İstanbul şaheserlerinin yapıştırıcı harçları KUDEB laboratvuarlarında analiz ediyor
İstanbul şaheserlerinin yapıştırıcı harçları KUDEB laboratuvarlarında analiz edilerek orijinaline uygun tariflerle yeniden hazırlanıyor
İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restorasyon çalışmaları yürütülen, "İstanbul şaheserleri"nin yapıştırıcı harçları, il özel idarelerinin, 'Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları' (KUDEB) laboratuvarlarında analiz edilerek orijinaline uygun tariflerle yeniden hazırlanıyor.
İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürü İbrahim Özekinci, AA muhabirine, yürüttükleri restorasyon programları kapsamında bulunan 10 cami ve genel olarak yapılan restorasyon çalışmaları hakkında bilgi verdi.
Özekinci, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak son dönemde büyük bir restorasyon hamlesi başlattıklarını ve bu çalışmaların kurumun sahip oldugu gayrimenkuller üzerinden gittiğini belirtti.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün envanterlerinin çok çeşitli olduğunu ifade eden Özekinci, bunların içinde cami, mektep, medrese, darüşşifa gibi akla gelebilecek her türden vakıf eseri bulunduğunu söyledi.
Özekinci, yapılan restorasyon çalışmaları için kaynak sıkıntıları da olmadığını belirterek "45 milyon TL'lik bir bütçemiz var. Ama bu yıl hepsini harcamamız çok zor. Restorasyon işi, ince ince imalat isteyen bir iş. O kadar
imalat yapmak zaman meselesi. Amacımız Fatih, Süleymaniye, Pertevniyal Valide Sultan Camileri gibi, büyük ve nadide eserlerimizi bu yıl sonuna kadar hem İstanbul halkımıza hem cemaatimize hem de tüm dünyadan gelecek ziyaretçilerimize açmaktır" dedi.
-"RESTORE ET, İŞLET, DEVRET"-
Özekinci, restorasyonu yapılan eserler için bütçenin kendi öz kaynaklarından oluştuğunu belirterek, daha çok akar niteliğinde olup kaynakların yetmediği vakıf mallarında ise farklı bir yöntem kullanıldığını ifade etti.
Akar malları kapsamına giren, daha çok gelir getirici olan, han, otel, hamam gibi eserlerde "restore et, işlet, devret" yöntemini hizmet ve hayır işleri kapsamında restore edilen cami, medrese, kütüphane gibi eserlerde ise
kendi öz kaynaklarını kullandıklarını belirten Özekinci, şöyle devam etti:
"Mesela Akaretler Sıra evleri. Burası Osmanlı döneminin ilk toplu konutudur. Bize geldiğinde virane bir haldeydi. 'Restore et, işlet, devret' yöntemiyle restorasyon çalışmaları kapsamına alındı ve şu anda Boğaz'a nazır, Boğaz'ın gerdanlığı gibi yerinde duruyor. Bu yapı turizme de müthiş bir katkı sağladı. Onun dışında bizim 4'üncü Vakıf Hanı diye bahsettiğimiz Eminönü'nde de bir hanımız var. Burası da aynı şekilde 'restore et, işlet, devret' yöntemiyle ihale edildi ve 5 yıldızlı bir otel oldu. Bunun dışında tam Ayasofya ile Sultan Ahmet Camisi'nin arasında muhteşem bir hamam vardır, muhteşem bir yapı. Eskiden içerisinde kötü uygulamalar olmuş. Halı satılmış, bunun gibi şeyler yapılmış.
Burası da 'Haseki Hürrem Sultan Hamamı'dır. Gerçekten bir şaheser. Bu da aynı yöntemle ihale edildi ve restorasyonu devam ediyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü envanterinde çok çeşitli eski eserler var. Bunların içerisinde hayır amaçlı kullanılan camileri biz restore ediyoruz. Ama akar niteliğinde diyebileceğimiz, aynı zamanda kurumsal gelir getirebilecek nitelikte olan hamam, otel gibi eserlere de 'restore et, işlet, devret' yöntemiyle el atmış bulunuyoruz."
