kapasite sınırlarını zorlayarak geçtiği iki köprüdeki toplam 14 şeritten ikisi kapatıldığında, zorlanmış trafik koşullarının aynı düzeyde kalabilmesi için günde yaklaşık 60 bin aracın köprüleri kullanmaktan vazgeçmesi gerekiyordu. Diğer bir anlatımla, bu araçların tümünün otomobil olduğu kabul edilirse, Boğaz’ı geçen 100 bin yolculuğun köprülerden çekilmesi (yapılmaması ya da denizyoluna kayması) halinde trafik, eski tıkanıklık düzeyinde kalabilirdi. Oysa öyle olmadı. Bu basit gerçek halka iyi anlatılmadığı ve gerekli önlemler alınıp uygulamalar önceden başlatılmadığı için, insanlar yollarda, araçlarının içinde saatlerce beklediler.


Akıl tutulması mı?


FSM Köprüsü’ndeki 18 gişenin önündeki havuzda birikmiş irili ufaklı yüzlerce aracın gişelerden sonra iki küçük delikten geçmeye çalışmalarını gösteren hava fotoğrafını YouTube’da gören bir yabancı, bu durumun bir akıl tutulması olduğunu düşünebilir. Trafik mühendisliğinde şişe boynu ya da darboğaz denilen bu karmaşayı çözmek için yolun gişelerden sonra birden daralan kesimine gelen trafik akımını belirli bir uzunluk içinde, aşamalı biçimde azaltmak gerekirdi. Bazı uzmanların uyarısı ile, bakımın başlamasından ancak üç hafta sonra FSM Köprüsü’ndeki gişe sayısı 6’ya indirildi, kamyonların gündüz saatlerinde köprülerden geçişi yasaklandı, şehirlerarası otobüslerin Boğaziçi Köprüsü’nü kullanmalarına izin verildi ve deniz ulaşımına bir iki hat eklendi. Oysa bütün bu önlemler ve daha fazlası, bakım başlamadan en az 3-4 hafta önce uygulamaya konabilir ve insanların yeni duruma uymaları sağlanabilirdi.


Yöneticilerin “toplu taşımayı kullanın” ya da “tatile çıkın” şeklindeki cılız önerilerini her gün köprülerden geçen sürücülerin önemli bir bölümü duymadılar; duyanlar da genellikle yapıldığı gibi, durumu sınayarak görmeyi tercih ettiler. Bu ısrar azalarak bir süre daha sürdü.


Köprü yapmak sorunu çözmez


Köprülerden geçen günlük toplam araç sayısı, bakım öncesi duruma göre, iki hafta sonra yüzde 15, bir ay sonra yüzde 30 ve bir buçuk ay sonra ise yüzde 47 azaldı. Bazı İstanbullular tatile çıktı, bazıları ise Boğaz’ı denizyolu ile geçmeye başladılar. Bakımı izleyen haftada Şehir Hatları’nın günlük yolcu sayısı 18 bin (yüzde 12) arttı. Marmaray Projesi’nin tüp demiryolu geçişinin henüz bitmemiş olması nedeniyle Boğaz geçişleri için köprülere denizden başka bir seçenek olmaması, Boğaz’ı geçen her 5 yolculuktan yalnız birinin denizyolu ile yapılıyor olması ve İstanbul’un denizden uzaklaşarak büyümüş olması gibi gerçekler kötü yönetim ile birleşince, trafik birçok yerde kilitlendi. Durumu fırsat bilen bazı yöneticilerden 3. köprü karşıtlarına alaycı göndermeler geldi: “Gördünüz mü? 3. köprü olsaydı bunlar yaşanmazdı!” Oysa 3. köprü olsaydı, çevresinde planlanan yeni ilçelerden yaratılacak trafikle, o da bir süre sonra tıkanacak ve 4. köprünün ne kadar gerekli olduğu söylenecekti. Çünkü, “yol ve köprü yaparak trafik sorununu çözmeye çalışmak obez bir insanın kemerini gevşeterek kendini tedavi etmesi gibidir”. Başlangıçta biraz rahatlar fakat şişmanlamaya devam edersiniz.


Büyük kentlerde ulaşım ve trafik her zaman sorunlar taşıyacaktır. Ancak bu sorunlar, tutarlı kent ve ulaşım politikaları ile akılcı biçimde yönetilerek kabul edilebilir, katlanılabilir düzeylere indirilebilir. Kentte yaşayanlar daha rahat, gerilimsiz ve daha kısa sürelerde yolculuk yapabilirler. Metroda, otobüste, vapurda kitabınızı, gazetenizi okuyarak müzik dinleyerek bir iki aktarma ile istediğiniz yere gidebilirsiniz. Çocuklar sabahın alacakaranlığında üşüyerek bekledikleri okul servislerine binip çok uzaklardaki okullarına gitmek zorunda kalmayabilirler. Sürücüler birbirleriyle yarış etmeden, kurallara uyarak, daha yavaş fakat sakin, akıcı biçimde yol alabilirler. Freni patlamış kamyonlar önlerine geleni altına alarak evlerin, dükkânların içine girmeyebilir.


Biz hak etmiyor muyuz?


Karşıya geçerken yaşamınızı tehlikeye attığınız meydanlar yürüyebileceğiniz, nefes alabileceğiniz toplanma mekânları olabilir. Kentte yaşayanlar yaşadıkları kentin daha güzel, daha insanca ve yaşanabilir olması için nelerin yapılması ve yapılmaması gerektiği konularında bilinçli ve dirençli olabilirler. Vizyon sahibi yöneticiler ve onlara akıl veren girişimciler kentin istedikleri yerlerine kanallar, tüneller, köprüler çizmeye cesaret edemez duruma gelebilir. Yüzlerce uzmanı toplayıp kent ve ulaşım planları yaptıran mimar belediye başkanları hiçbir uzmanın aklına gelmemiş büyük projeleri planlara işlemek zorunda kalmayabilir.


Ülkenin ve kentin yöneticileri yapmak istedikleri projeleri kentte yaşayanlara danışmak zorunda kalabilirler. Kentin son kalan yeşilinin, ormanlarının, su havzalarının ortasından yol geçeceği korkusuyla yaşamazsınız. “Yok canım, bunlar olamaz!” mı diyorsunuz? Biliyoruz ki insanların böyle yaşadıkları kentler var, hem de çok fazla. Orada yaşayanlar bunu hak ediyorlar. Biz etmiyor muyuz?

Cumhuriyet/Haluk Gerçek/ İTÜ İnşaat Fakültesi