İnsanlık için mimarlık projeleri önem kazanıyor!
Mimarlığı sosyal sorumluluk çerçevesinde değerlendiren ve mimarlığın geleceğine odaklanan “insanlık için mimarlık” projeleri hayata geçiyor.
Depremler, savaşlar, mülteci sorunları, pandemi ve tüm bunlarla beraber gelen yoksulluk dünya gündemini meşgul eden krizlerin başında geliyor. Dünyada bir milyar sayıda insan çok olumsuz koşullardaki barınaklarda yaşarken, 100 milyondan fazla kişi ise evsiz denilebilecek şartlarda yaşamlarını idare ettiriyor.. Milliyet'te yer alan habere göre; yaşanan sosyal, ekonomik ve doğal felaketlerin ardından günümüzde insanlığın en önemli sorunu barınma oluyor. Bu küresel probleme stratejik yaklaşımlarla çözüm üretiminde her ne kadar hükümetler, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ya da özel sektör paydaşları ön plana çıksa da, mimarların sürecin neresinde ve nasıl konumlanacağı giderek daha çok tartışılmaya başladı.
Mimarın sorumluluklarını yeniden gündeme getiren bu tartışmalar son yıllarda hayata geçen “insanlık için mimarlık” (humanitarian architecture) kavramı etrafında toplanarak daha da önem kazanıyor. Zorlu koşullarda sınırlı kaynaklar ile üretilen mimari çözümlerin, toplumların gelişiminde katalizör etkiye sahip olduğu konusundaki artan farkındalığa dayalı olan bu anlayış, mimarlığın sosyal sorunlara odaklanarak insanlık için daha faydalı olabileceği temeline dayanıyor. Barınma sorununa çözüm üretmenin yanı sıra toplumların kamusal alanlara olan ihtiyacının önemine yönelik kar amacı gütmeyen düşünce ve ürün geliştiren mimarlık stüdyoların sayısı her geçen gün daha da artıyor.
Krizleri mimarlar ile birlikte k çözmeye çalışan sivil toplum kuruluşları, bu alanda aktif rol oynayan önemli aktörler arasında yer alıyor. 1999 yılında Kate Stohr ve Cameron Sinclair tarafından kurulan Architecture for Humanity, bu anlamda öne çıkan ilk uluslararası sivil toplum kuruluşu oluyor. Sinclair, mimarlığın insani sorunlara dokunması gerektiği düşüncesini yıllar önce mimarlarla paylaştığında, pek çok kişinin kendisine güldüğünü belirtiyor. Mimarların beceri ve tutkularının, dünyayı daha umut dolu bir yere dönüştürmek için kullanılması gerektiği düşüncesini savunan Architecture for Humanity, ekonomik sebepler yüzünden 2015 yılında kapansa da, 2016 yılından bu yana Open Architecture Collaborative ismiyle yoluna devam ediyor. “İnsanlık için mimarlık” kavramına uzun yıllardır kafa yoran az sayıdaki mimardan biri olan Shigeru Ban ise kurduğu Gönüllü Mimarlar Ağı (Voluntary Architect’s Network) bünyesinde insani krizlere yönelik tüm ihtiyaçlara cevap veren, uzun süreli konfor sunan, kolay erişilebilir malzemeler ile farklı işlevlere sahip basit ve ekonomik mimari çözümler sunuyor.
Küresel konut krizine karşı aktivist bir anlayışla mimari bir mücadele veren 41. Pritzker Ödülü’nün sahibi, Mimar Alejandro Aravena ise kurucusu olduğu Elemental Mimarlık Stüdyosu çatısı altında bu felsefeyi benimseyerek özellikle düşük bütçeli, kullanıcının da üretime dahil edildiği, mütevazi, uygulanabilir, pratik ama iyi tasarlanmış konut projelerine imza atıyor. Gelir seviyesi düşük bölgelerde “incremental” yani “artımlı” tasarım olarak ifade ettiği, yarısı hükümet fonlarıyla geri kalanı da konut sakinlerinin kendi imkanlarıyla tamamlanan sosyal konut yapılarının öncülüğünü yapan Aravena, hükümetleri bu yönde teşvik etmek amacıyla yaptığı düşük bütçeli sosyal konut tasarımlarını açık-kaynak olarak Elemental Mimarlık Stüdyosu’nun web sitesinde de yayınladı.
