İpek Yolu'nun durakları: Kervansaraylar!
Selçuklu döneminde Anadolu’da Kervansaraylar iktisadî hayatın en önemli unsurları arasındaydı. Ta ki Ümit Burnu yolunun bulunup Hindistan’a kadar giden ticaret yolunun ağırlık merkezinin Atlas Okyanusu’na taşınmasına kadar…
Selçuklu döneminde Anadolu’da Kervansaraylar iktisadî hayatın en önemli unsurları arasındaydı. Ta ki Ümit Burnu yolunun bulunup Hindistan’a kadar giden ticaret yolunun ağırlık merkezinin Atlas Okyanusu’na taşınmasına kadar…
Orta Çağ’da Doğu ile Batı arasındaki ticaretin güzergâhı olan İpek Yolu’nda Çin ve Orta Asya kökenli, dönemin mühim olan baharat ve ipekli kumaş gibi malları kervanlarla bir yerden başka bir yere naklediliyordu. Bu yolun Avrupa’dan önceki basamağı Anadolu’ydu. Doğu ile Batı arasında bir geçiş noktası, bir köprü vazifesi gören Anadolu, Selçuklular döneminde ticaret yollarının kesiştiği bir coğrafyaydı. Özellikle Selçuklular döneminde ticaretin güvenli, sorunsuz ve dolayısıyla istikrarlı bir şekilde yürütülmesi için ticaret yolları üzerinde kervanlara emniyetli ve konforlu bir yolculuk olanağı veren kervansaraylar inşa edildi. Doğu-Batı arasındaki önemli ticaret yollarından biri olan ve uçsuz bucaksız bozkırlardan geçen İpek Yolu’nu konaklanacak yapılar olmaksızın aşmak çok mümkün değildi.
Kale gibi otel, otel gibi kale
İpek Yolu güzergâhının sosyal, coğrafi ve iklim koşulları kervansarayların ortaya çıkmasını sağlamıştı. Kervansarayların kuruluş amacı kervanların, sınır boylarındaki düşman güçlerden, göçebe ve eşkıya saldırılarından korunarak, uzun yolculuk sonunda dinlenerek güvenli ve konforlu bir şekilde yolculuk yapmalarını sağlamaktı. Bu sebeple inşa edilen kervansarayların duvarları sur niteliğindeydi ve bu yapılar metal kapılarla donatılmış bir nevi kale fonksiyonu görüyordu. Ticaret yolu üzerinde kervanların konakladığı bugünkü anlamda dinlenme tesisi görevi ifa eden mekânlardı kervansaraylar. Kervansaraylar hem ticaret kafilelerine katılan, hem de tek başına seyahat eden yolcuları yolculuk gününün akşamında barındıran, kervanlara dinlenme, malları muhafaza etme hizmeti sunan cesameti ve mimarisiyle abidevî yapılardı.
Çok yönlü kullanıma elverişli yapılar
Kervansarayların mümkün olduğunca su kaynaklarına yakın inşa edilmesine dikkat edildi. Genel anlamda yol üstü dinlenme tesisi olan kervansaraylar gerektiğinde yabancı hükümdarların ağırlandığı, orduların kışla olarak kullandığı, hapishane ve sığınak hizmeti de veren yapılardı. Zaviye veya başka dinî amaçlar için kullanıldıkları da oldu.
‘Castrum’un, ‘ribat’ın, hanın toplamı kervansaray
Anadolu’daki ilk kervansaray II. Kılıçaslan döneminde (1155-1192) Aksaray civarında inşa edildi. Anadolu’da kervansaraylara benzeyen yapılara Romalılar döneminde de rastlamak mümkün. Bunlar sınır boylarında ve stratejik önemdeki yerlerde askerlerin sürekli bulunduğu ‘castel’ veya ‘castrum’ isimli yapılardı. Askerî amaçlı ‘castrum’lar barınma amaçlı da kullanılıyordu. Müslüman Araplar ise İslam’ın ilk yıllarında stratejik ehemmiyetteki bölgelerde savaş için hazır bulundurdukları askeri güçlerini, binek arabalarını ‘ribat’ denen yapılarda barındırıyorlardı. Bir nevi sınır karakolu vazifesi gören bu yapıların tarihi VIII. yüzyıla kadar uzanıyor. İlk zamanlarda askerî amaçlarla kurulan ribatlar zaman içinde tekke, hankah (büyük tekke, merkez dergâh) ve kervansaraylara dönüştü.
