23 / 12 / 2024

Kemal Küçükcan: Kentsel dönüşüme bütüncül yaklaşılmalı!

Kemal Küçükcan: Kentsel dönüşüme bütüncül yaklaşılmalı!

Müteahhit Kemal Küçükcan, ''Eski yerleşim alanlarıyla yeni yerleşim alanlarının kentsel dönüşüm projeleri; Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde, sorumluluğunda ve koordinasyonunda konuya bütüncül yaklaşılmalı''dedi.





Gaziantep’in tanınmış mimar ve müteahhitlerinden Kemal Küçükcan, yaklaşık 45 yıldır mesleğini başarılı bir çizgide devam ettiriyor. Küçükcan aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarına da sürekli destek olan, projeler üreten bir isim…


 


Sizi tanıyabilir miyiz efendim, kendinizi tanıtır mısınız ?


1945 yılı Gaziantep doğumluyum. İlkokulu Mehlika Alevli İlkokulu’nda, Ortaokulu Gaziantep Lisesi’nde, üniversiteyi İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık bölümünde okuyup, 1972 yılında bitirdim. Bitirdiğim gün Gaziantep’e geri döndüm.


Mesleğe ne zaman, nasıl başladınız?


Öğrenciliğim sırasında Özel bürolarda otel, apartman, fabrika ve çeşitli dekorasyon işleri yaparak mesleğe başladım sayılır. Okul bittikten sonra, 1972 yılında Gaziantep’te bulunan Bayındırlık Bakanlığı 9. Bölge Müdürlüğü yapım bölümünde ve proje bölümünde Baş Mimar olarak çalıştım. 7 ilin bağlı olduğu illerde (Hatay-  Adana  –Mersin – Gaziantep Kahramanmaraş- Şanlıurfa) devlet yatırımlarını gerçekleştirmek için görev yaptım. 1974’te Deniz Kuvvetleri İnşaat Emlak Bölümünde çalıştım. 1975 yılında Askerlik dönüşü, Bayındırlık Bakanlığından ve bu kuruma iş yapmış müteahhit arkadaşlardan gelen birlikte çalışma tekliflerine rağmen ben mimarlık yapmak ve proje çizerek mesleğe başlamak istedim. Proje çizerek para kazanmanın çok zor olduğunu ve meslekten taviz vermeden müşterinin her istediğini yapmaya çalışmak ve zaman zaman onları doğruya ikna etmenin güçlüklerini bile bile bu yönde mesleğe atılmayı daha doğru buldum ve Ali Veli İşhanı’nda kendi işyerimi açtım.




“ŞAHAP GÜNEYLİGİL’İ HEP ÖRNEK ALDIM”


Yaptığınız projeler hakkında bilgi verir misiniz?


İşyerimi açtıktan sonra ilk iş olarak, özel sektörde yapılanlarla ilgili durum tespit çalışmaları yaptım. Meslek büyüklerimiz neler yapmış, projelerini ve uygulamaları tek tek inceledim. Aynı arsalara ben projeler yapsam nasıl yapardım diye düşünerek, projeler yaptım. Araştırmalarım sonunda, çalışmalarından çok etkilendiğim, Sayın Meslek büyüğümüz, kendisini rahmet ve saygıyla her zaman andığım Şahap Güneyligil’i kendime örnek aldım. Mesleki birikimlerimle, fark yaratmak için birçok konuda projeler ve uygulamalar yapmaya çalıştım. İlimizde mesleğimizin gelişmesi ve toplumda mimarlığın etkin yer alması ve daha iyi anlaşılması için hep mücadele ettim. Bu şekilde mesleki hedeflerimi de gerçekleştireceğime inandım. 70’li yıllarda müteahhitlerle eski yerleşim alanlarında, dönüşüm projeleri yaptım. Münferit ve site halinde konut proje ve uygulamaları yaptım. Organize sanayide çeşitli fabrika binaları, Çeşitli illerde banka binaları ve dekorasyonlarının yapılması, bu bankalar arasında Yapı Kredi, Anadolu Bank, Emlak Bank ve İktisat Bankalarını sayabiliriz. İlimizde çeşitli kurumların proje ve inşaatlarına imza attım. Gatem’de Fıstıkçılar Sitesi ve İnşaat Malzemecileri Siteleri gibi toplu işyeri siteleri proje ve inşaatlarını yaptım. Yazlık site proje ve inşaatlarını yaptım. Birçok yerde, özel yapı ortaklığı projeleri ve inşaatları, Özel taahhüt ve satılık binalarının, müteahhitliğinin yapılması, Oğuzeli Kilis Yolu’nda, Kentsel Tasarım Planlaması düşünülerek, Uydu Şehir projesi hazırlanması benim uyguladığım projelerden bazılarıdır.