-TARİHİ SEBİLLER ASIL FONKSİYONLARINA DÖNÜYOR-
Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden olan tarihi sebillerin, büfe olarak kullanılmasının plan kanunu kapsamında olduğunu belirten Özekinci, "Bu eserlere geçmiş yıllarda bu şekilde bir fonksiyon verilmiş. Ama bu konular gerçekten önemli. Sebiller de Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri ve sebil geleneği de bize has bir olay, güzel bir örnek" dedi.
Amacı dışında kullanımların eserin mimari yapısına zarar verebileceğini vurgulayan Özekinci, tarihi dokusu bulunan bir yapıda, konunun daha kapsamlı düşünülmesi gerektiğini dile getirdi.
Özekinci, son dönemlerde kurul kararları kapsamında, sebillerin onarım işlerinin gelmeye başladığını vurgulayarak, restorasyon çalışmaları biten eserlerin sadece sebil fonksiyonu görecek şekilde kullanılmasına izin vereceklerini söyledi.
Özekinci, "Kurul kararlarını uygulamaya koyuyoruz. Restorasyonu yapılan sebillerde yanlış uygulamalara izin verilmeyecek. Sadece sebil fonksiyonuna uygun su ve meşrubat gibi şeylerin satışına izin verilerek, büfe formatından çıkarılacaktır" şeklinde konuştu.
Restorasyon bitiminden sonra sebillerin tamamen boşaltılacağını ifade eden Özekinci, "Restorasyon sırasında kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulları tarafından sebillere, sebil fonksiyonunun verilmesi öngörülüyor. Bu da bizim idare olarak elimizi son derece güçlendiren bir unsur oluyor" dedi.
-PROJENİN ORTAYA ÇIKIŞI-
"Bir eserin, restorasyona geçilmeden önceki en önemli unsuru projelerin hazırlanmasıdır" diyen Özekinci, öncelikle sanat tarihçileri tarafından eserle ilgili olarak her türlü araştırmanın yapıldığını ifade etti.
Özekinci, ortaya çıkan veriler ışığında uzmanların projeleri hazırladığını, eserin geçirdiği dönemsel müdahaleler, eserin orijinal hali, daha sonra yapılan eklentilerle ilgil tüm araştırmaların yapılıp rölövesinin hazırlanması sonucunda restorasyon çalışmalarının başladığını kaydetti.
Ortaya çıkan projelerin, öncelikle 'Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu' tarafından onaylandığını hatırlatan Özekinci, "Restorasyon projesi onaylandıktan sonra, sıra uygulama aşamasına geliyor. İşte buralarda eski eser özgünlüğü kayboluyor mu derseniz, bu aşama çok sıkı ve son derece titiz kontrolden geçiyor" diye konuştu.
Özekinci şöyle devam etti:
"Şu anda Süleymaniye ve diğer restorasyonda olan camiler üzerinden gidersek, buralarda kurul kararında ne yapılacağı söyleniyor. Çalışmalar kendi uzman kadromuz tarafından da kontrol ediliyor. Konunun uzmanlarından oluşan bilim kurullarımız var. Bizim de en büyük güç kaynağımız budur. Bilim Kurulu uzmanları yapılacak her işi birebir yerinden kontrol ediyor. 'KUDEB' de kurulduktan sonra biz buradan çok fazla istifade etmeye başladık. Bahsettiğimiz harçlar için eserden örnek alınıyor. Yani orijinal eserin malzemeleri 'KUDEB' laboratuvarlarına gönderilerek en ince ayrıntısına kadar inceleniyor. Mesela harcın içinde ne kadar saman kullanılmış, kiremit tozu, mermer ne kadar kullanılmış, kıtık diye bahsedilen malzemeler var bunlardan hangi oranda kullanılmış gibi özgün malzemelerin tüm tahlilleri yapılıyor. Daha sonra kullanılacak harcın tarifi laboratuvarlarından geliyor. Son olarak da uygulamaya bu şekilde geçiyoruz. Bunlar hem bizim kontrolörlerimiz tarafından, bilim dünyasından restorasyon konusunda uzman hocalar eşliğinde yapılıyor."