Alejandro Aravena’nın Pritzker Ödülü’nü aldığı yıl, 15. Venedik Mimarlık Bienali’nin direktörlüğüne getirilmesi ise rastlantı sonucu değildi. Zira o yıl “Cepheden Bildirmek” (Reporting From the Front) temasıyla gerçekleşen bienal, mimarlık ile küresel ve yerel sorunlar arasında bağ kurarak “insanlık için mimarlık” kavramını inceliyordu. Artık mimarlığın sosyal sorumluluk ve etik değerlerle olan ilişkisini yeniden sorgulamak, mimarlığın geleceğine bir de bu açıdan bakmak gerekiyor. Tam da bu nedenle sosyal sorumlulukları günümüz mimarlığına taşıyan ve zihin açısı sorgulamalara zemin hazırlayan “insanlık için mimarlık” örneklerinden bir kaçı...
Fold & Float, İstanbul
Fold & Float, İstanbul’da beklenen depremin gerçekleşmesi halinde depremzedelerin nerede barındırılacağı sorusuna yönelik olarak SO? tarafından yürütülen disiplinlerarası bir araştırma projesi. Bu yüzer yapı, Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği ve Sosyoloji bölümü öğrencileri ile MEF Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğrencilerinin ortak çalışmaları sonucunda ortaya çıkmış. Hafif çelik konstrüksiyon yapı acil durumda kolayca kurulabiliyor ve tüm mobilyaları içeren, katlanabilir üst yapı ile betondan üretilmiş dubadan oluşan iki ana bölümden meydana geliyor.
Plan B, Guatemala
Plan B projesi, Guatemala’da 2018’de Fuego Yanardağı’nın patlaması sonucu evlerinden tahliye edilerek sığınaklarda kalan binlerce insanın temel ihtiyaçlarına çözmek içi “The Asiaprode Association” öncülüğünde başlatılan “ekolojik mahalle” önerisi kapsamında, DEOC Arquitectos tarafından tasarlanmış. Biyoklimatik ev konsepli tasarım, bir iç avlu ile iki farklı bölüme ayrılıyor. Bu bölümlerden biri sosyal alan ve ıslak hacimlerden oluşurken, diğeri yatak odalarını tanımlıyor.
Home-for-All, Japonya
2011’de Japonya’da gerçekleşen Tohoku depremi ve beraberinde gelen tsunami felaketi sonrası geçici konutlarda konaklayan çocukların kullanımına yönelik tasarlanan Home-for-All, 150 metrekarelik bir oyun alanından meydana geliyor. Depremin Fukuşima Nükleer Santrali’ne hasar vermesi sonucu, belirlenen yüksek radyasyon seviyesi sebebiyle açık alanda oyun oynayamayacak 0-4 yaş arası çocuklar için, iç mekana park hissi verilmek amaçlanmış. Yapıda strüktürel ana eleman olarak ahşap tercih edilmiş. Ağaç formuyla tasarlanmış çapraz lamine ahşap kolonlar, çatının açıklık geçmesini kolaylaştırıyor ve hafif bir konstrüksiyon elemanı tanımlıyor. Ahşap çatı, üç farklı doğrultuda, 120 derece döndürülerek üst üste yerleştirilen latalardan meydana geliyor.Toplamda 9 kat tanımlayan lataların en uzunu 20 metreye kadar ulaşıyor.
Kovid-19 ve deprem konut tercihlerini değiştirdi!