“ŞEHİRLER, VATANDAŞLARA BIRAKILMAYACAK KADAR ÖNEMLİDİR”


Ne gibi sorunlarınız vardı, neleri başardınız?


yüzyılın başlarında betonarme binaların ön plana çıkması ve bu binaların yapımı sırasında mimarlık ve mühendislik disiplinlerinin sınırlarının toplum tarafından tam algılanamamış olması bu dönemlerde her iki meslek grubu için de uygulama karmaşasını beraberinde getirmekteydi. Mimarlar “mühendis bey” diye çağırılırken, mühendis arkadaşlar da tasarım projelerine imza atabiliyorlardı.

Halk, mühendis ile mimar arasındaki farkı bilemiyor, mühendis–mimar ünvanı da hepten kafaları karıştırıyordu. Bu karmaşayı ortadan kaldırabilmek için, her iki meslek grubu anlaşarak, meslek odalarımızı ve yetkilerimizi ayırdık.


Mesela, o dönemde mesleğimizi uygulayabileceğimiz, verimli projeleri yapabileceğimiz imarlı arsalar bulunmamaktaydı. Çoğu zaman eski hatta tarihi niteliği olabilecek binalar yıkılarak birkaç parselin birleştirilmesi ile yeni binalar yapılmaya çalışılmaktaydı. İlimizin nüfusu artıyor, ama ihtiyacı karşılayacak yeterli imar alanları açılmıyordu. Vatandaş, yasal olmayan bir şekilde yönlendirilerek, arazisini, bağını, tarlasını krokilerle yol ve parseller şeklinde bölüyor, hisse oranında tapu veriliyordu. Halk ta, krokide gösterilen yere tapulu malım diye, kaçak binalar yapıyordu. Bunun bir sonucu olarak 10 dönüm arazi 100 hisseli hale gelebiliyordu. Miras yoluyla bu hisseler daha çoğalıyordu. Yapılan bu evler de, hukuken ortak mülk haline gelmekteydi. Bu şekilde, sorunlu yerleşim alanları hızla çoğalıyor, ilerde kent için büyük bir sorun yaratacağı bilinmesine rağmen hızla devam ediliyordu. Meslektaşlarımız ise küçük arsalara kaçak bina projesi yapmak zorunda kalıyor, birçoğunu da kalıpçı ve duvarcılar ceplerinde taşıdıkları projeleri uygulayarak kendileri yapıyordu. Maalesef yetkililer, bir an önce imar alanları açarak ihtiyacı karşılamaları gerekirken, yasal olmayan bu yerleşim alanlarına özellikle de seçim zamanlarında yollarına asfalt, binalara da elektrik, su gibi hizmetler götürerek adeta teşvik ediliyorlardı. Başka illerde olmayan bu uygulama, kentimiz içinde halen çözülemeyen sorun olarak devam etmektedir. Bu durum bana yıllar öncenin tanınmış Fransız mimarı Le Corbusier’in “Şehirler vatandaşlara bırakılmayacak kadar önemlidir” sözünü hatırlatmaktadır.


1975 – 1980 ‘li yıllarda, ülkenin durumu (ekonomik, sosyal, siyasi) inşaat sektörünü de olumsuz etkiliyordu. Enflasyon, devalüasyon,malzeme temininde güçlük ve inşaat süresinin uzun olması, inşaat işlerinde büyük sorun yaratıyordu. Yeterli sermayesi olmayan müteahhitler, iflas etmek durumunda kalıyorlardı. Proje yapan meslektaşlar; yeterince yapacak proje işi bulamıyordu. Yap-sat yapan meslektaşlar; arsa azlığından dolayı, arsa yüzdelerini fazla vererek, işi alıyor, fiyat artışlarıyla baş edemeyip, taahhütlerini yerine getirmekte güçlük çekiyorlardı. İnşaatı yarım bırakanlar da oluyordu. Devlet işi yapan meslektaşlarımız; yüksek kırımlarla iş almak zorunda kalıyordu. Ve fiyat artışlarından dolayı, onlarda taahhütlerini yerine getirmekte zorlanıyorlardı. Bu durum, müteahhitlere karşı toplumda güvensiz bir ortam oluşmasına neden oluyordu. Oysa halkın, yeni konutlara talebi vardı.




“ÖZEL YAPI ORTAKLIĞI BİR ÇÖZÜM YOLUYDU”


Özel yapı ortaklığına o dönem mi başladınız?


