Kamusal sanat adına insanlık anıtı yapılır mı
Kars'taki İnsanlık Anıtı'nın yıkım çalışmaları bitmek üzere. Bir süre sonra İnsanlık Anıtı özelindeki tartışma da bitecek, ama daha genel plarak kamusal sanat üzerine bir tartışma yapmak gerekiyor...
Kars'taki İnsanlık Anıtı'nın yıkım çalışmaları bitmek üzere. Bir süre sonra İnsanlık Anıtı özelindeki tartışma da bitecek, ama daha genel plarak kamusal sanat üzerine bir tartışma yapmak gerekiyor. çünkü bu konu Türkiye'de sürekli gündeme geliyor ve siyasetin kısırdöngüsü içinde ideolojik polemiklerin malzemesi oluyor. Daha önce de, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek'in yine Kars'taki heykeli yapan sanatçının bir başka yapıtı üzerine yaptığı kaba değerlendirmeden, İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın İstanbul'da devasa bir semazen heykeli dikme fikrine kadar, değişik yer ve zamanda heykel tartışmaları yapıldı. Bir belediye başkanının diktirdiği heykeli daha sonra gelen başka bir belediye başkanı yerinden kaldırabiliyor. Meydanlara' yerleştirilmek üzere heykel sipariş edenler muhtemelen şehre estetik bir görünüm vermek üzere böyle projeleri yürürlüğe koyuyorlar ve bu projelerin hiçbir safhasında yerel halkın görüşüne başvurmuyorlar. Heykelleri yıkanlar da çoğunlukla halkın taleplerini gözeterek bu edimi gerçekleştirdiklerini söyleseler de, halk burada soyut bir meşruluk kavramı olmaktan öteye gitmiyor. Öyleyse konunun öncelikle kamusallık üzerinden ele alınması gerekiyor.
Sanat kutsal değildir!
Heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından Kars'ta yapılan İnsanlık Anıtı aslında zemininde birçok siyasal çelişki barındırmasına rağmen oldukça öznel bir yorumla gündeme geldi. Başbakan'ın 'ucube' sıfatını yakıştırdığı anıt için, daha önce yapım izni veren Koruma Kurulu tarafından SİT alanı üzerinde olduğu gerekçesiyle yıkım kararı alındı. Anıt üzerindeki siyasal spekülasyonları bir yana bırakırsak bu karar bile başlı başına bir kafa karışıklığına işaret ediyor. Anıt oldukça öznel bir estetik yargı nedeniyle mi yıkıma mahkum edildi, yoksa SİT alanı üzerine inşa edildiği için mi Anıt 'ucube' değil de, 'görkemli' olsaydı yine yıkımı istenir miydi Ya da şehrin uygun başka bir yerine taşınır mıydı Heykelin yıkılması karan karşısında açık bir tavır sergileyemediği için kendisini eleştirenlere karşı Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, 'Heykelin yıkılmasını önlemek yerine, bakanı yıkmaya kalkmasalardı belki şimdi başka bir noktada olabilirdik' derken, böyle bir orta yol bulunabileceğini mi ima ediyordu
Görünen o ki, sanat yapıtının siyasal egemenliğin yeniden kurulan sembolik düzeni içinde feda edilen bir unsur olmanın ötesine yine gidemedi. Nitekim Batı'da bugün sivil iradenin ifade bulduğu kamusal sanat yapıtları, tarihte hep siyasi egemenliğin mesajını halka iletme görevini üstlenmişlerdir. Türkiye'de de, kamusal mekanlar ve kamusal sanat yapıtları iktidarın ideolojik aygıtı olma görevini hep üstlenmiştir. Bunun en açık örnekleri şehir meydanlarındaki resmi ideolojisinin mesajlarını iletmek üzere dikilen anıtlardır.
Öyleyse, kültürel kimliğin yansıma bulduğu en önemli mekan olan kamusal alanın tartışma konusu edildiği Türkiye'de, sanatın kamusal niteliği üzerine düşünmek ve toplumsal değerler bağlamında bu durumu incelemek, kimliğini tanımlama kaygılan taşıyan bir toplumun ivedi meselelerinden biri olmalıdır. Sanayileşme sonrası şehir planlamasında ortaya çıkan farklı yaklaşımlarda kamusal mekanlann göz ardı edilmesi ve gereken önemin verilmemesiyle, tarihsel ve kültürel kimlikten uzak, görsel zenginliği olmayan kamusal alanlar ortaya çıktı. Bu bağlamda ortaya çıkan bireyin mekanla bütünleşmesi veya toplumsal kimliğin ifade edilmesi gibi sorunlar, çeşitli platformlarda tartışılarak yerel ve merkezi yönetimlerin geliştirdiği diyalog programlan ile çözülmeye çalışıldı. Kamusal sanat bu mekanlann düzenlenmesi ve halk ile olan iletişimin gerçekleşmesinde büyük bir rol üstlendi.
