İstanbul'da kentsel dönüşüm 1956'da başladı!
Mimar ve akademisyen Doğan Hasol, 1910 ile 2000 yılları arasında inşa edile yapıları ‘20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı’ kitabında anlattı. Milli mimariden vazgeçildiğini söyleyen Hasol, Türk milli üslubunun doğduğunu belirtti.
Savaşlar parçaladı, mimarlar bir araya getirdi; düzenledi veya yeniden yaptı… Dünya biri soğuk, ikisi sıcak çok büyük savaşlar gördü. Devletlerin başına geçenler, geçmişten aldıkları ilhamla ahşap binalar, taş köprüler, işlemeli konaklar, çelik konstrüksiyonlar inşa etti. Her toplum kendi simgesini oluşturmak istedi. Ekonomik buhranlar ve sosyal hareketlerin etkisiyle de geçen yüzyılın anahtar kelimesi ‘değişim’ oldu. Fakat en önemlisi bu gelişmeler hiç kuşkusuz mimariye yansıdı, yansıyor...
Kitaptaki ilk bölüm, birinci ulusalcı mimarlık dönemi. Bu, 1910’dan 1930’lara kadar sürüyor. Hasol, mimarların o yıllarda klasik Türk mimarlığını dirilterek, yeni Türk milli üslubunun doğduğunu belirtiyor. Selçuklu, Osmanlı ve İslam mimarlık anlayışından örnek alınan geniş saçaklar, çini kaplamalar, kubbe ve sivri kemerlerle iç-dış düzenlemeler dönemin öne çıkanları arasında. ‘milli mimari rönesansı’ olarak da tabir edilen Cumhuriyet’in bu ilk yıllarında mimari alanda yaşanan değişim daha çok kamu binalarında gerçekleşiyor. Akımın öncüleri Mimar Kemaleddin ile Vedat Bey. Önemli eserler: V. Mehmet Türbesi, Ankara TCDD merkez binası, Sirkeci Posta ve Telgraf Nezareti binası.
Doğan Hasol, kitabında ‘modern mimarlık’ anlayışının yabancı mimarların Türkiye’ye gelişiyle başladığını ancak asıl uygulamanın 30’larda Türk mimarların atılımıyla gerçekleştiğini aktarıyor. Bu doğrultuda Şubat 1932’de Ankara başta olmak üzere 14 il merkezinde açılan halk evi modern bir üslupla inşa ediliyor. Ayrıca 1927’de Türk Mimarlar Cemiyeti, 1934’te ise Türk Yüksek Mimarlar Birliği oluşturuluyor. Dönemin öne çıkan mimarları ve yapıları arasında Zühtü Başar’ın Eminönü’ndeki Kurukahveci Mehmet Efendi Ticarethanesi ve Seyfi Arkan’ın Çankaya’daki Hariciye Köşkü ile Florya Deniz Köşkü bulunuyor.
İkinci ulusalcı mimarlık 40’lı yıllarda başlıyor. İlkindeki gibi dinsel yapılardan alınan öğelerle değil, geçmişteki sivil yapılardakinden yararlanılarak daha sadece bir biçimde uygulanıyor. Hasol “Özü biçim aktarmaya dayanırken, simetriye, eksenel kitle ve plan düzenlemelerine önem veren bu deneme 50’lerin başına kadar sürüyor. Ancak çağdaş mimarlık anlayışına ayak uyduramayarak sona ermiştir” sözleriyle bu yılları özetliyor. Sözkonusu dönem için öne çıkan yapılar arasında mimari tasarımını Sedad Hakı Eldem ve Emin Onat’ın yaptığı İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi ile Paul Bonatz’ın Ankara Opera Binası var.
KENTSEL DÖNÜŞÜM 1956’DA BAŞLADI
İkinci Dünya Savaşı bitince dünyaya yeni bir düzen hakim oluyor. Türkiye’de mimaride evrensel üslup belirleniyor. Batı’yla ortak projeler yürütülüyor. 50’ler Türkiye’de mimarlık tarihine ‘modernizm/uluslararası’ üslup diye geçiyor. Dönemin başbakanı Adnan Menderes’in emriyle 1956’dan itibaren İstanbul’da kentsel dönüşüme yönelik imar hareketi başlatılıyor. Hasol, ancak buna Mimarlar Odası’nın ‘hesapsız-kitapsız yapılıyor’ gerekçesiyle karşı çıktığını belirtiyor. Sedad Hakkı Eldem ve Emin Onat’ın İstanbul Adliye Sarayı, Nevzat Erol’un İstanbul Belediye Sarayı ve Muhteşem Giray ile Affam Kırımlı’nın Balıkesir Kervansaray Oteli bu dönemdeki mimari gelişmeler arasında sayılıyor.
TOPLU KONUTA YÖNELİŞLER
Uluslararası üslubun getirdiği katılık nedeniyle modern mimarlık anlayışına karşı tepkiler 60’ların ortalarında başlıyor. Türkiye’de mimari dergiler bu dönemde yaygınlaşıyor. Yapılarda katı rasyonalizmden uzaklaşılıyor, geometrik pürizm öne çıkıyor. Fakat yeterli malzeme olmadığından ve teknolojik olanakların henüz gelişmemesi nedeniyle çağdaş mimarlık anlayışı yakalanamıyor. 60’lar, 70’ler Hasol tarafından ‘tekdüzeliğe karşı arayışlar’ olarak tanımlanıyor. O yıllarda toplu konuta yönelik girişimler başlatılıyor. Yükseköğretim ve sağlık kurumlarıyla sanayi tesisleri açılıyor. Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler’in İstanbul Manifaturacılar Çarşısı dönemin en bilindik mimari çalışması.
MAHALLELERDEN SİTELERE GEÇİŞ
Kitapta 1980 ile 2000’li yıllar arası ‘küreselleşme ve liberalizm etkileri’ başlığıyla sunuluyor. Doğan Hasol bu dönemi anlatırken “Popülist politik ödünlerle sık sık çıkarılan imar ve gecekondu afları bu yıllarda etkili oldu. Gecekondulaşma kaçak yapılanmayı doğurdu” diyerek sitem ediyor. 90’larda yeni malzeme olanağının artmasına ve teknolojik gelişmelere dikkat çeken Hasol, çeliğin iyi bir şekilde kullanıldığı yapılar arasında Ankara Golf Kulübü, Fenerbahçe Orduevi ve Bilkent Üniversitesi’ni gösteriyor. 2000’lerde de yeni otellerin, tatil köylerinin kurulmasına dikkat çekerek geleneksel mahalle düzeninin parçalandığını ve yerini sitelerin aldığını söylüyor.
Karar