Genel

Hıncal Uluç: TOKİ, verdiğinin karşılığını fazlasıyla aldı

Geçtiğimiz hafta damgasını vuran Türk Telekom Arena'nın olaylı açılışını usta kalem Hıncal Uluç sabahspor.com okuyucularına değerlendirdi. İşte Uluç'un çok tartışılacak açıklamalar...

Yapım süreci sancılı geçen Türk Telekom Arena'nın açılışı da bir o kadar tartışmalı oldu. Açılışla ilgili ve tabii stadın yapımında büyük katkısı bulunan Başbakan Erdoğan'a yönelik protestolarla ilgili neler söyleyeceksiniz
Bugün söylenenleri doğru değerlendirmek, doğru yorumlayabilmek için Ali Sami Yen'in hikayesini bilmek gerekiyor. Ali Sami Yen'in bulunduğu yer yolu bile olmayan bir tarlayken, Galatasaray kulübü tarafından satın alındı. Ardından Galatasaray oraya stat yaptı. Ali Sami Yen Stadı'nın bulunduğu arazi, şu an Türkiye'nin en pahalı arsalarından biridir. O arazi Galatasaray kulübünün malıydı. Sonra stadyum yapıldı ve Galatasaray'ın o devirdeki yönetimleri bu stada bakamadılar. çimlerine bakamadılar, tribünlerine bakamadılar, temizliğine bakamadılar ve devletten yardım istediler. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'nden, o zamanki adıyla... O zaman Futbol Federasyonu özerk değil, genel müdürlüğe bağlı... Genel müdürlük dedi ki 'Ben stadınıza bakarım. çimini de yenilerim, tribünlerine de bakarım, eksiklerimi de gideririm. Ama bunları Galatasaray kulübü adına yapamam. Yarın benden hesap sorarlar 'devletin parasını nasıl harcarsın!' diye...' Bunun üzerine bir anlaşma yapıldı. Üst kullanma hakkı Galatasaray'da kalmak üzere, Ali Sami Yen Stadı kağıt üzerinde devlete devredildi.

'Devlet oraya bakabilsin' diye... O dönemdeki Galatasaray yönetimlerinin becerisizliği, iş bilmezliği yüzünden kağıt üzerinde de olsa Ali Sami Yen, devlete devredildi. Ama bugün vicdanen herkes biliyor ki o arazi Galatasaray'ın... Ve Seyrantepe'deki arazi Galatasaray'a Ali Sami Yen'e karşılık verilmiştir. TOKİ, Erdoğan Bayrak'tan 'Ben yaptım' diyor. Ali Sami Yen kimin malı ki ihaleye çıkardı, kim sattı, onun parası kimin cebine girdi. Demek ki TOKİ'nin 'Bu stadı ben yaptım, benim paramla yapıldı' deme hakkı yok. TOKİ, verdiğinin karşılığını fazlasıyla aldı.

Devletin yeni stadın yapılmasında maddi olarak yolların, metronun gelişinde katkısı olmuştur. Ama bunlar da İstanbul'da şehirciliğin getirdiği ihtiyaçlar zaten... Sadece stat dolayısı ile öne çekilmiş olabilir. Güzel bir şey... Neticede bunlar da Türk halkının vergileri ile karşılandı. Kimsenin cebinden para çıkmadı. Yani. 'Tamam Galatasaray'ın cebinden bir kuruş çıkmadı' diyelim; peki kimin cebinden bir kuruş çıktı. Türk halkından gayrı...

Bunu bilmek; Başbakan'ın, Arena ve etrafındaki katkısını inkar etmek değil. Başbakan'ın başından beri bu işi nasıl sahiplendiği, engellerin aşılmasında nasıl Galatasaray'a yardımcı olduğunu Kaf Dağı'nın arkasındakiler biliyor. Resmen bütün ağırlığını koydu. Başbakan o ağırlığı koymasaydı Arena'nın yapılmasına da yetişmesine de imkan ihtimal yoktu.

