İstanbul kış kenti değil, hayatın zorlaşması çok normal!
Yazı yazdır, sonbaharı sonbahar, ilkbaharı da ilkbahar... Kışı ise genellikle yağmurla geçer, kar yağar ama etkisi en fazla iki üç gün sürer. İstanbul ise bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir şehir...
İstanbul kış şehri değil
İstanbul bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir şehir.
Yazı yazdır, sonbaharı sonbahar, ilkbaharı da ilkbahar... Kışı ise genellikle yağmurla geçer, kar yağar ama etkisi en fazla iki üç gün sürer. Hatta böyle günlerde bile, bir yerde kar-buz hüküm sürerken diğer yerde insanlar günlük güneşlik bir gün geçirebilirler.
Dün benim yaşadığım Beykoz sırtlarına gelseniz Uludağ'a gelmiş sanırdınız kendinizi. Kar yolları öğlene kadar kapadı, gereksinimlerimizi karşılamak için evden zar zor dışarı çıktık, sonra da yollar kar-buz olur diye kapandık kaldık.
Hayatımın iki buçuk yılını ABD Wisconsin'de geçirdim. Orası bir kış eyaleti. Gece eksi yirmileri görüyor, kışın dört-beş ay kar altında işinize gücünüze gidip geliyorsunuz. Dolayısıyla tüm şehirler de buna göre örgütlendiği için bir sorun yaşamıyor, en zor dönemlerde bile hayatınızı kesintisiz sürdürebiliyorsunuz.
13 milyonluk İstanbul bir Ankara, bir Eskişehir, bir Toronto, bir Stockholm, bir Berlin, bir Milwaukee gibi kar-buz şehri değil. Bu nedenle de iki üç gün kar yağınca hayatın felç olması çok normal.
Bu konuda da kimseye kızmamak; yaşanan endişeleri, eve kapanmaları normal saymak lazım. Bir iki gün sonra her şey unutulacak ve İstanbul yine trafik çilesi dışında yaşanabilir bir kent olacak. Trafik çilesi ise yılların vurdumduymazlığının ve de vizyonsuzluğunun sonucu. Bakalım kökten çözebilen bir yaklaşım kime nasip olacak.
Berlin Kaplanı'nı sevdim
Yarıyıl tatilinde sinemaya gitmek tam işkence halini almaya başladı. Her yer çok kalabalık. Bilet kuyrukları, girişler, çıkışlar boğucu oluyor. Bir yandan da seviniyorum tabii ki. İnternet, TV, korsancılar asla "sinemayı sinemada izleme" alışkanlığını öldüremiyor. Çocuklar, genç kuşak hâlâ sinemada sosyalleşiyor. Ailece bir filmi sinemada izleme alışkanlığı bir toplum kesiminde de olsa kuşaktan kuşağa aktarılıyor.
Pazar günü böyle duygularla Ata Demirer'in yazdığı, Hakan Algül'ün yönettiği Berlin Kaplanı'nı izledim. Öykü bu kez Ata Demirer'in canlandırdığı Alamanyalı Türk boksör Ayhan Kaplan üzerine kurulmuş.
Ayhan Kaplan'ın kişilik özellikleri Eyvah Eyvah filmlerindeki Trakyalı klarnetçi Hüseyin ile hemen hemen aynı. Ayhan da saf ama temiz, duygularını kaybetmemiş biri. Yine bekar, yine canla başla yaptığı işi en iyi şekilde yapmaya çalışan küçük ama sevimli bir insan.
Öykünün birinci bölümü Almanya'da geçiyor ve daha iyi kotarılan sahneler bu sahneler. Türkiye'de geçen ikinci bölümü ise daha özensiz. Hele de son on beş dakikası aceleye getirilmiş. Çok iyi olabilecek bir final biraz ucuz esprilere kurban edilmiş. Bu aksaklıklar ise kanımca öykünün derinliğe izin vermemesinden kaynaklanıyor.
Ata Demirer oyunculuk açısından Berlin Kaplanı'nda daha zor bir işe kalkışmış. Zaman zaman şivesi Trakyalı klarnetçi Hüseyin'e kaysa da başarılı bir tipleme yaptığını söyleyebilirim. Filmdeki espriler de kahkahalar attırmıyor ama filmi neşeyle izlemenize yol açıyor. Zaten daha fazlası filmin ruhuna zarar verirmiş.
Berlin Kaplanı ailece izleyebileceğiniz, keyifli bir doksan dakika geçirebileceğiniz bir tür ve Türk filmi. Ata Demirer severler ise asla kaçırmasın. Türk sinemasının böyle çoluk çocuk, torun, tosun tombalak izlenebilecek gişe filmlerine ihtiyacı var. Böyle filmler yapılsın ki insanlara evlerinin dışında sosyalleşebilecekleri fırsatlar yaratalım.
Çekirgelik
"Umutsuzluk kaybetmenize neden olur." Schafer
Ali Atıf Bir/Akşam