-"ESER OKUNACAK KADAR ORİJİNAL OLMALIDIR"
"Restorasyon çalışmalarında, eserin belge niteliğini ortadan kaldırmadan çalışmalar yapılmalı. Eser okunacak kadar orijinal olmalıdır" diyen Özekinci, iklim şartlarını da göz önünde bulundurarak çalıştıklarını ve restorasyonun bitiş süresinin bu nedenle uzayabileceğini söyledi.
Restorasyon çalışmalarının uzaması konusunda kamuoyunun aklına yanlış soruların da gelebileceğini kaydeden Özekinci, "Halkımız bu konuda son derece müsterih olsun. Belki 'bu eserlerin restorasyonu uzun sürmüyor mu?' konusu da akla gelebilir. İşte bu işçilikler ve uygulamalardan dolayı zaman uzayabiliyor" dedi.
Özekinci şöyle devam etti:
"Restorasyon sırasında bilim kurullarımız tarafından işlemler ilerledikçe nasıl müdahaleler yapılacağı ortaya çıkıyor. Yani biz, bir esere iskele kurmadan, orada gerekli kazı çalışmalarını yapmadan, oraya ne
yapabileceğimizi bilmiyoruz. Bu yüzden ilk ihaleye çıktığınız bütçeyi yeterli buluyorsunuz. Çünkü restorasyon sırasında ortaya yeni müdahaleler çıkıyor. İşte o zaman ikinci bir ihale sürecine giriyorsunuz. Özellikle Süleymaniye, Fatih gibi eserler büyük ölçeklidir. Bunları tek bir ihale ile bitirmek de mümkün değil. Ortalama olarak Süleymaniye'ye 50 milyon TL bir bütçe gerekebilir. İhaleyi alan firmaların bu işlerde uzmanlaşmış olması gerekiyor. Bu firmaların 'eski eser iş bitirme belgeleri' gibi, kendilerini ispat edici hazırlıkları da olmalıdır."
-ESERLERİN İBADETE KAPATILMASININ TEK SEBEBİ GÜVENLİK-
Restorasyon çalışmaları esnasında, camilerin sadece güvenlik sebebiyle ibadete kapatıldığını söyleyen Özekinci,"Bu karar bile alınırken bilim kurullarına danışarak, güvenli ya da güvensiz olduğunu anlıyoruz. Biz tek başımıza kararlar almıyoruz" diye konuştu.
Özekinci, "Cemaatimizin ibadet edeceği yerler var. Cemaatimiz bu konuda biraz sabırlı olacak" diyerek restorasyon işlemini yaparken en tepeden başlanıp, halısının döşenmesiyle camiden ayrılacaklarını ifade etti.
Camilerin korunması konusuna da değinen Özekinci, "Daha önce bu işler, insanların vicdanına bırakılmış durumdaydı. Ama son dönemlerde korumacılık dışında toplumsal bir bilinç oluştu ve şu anda bizim en büyük güvencemiz budur" dedi.
Özekinci şöyle devam etti:
"Biz müftülüklerle görüşmeler yapıyoruz. Camilerin mülkiyeti bize ait ama bundan sonra kullanma hakkı Diyanet İşlerinde oluyor. Dolayısıyla onlar tarafından koruma ve güvenlik tedbirlerinin sağlanması lazım. Kamera
sistemleriyle otomatik yangın söndürmelerle bilgisayar sistemleriyle kısacası camileri alt yapıyı oluşturmuş şekilde teslim ediyoruz. Bundan sonrası da biraz kullanıcıya kalmış bir şey. Bizim müftülüklerle yaptığımız görüşmeler sonucunda müftülük çalışanlarına, izin almadan esere herhangi bir müdahalede bulunulduğu zaman, yasaya aykırılık teşkil edeceği, bunun sonucunda da ağır cezaların olacağı bilinci aşılandı."
AA