Bunları iyi bilirsek; kime ne için teşekkür edilmesi gerektiğini de iyi bilmiş oluruz.
Ama Erdoğan Bayraktar'ın açılış gecesi Arena'da yaptığı ve Galatasaraylıları tahrik eden konuşması gibi, yapılanlar abartılarak kafaya vurulursa akla Ömer Seyfettin'in Diyet hikayesi gelir. Kolunu kesersin, 'Buyurun ' der, stadı geri verir, döner Ali Sami Yen'de oynamaya devam edersin.

O zaman ne olur 'Efendim bunlar Ali Sami Yen'in kirasını bile ödeyemiyorlardı' diyen Erdoğan Bayraktar, mahkemeye gider. Ali Sami Yen'in üst kullanım hakkının 49 seneliğine kimde olduğuna mahkemeler karar verir. Galatasaray o davayı da kaybederse statsız kalır. Gider Fener'den, Beşiktaş'tan ya da Kasımpaşa'dan rica eder ve onların stadın oynamaya devam eder.

Burada olayların bu noktaya gelmesinin sebebi Erdoğan Bayraktar'ın tahrik edici konuşması, olayların bu boyutlara gelmesinin sebebi Adnan Polat'ın, Sabah'taki yazımda da anlattığım gibi her şeyi yüzüne gözüne buluşturması.
İnsanları saat 17.00'de topluyorsun. Hava buz gibi soğuk. Rüzgara açık bir yer orası montlar bile yeterli gelmez. Tepeden baktığın zaman tribünler çepeçevre kapalı görünüyor ama bu rüzgarı engellemeye yetmiyor.

Ben aynı olayı Olimpiyat Stadı'nda, Sidney'de yaşadım. O kapalı tribün ile üstteki tente arasında bir boşluk var açık. Oradan öyle bir soğuk geliyor ki basın tribünün olduğu yerde Kenan, rahmetli ile donuyorduk biz...

Sen adamı saat 17.00'de oraya getireceksin. Buz gibi bir havada... Tuvaletlerde sular akmıyor, tuvalet kağıdı da yok... 5 saat o koşullarda oturtacaksın ve de onları oyalayacak, onları coşturacak hiçbir etkinlik ortaya koymayacaksın! Utanç verici... Bunun hesabını Galatasaray Başkanı vermeli. O İsveç jimnastiği bozuntusunu, kim kaç paraya getirdi Türkiye'ye!..

Açılış için Galatasaray'ın '2.5 milyon dolar harcadığı' şeklinde haberler çıktı.
Adnan Polat eğer Galatasaray Başkanı ise lütfen açıklasın göreyim. Kime kaç para verdi Galatasaray Lisesi'ne gitseydi, 'Açılışta bir gösteri yapın' diye Galatasaray Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi bunun on misli güzel gösteriler yapardı. Ama açılış Galatasaray Lisesi'nden de Galatasaray Üniversitesi'nden de kaçırıldı.

Galatasaray Üniversitesi'ne 100 tane sembolik davetiye gitmez mi, Galatasaray Lisesi'ne 100 tane sembolik davetiye gitmez mi! Orada o ne olduğunu anlamadığım bir takım garip adamlar kaldır elini, indir elini yapacağına Galatasaray Lisesi trampet takımı yürüseydi coşmaz mıydı o seyirci!.. Yapılacak bin tane şey var...

Ali Sami Yen'in en unutulmaz maçı Neuchatel. 'İşte Mustafa Denizli'nin Neuchatel takımı' diye o takımı birer birer takdim ederek sahaya çağırsan... 'İşte Fatih Terim ve UEFA şžampiyonu takım' diye birer birer o futbolcuları çağırsan... Bu ikisine sembolik 10 dakikalık bir maç oynatsan... Fatih'in UEFA takımı ile Mustafa Denizli'nin Neuchatel takımı 10 dakika oynasalar yer yerinden oynamaz mı! Bütün millet coşmaz mı! Ayağa fırlamaz mı!