Gazneliler ve Karahanlılar’ın yaptıkları ‘ribat’ denilen yapıların mimarisi ve planları sonraları Büyük Selçuklular’ın yaptığı kervansaraylar için örnek oldu. Büyük Selçuklular kervansaray mimarisini daha da geliştirdiler. Plan ve fonksiyonu ile kervansaray Anadolu’ya Türklerin getirdiği bir yapı tipiydi. Anadolu’da ‘kervansaray’, ‘han’, ‘ribat’ kelimeleri çoğu zaman aynı anlamda kullanılmış.
Üç gün boyunca ücretsiz konaklama imkânı
Kervansarayların büyük kısmı Selçuklu hükümdarları, devlet adamları ve zengin şahıslar tarafından yapıldı. Kervansaraylar idari bakımdan iki kısma ayrılıyor. Birinci kısım vakıf kervansaraylarıydı. Bu tip kervansaraylarda zengin fakir ayrımı yapılmaksızın herkese yeme-içme, barınma imkânı ücretsiz bir şekilde sunulurdu. Bir vakfa bağlı kervansaraylarda yerli yabancı ayırt edilmeden gelen yolculara üç gün boyunca ücretsiz bir şekilde yiyecek içecek veriliyordu. Buralarda konaklamak üç gün süreyle yine ücretsizdi. Herhangi bir vakfa bağlı olmayan kervansaraylar ise ikinci kısımda yer alıyordu. Bunlarda sunulan hizmetler ücrete tâbiydi fakat alınan ücretler cüz’î bir miktardaydı. Kervansaraylar şehir dışına yapılırken hanlar daha çok şehir içinde inşa ediliyordu. Hanlar devlete ait değil, mülkiyeti şahıslara aitti ve sunulan hizmetler ücret karşılığındaydı.
Dantelden farksız kapılar
Üzerinde inşa edildikleri yol, konaklayacak kervanların büyüklüğü ve yaptıranların mali gücü kervansarayların boyutlarını belirliyordu. Selçuklu kervansarayları plan açısından genel olarak üç kısma ayrılıyor:
a) Hem kapalı kısma hem de bir avluya sahip olanlar,
b) Sadece kapalı bölümden müteşekkil olanlar,
c) Sadece bir avlu ve bu avlunun etrafındaki mekânlardan oluşanlar.
Sadece konaklama hizmeti vermekle kalmıyor kervansaraylar gerektiğinde bir surdan farksız kalın ve yüksek duvarları sayesinde savunma amaçlı kullanılabiliyordu ve görünüşleriyle kaleyi andırıyorlardı. Kervansarayların çevre duvarları boyunca ve köşelerinde payanda kuleleri yapılmıştı. Ana giriş kapısına ‘taç kapısı’ deniyordu ve bu kapılarda bir dantelden farksız taş işlemeleri bulunuyordu. Kervandakilerin ihtiyaçlarını giderme adına bu kurumlar yatakhâne ve aşhane, erzak ambarı, ticari eşya deposu, ahır, samanlık, mescid, kütüphane, hamam, şadırvan, hastane ve eczane, ayakkabıcılar, nalbantlar, bu teşkilât ve tesisleri idare edecek, gelir ve gider hesaplarını yapacak dîvân (büro) ve memurları ihtiva ediyordu.