Ne var ki, kamusal alan kavramının Türkiye'deki kullanımı Batı ülkelerinden farklı bir anlam taşıdığı için kamusal sanat da Batı toplumlanndaki anlamından farklı bir işlevi yerine getirir olmuştur. Türkçede denildiğinde Batı'daki gibi halka ait değil, devlete ait olan ifade edilir. Mimar ve sanat tarihçisi Uğur Tanye-li'nin bir yerde dile getirdiği gibi: 'Kamusal alanı zihnimizde inşa edemediğimiz için, kamusal alanı tanımlayamadığımız için bugün ne otopark, ne park, ne meydan, ne de heykel yapabiliyoruz, önce heykeli yapalım sonra orası kamusal alan olsun' gibi bir anlayış var.
Kamusal sanatın, insanın yaşadığı şehir, onun kültürü ve sosyal yapısıyla kurduğu bağı güçlendirme görevi olması nedeniyle, diğer sanat yapıtlarından farklı bir yönü vardır. Bir galeride veya müzede sergilenen. yapıtın bulunduğu mekan veya izleyicisiyle tam bir uyum içinde olması gibi bir misyonu yokken, kamusal bir mekan için üretilen yapıtın organik bir bütünlüğün parçası olmak gibi bir yükümlülüğü vardır. Bu nedenle bu mekanlarda sergilenen yapıtların bulundukları mekan, toplum ve kültürel algı gibi faktörler göz önünde bulundurularak seçilmesi gerekir. Aksi halde her kamusal sanat yapıtının başına Kars'taki İnsanlık Anıtı'nın akıbeti gibi bir son gelebilir.
Nitekim, Batı'da da kamusal bir mekan için üretilen ancak halk tarafından benimsenmediği için kaldırılan örnekler yok değil. Richard Serra'nın 1981 yılında New York Federal Plaza önüne dikilen 'Eğilmiş Kavis' adlı heykeli, çevre binalarda çalışanlar tarafından görüşü ve geçişi engellediği gerekçesiyle şikayet edilmişti ve 1989 yılında Serra'nın direnişine rağmen yargı karanyla kaldınlmıştı. Sonrasında Serra sanatın demokratik olmadığını söyleyerek, kamusal mekanda sergilenen bir yapıtın halkın onayını almak zorunda olmadığı yönünde görüş bildirmiş ve bir tartışma başlatmıştı.
Önce kamusal alanı tanımlayalım
Bu tür tartışmalardan önce kamusal alanın ne olduğuna dair düşüncelerin henüz açıklığa kavuşamadığı ülkemizde ise kamusal sanata yönelik demokratik bir yaklaşımın nasıl olması gerektiği konusu belirsizliğini koruyacaktır. Kamusal alan devletin mi yoksa toplumun mu ağırlığının hissedildiği bir alandır Bir meydanın düzenlenmesi veya bir heykelin o meydana dikilmesinde halka ne kadar söz hakkı tanınabilir Bir yerel yöneticinin karanyla dikilen bir heykelin başka bir yöneticinin karanyla yıkıldığı bir şehrin halkına neden hiç söz düşmez ya da halkın sözü itibar görmez Mehmet Aksoy, heykelini başını kopanp, kollanm ayırarak yıksalar da, gelecekte tekrar yerine dikeceğini söylemiş. Peki, Aksoy bu ısrann meşruluk kaynağını nereden alıyor Velev ki, yıkma karan siyasi ve gayet öznel yargılara dayanıyor. Bir sanat yapıtını dokunul ¬maz ve kutsal yapan nedir Haftalardır, konuyla ilgili sanatçı ve yazarlar görüş bildiriyorlar, yıkımın vandallık ve dinsel fanatizmin bir örneği olduğunu söyleyip, siyasal bir polemik sürdürüyorlar. Oysa mevzunun estetik bir boyutu var ve kimse bunu tartışmıyor. Zamanında kentsel dönüşüm adına Mimar Sinan'ın onlarca eserinin yok edildiği bir ülkede bu sanat seviciliği ahlaki yönden oldukça sorun arz ediyor.
Bu süreçte sanırım en çok yıpratılan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay oldu. Ama onun bu krizi gerçekten iyi yönetemediği ortada. Bakan başından itibaren konuyla ilgili apolojetik bir tavır sergiledi ve sonuçta kimseyi memnun edemedi. Halbuki, konuyu baştan siyasetin dışında tutup, sanatın alanına çekseydi, hem kendisi bu kadar yıpranmaz hem de konuyu daha doğru bir tartışma ortamına taşımış olurdu.
Star/M. süreyya Su