Türk futbol seyircisi coşmadı mı söver!.. Bunu bilmeyen yönetici olamaz. Bunu herkes bilir. Açsınlar meclis zabıtlarına baksınlar. Sporda şžiddet Yasası konuşulurken, hapis cezasına karşı çıkan milletvekilleri aynen bunu dediler: 'Seyirci maça sövmeye, rahatlamaya, içini boşaltmaya geliyor kardeşim. Ne demek hapis' Türkiye'de gelenek, görenek bu. Sen adamı coşturamazsan adam bir bahane bulup sövecek.

Zaten Adnan Polat'a bütün Galatasaray camiasının tepkisi var, tribünün tepkisi var. Rezil etmiş Galatasaray'ı. çok kolay. Sen kalkıp o kulübü 'Kira ödeyecek hali yok. Biz onlara bir stat yaptık' dersen kıyamet kopar!.. Peki bundan sonra ne olacak, kriz nasıl aşılacak Başbakan statla ilgili anlaşmaların henüz yapılmadığını açıkladı.

şžimdi iki soru var gündemde. 1- Adnan Polat kendini kurtarmak için hukuka, demokrasiye, her şeye aykırı bir çabanın içinde. Protestocuları yakalayıp, cezalandıracak. Ama 'Islık çaldı' diye adamı cezalandırmak Türkiye Cumhuriyeti'nde olmaz. Hele 'Avrupa normlarını benimsedik, artık iyice demokrat ülke olduk' havasındaki Türkiye'de hiç olmaz. Bunun olmayacağını Adnan da biliyor. Ama Adnan kendini kurtarma telaşında. Kurban arıyor.

Yani, asıl soru 'Adnan Polat gerçekten ceza verebilir mi' değil; asıl soru Adnan Polat kendini kurtarabilir mi Bence kurtaramaz. Kendini kurtaramadığı gibi kendisi ile beraber Galatasaray'ı da sadece futbolda değil başka yönlerde de uçuruma götürür.

Başbakan'ın öfkesini bilmeyen yok. Enerji Bakanı 'Galatasaraylılığımı askıya aldım' diyor. Onunla beraber bütün bakanlar stadı terk ediyorlar. Galatasaray mevcut hükümetle bu kadar zıtlaşmayı göze alabilir mi 10 taraftarın maça girmeme cezası o öfkeyi yatıştırır mı Galatasaray'ı kurtaracak şey önemli bir kurban. Bu da Adnan Polat'tan başkası değil. 'Bütün bunların sebebi benim Sayın Başbakan'ım. Benim başarısızlığımdır. Benim beceriksizliğimdir. Özür diliyorum ve istifamı da sundum zaten' der ve yeni gelen yönetim de Galatasaray'a bu kadar büyük yardımda bulunmuş bir iktidarla arasını düzeltir. Ama alnı ak, eli ak birinin oturması lazım AK Parti'nin karşısına. Birinci soru bu...

2- Recep Tayyip Erdoğan'ın olayların hemen ardından sıcağı sıcağına 'Bu stadı biz yaptık ama henüz Galatasaray'a vermedik. Anlaşmalar yapılmadı' demesi gizli bir tehdit içeriyor mu, içermiyor mu Bütün Türk spor camiası bunu merak ediyor. Erdoğan açıklama yaptı. 'Bu olaylar bütün Galatasaray'a mal edilemez' dedi. Ama bu kafadaki soru işaretlerini kaldırmaya yetti mi; yetmedi mi çünkü mesele stadın bitmesi değil. En basiti o stada gidecek yollar bitmezse orada maç oynanamaz. Niye Galatasaray-Sivas maçının sahasını açıklayamadı federasyon çünkü İstanbul Emniyet Müdürlüğü o stadın gidiş gelişinin güvenlikle yapılacağından emin değil.