Anadolu kervansaraylarına Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklular’ın ‘ribat’ dediği daha önceki kervansaraylar plan ve süsleme motifleri konusunda referanstı ama Anadolu’da ‘sultan han’ veya ‘han’ denilen kervansaraylar tamamen gelişmiş bir kesme taş mimarisine sahip olmuşlardı. Selçuklu dönemindeki taş işçiliği ve tezyinatın en mühim, en güzel ve en zengin örnekleriydi kervansaraylar. Daha çok dikdörtgen ve kare planlı yapılıyorlardı.
Kervansaraylar ve hanlar beş çeşitti;
a) Baş han kervansarayı; güneşin batışına kadar geçecek sürede atlı yürüyüşüyle kat edilecek mesafe dikkate alınarak inşa edilen hanlardı ve ücretsiz hizmet veriliyordu. Avlulu ve avlusuz olarak iki tipi bulunuyordu.
b) Büyükhan kervansarayları; dağlık alanlarda inşa edilen bu yapılar dağların dar ge-çitlerinde yüksek bir tepe üzerinde yer alıyordu.
c) Konak kervansarayları: bu yapılar küçük çaplı hanlardı. Yolcuların dinlenip su tedarik ettiği yerlerdi. Büyükhan kervansaraylarının arasında konumlandırılıyorlardı.
d) Alayhan kervansarayları; Kale şeklinde ve büyükçeydiler. Geniş bir avluya ve müdafaa mazgallarına sahiptiler. Daha çok askeri-birlikler konaklıyordu. En büyüğü Anamur Kalesi’ydi.
e) Sultan kervansarayları; ‘sultan hanı’ denilen bu yapılar Selçuklu hükümdarları tarafından inşa ettiriliyordu.
Kafileler az, yollar ıssız, kervansaraylar tenha
Kervansaraylar hem Büyük hem de Anadolu Selçukluları’nda iktisadi hayatı canlı kılmıştı. Bu yapıların önemini bilen Selçuklu hükümdarları da kervansaray yapımına çok önem vermişti. Nizamülmülk, kervansaray inşa edilmesini Selçuklu hükümdarlarının görevleri arasında sayıyordu. 1243’te Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya Moğolların hâkim olmasıyla kervansaray yapımı azaldı. Asayiş ve emniyet bozulmuş, kervansaraylar siyasi ve askeri çekişmelerin ortasında kalmıştı. Moğol baskıları sonucunda Anadolu’ya doğudan yeni göçler gelmiş, Beylikler döneminde ise ekonomik durum iyice kötüleşmişti ve tüccarlar Anadolu üzerinden mal göndermiyordu. Bütün bunların neticesinde iktisadî hayat eski canlılığını yitirmiş, bu da kervansarayların eski önemini iyice azaltmıştı. Kervansarayların köklü bir medeniyet unsuru olarak yer almaya başlayıp en yaygın şekilde ve en tipik örneklerinin vücut bulduğu dönem Selçuklu dönemiydi.
Bir zamanların ihtişamlı ve mühim yapıları olan kervansaraylar zamanla eski ehemmiyetlerini kaybetti. Yol güzergâhlarındaki değişiklik bunda en başta gelen sebepti. Osmanlılar zamanında meydana gelen bu değişiklikle kimi yerler ticari merkez değildi artık. Ümit Burnu yolunun bulunması Hindistan’a kadar giden ticaret yolunun ağırlık merkezini Atlas Okyanusu’na taşımıştı. Anadolu’daki ticaret kervanı trafiğinin yerinde şimdi ıssızlık hakimdi. Osmanlılar döneminde ihtiyaç duyulması halinde özellikle İstanbul ile Suriye arasında kervansaraylar yapıldı. İstanbul’u Suriye üzerinden Mekke ve Medine’ye bağlayan yol güzergâhında da Hicaz yolcularının ihtiyaçlarını karşılamak üzere kervansaraylar inşa edildi. Ayrıca Mekke’den Tunus’a, Bursa’dan Budin’e kadar yapılan kervansaraylar sayesinde iktisadi hayat canlı tutuldu.
TOKİ Haber - ÖZEL HABER