Ben geçen hafta Trafikten Sorumlu Emniyet Müdür Muavini ile yemek yedim. Dedim ki 'Ne yapacaksınız Gelişte büyük bir sıkıntı olmayabilir. çünkü insanlar farklı zamanlarda gelecek. Ama hakem düdüğü çaldığı andan itibaren 30 bin, 40 bin kişi aynı anda nereye gidecek Bir metro var bir de TEM yolu...'
'TEM yoluna çıkmaları' demek cinayet demek... Otobanı nasıl kontrol edeceksin Açılışta, İstanbul Emniyet Müdürlüğü sadece trafik için bine yakın polis görevlendirdi. Her Galatasaray maçında oraya bin, bin beş yüz polisi sevk etmek mümkün mü Hadi bu açılıştı, Başbakan gelecek falan filan diye yaptılar. Galatasaray-Sivas maçına bin polisi nasıl gönderecekler Polis, TEM yolunu nasıl kontrol edecek Bir kişi ölse polisin başı derde girer. O zaman polis diyecek ki 'Hayır, ben stada geliş-gidiş kontrollerine bakamam.' O öyle derse Vali nasıl izin verecek orada maçın yapılmasına! Vali izin vermezse federasyon maçı nereye koyacak Asıl soru bu...

şžimdi bütün bunların normale gelmesi, o stadyumun çevre yollarının hızla tamamlanması ile olur. O yolları kim yapacak: Karayolları ve İstanbul Belediyesi... Onlar acaba eskisi gibi hızlı çalışacaklar mı Başbakan'ın bu açıklamasından sonra!.. çalışmazlarsa kim ne diyebilir!

Ben diyelim ki Kadir Topbaş'ım... İstanbul Belediyesi'nin bütçesi şu kadar... İhtiyaç listesi de bu. 'Ben bütçemin şu kadarını senede 15 maç oynayacak bir stadyum için harcayamam. Ankara bana para göndersin yapayım' derse ne diyebilirsin

Yani yerel ve genel yönetim tüm desteğini eskisi gibi göstermezse Arena'nın geleceği karanlık. Onun için Başbakan'ın lafı ne demek, ne manaya geliyor; iyi özümlenmesi, iyi çözümlenmesi lazım. Bunu da bugünkü yönetim yapamaz. Bugünkü yönetimin Başbakan ile görüşecek yüz kalmadı. Başbakan ile masaya yepyeni, temiz insanların oturması lazım.

Polat ilk geldiği günlerde büyük destek almıştı taraftarlardan... Anketlerde açık ara önde çıkıyordu ve nitekim kısa bir süre sonra başkanlığı büyük bir oy farkı ile devraldı. Ancak artık bu durum tersine dönmüş görünüyor. Her platformda ıslıklanır, tepki görür hale geldi. Bu değişimi neye bağlıyorsunuz
Adnan Polat tükendi. Adnan Polat'ın tek dayanağı Arena'ydı. O stat açılınca her şeyin toparlanacağını 'Bak bize bu stadı kazandıran başkan' diye takdir göreceğini düşünüyordu ancak onu yüzüne gözüne bulaştırdı. Arena onun beklediğinin tam tersine bir hava yarattı. Arena artık onun kalmasını değil bir an evvel gitmesini istiyor ve bekliyor.

Bir Adnan Sezgin inadı ve saplantısı ve de onun bu saplantısına karşı çıkamayan yönetim kurulu başta Mehmet Helvacı ve ötekiler.

Bayramda Adnan Polat, Uzakdoğu iken olanların altını çizdik burada... Toplandılar, 'Biz Rijkaard ile beraber Adnan Sezgin'i de gönderme kararı aldık. Sadece Rijkaard gitti. Ne oluyor' dediler. Adnan Polat gelince ültimatom vereceklerini söylediler. Adnan Polat oradan haber yolladı. 'Adnan Sezgin kalacaktır, devam edecektir. İstemeyen gider' diye... Mehmet Helvacı ve arkadaşları tükürdüklerini yaladılar, sustular ve oturdular.

Kongreden çıt çıkmıyor, divandan çıt çıkmıyor, bir iki tane laf eden var. Sadece laf ediyorlar. Laf etmekle ne olur El birliği ile Adnan Polat'ı bu hale getirdiler.
Sabah/Özge Aydın