1978 yılında, inşaat sektöründe %300’e varan fiyat artışı olmuş, birçok müteahhit taahhüdünü yerine getirememiş, birçok inşaat durmuştu. Bende bu dönemde, ilimizin ticari kalbi olan Pazaryeri’nde Yapı Kredi Bankası İnşaatını tüm olumsuz şartlara rağmen, hızla bitirmeye çalışıyordum. Bu durum bazı insanların dikkatini çekmiş olacak ki daire sahibi olmak isteyen birçok esnaf, kendilerine daire yapmamı istiyorlardı. Bu günkü şartlarda, en az 2 yıl süren inşaatı yapmak çok zordu. İşlerini yarım bırakmak zorunda kalan meslektaşlarımın durumuna düşmek istemediğimi ilettim onlara. Bunun üzerine ‘biz nasıl daire sahibi olacağız, bize yol göster’ dediler. Bende hem daire alacakların, hem de meslektaşlarımın bu ortamda zarar görmeyeceği bir çözüm yolu buldum. Bu çözüm yolu “ÖZEL YAPI ORTAKLIĞI” idi. Birçok avantajı olan bu sistem, hem mal sahipleri hem de meslektaşlar tarafından oldukça rağbet gördü. Arsa sahibi aynı zamanda inşaatın da sahibi olurken, meslektaşlar da (mimar- mühendis) hem koordinasyon görevini yapıyor hem de teknik hizmet vererek inşaatı yaparak daha kaliteli işler ortaya çıkacaktı. Ortaklar inşaata başlamadan, komşularını da seçebilecekti. (halk arasında da denildiği gibi ‘ev alma komşu al’) Ayrıca meslektaşlara da, sermaye olmadan iş yapabilme imkanı kazanmış olacaktı.


Serbest çalışmak istediğini daha önceden bildiğim Mimar Metin Özgül’e bu projemi anlattım. O da 9.bölgeden ayrıldı. Birlikte işe başladık. Talep eden kişileri bir araya getirip, uygulamaya başladık. Taraflar arasında istenen güven ortamı yaratılmıştı. Bunun üzerine talepler daha da artmaya başladı, bu talepler doğrultusunda kişileri gruplar haline getiriyorduk. Ayrıca çeşitli meslek kuruluşlarını da kendi aralarında koordine ederek, özel yapı ortaklığı ile birçok binalar yaptık.


Mesleğe ve meslektaşlarımıza büyük katkı sağlayacağına inandığım bu özel yapı ortaklığının, yaratılan bu güven ortamı içerisinde daha da geliştirileceğini düşünüyordum. Maalesef, bu sistemin, daha çok yetkin olmayan kişiler tarafından kullanılarak, çeşitli suistimaller yapıldığını duyup, üzüldüm doğrusu…


Kemal bey, o günlerden bu güne kadar sektörde neler değişti?


Elbette, dünyada ekonomik ve teknolojik şartlar sürekli değişiyor, bu durumun bizim ülkemizde de yansımaları görülüyor. Ancak zihniyetler değişmeyince yine birçok konuda farklı sorunlarla boğuşuyoruz. Konulara bilimsel yaklaşım göstermediğimiz için, yaşam kalitesini arttıracak kentleri yine oluşturamıyoruz. Rant ekonomisi her şeyin önüne geçmiş durumda. Bizim görevimiz, yaşanabilir mekan ve çevreler oluşturmak. Eğitim, kültür, üretim ve toplumsal sorunlara doğru bakış açısıyla çözüm bulunabilir.


Meslektaşlar arasındaki ilişkiler nasıl cereyan ederdi?


Bizler, mesleğimiz gereği, toplumsal ve sosyal olaylara insan odaklı yaklaşmamız gerektiğinden, ilişkilerimizde topluma örnek olmaya çalışırdık. Ancak kentlerin kozmopolit hale gelmesi, göç ve nüfus artışları, ekonomik ve sosyal şartlar bireyleri yalnızlaştırıyor. Bunun da her düzeyde insan ilişkilerin gelişmesine, engel teşkil ettiğini söylemeliyim.


Siz, önemli tecrübeler edinmiş bir isim olarak, Gaziantep’in yapılaşmasını nasıl buluyorsunuz?


Maalesef kötü buluyorum. Yıllarca önceden imar plansız ve yasal olmayan şekilde oluşan semtlere çözüm halen kente katkı sağlayacak şekilde getirilemedi. Kentsel dönüşüm yasaları istenen çözümü getirecek güçte olmasına rağmen, rant dönüşümlerine öncelik verilmesi, yeni yanlışların ve mevcut sorunların devam etmesine sebep olmaktadır.


Kenti yönetenlerin; nüfus artışına paralel imar alanları açmakta çok geç kalınması, çözümleri geciktirmektedir. İmar planlarında DOP hesaplarının yasal ölçekte ve amaca uygun yapılmaması. DOP’un fazla istenerek, alınan arsalarında, kamu hizmetinden çok Belediyelerin arsa satışına yol açmakta, arsa fiyatları da otomatik olarak yükselmektedir. Ayrıca meskun bölgelerde emsal artışları yaparak öngörülen nüfusu artırmaktadır. Bu da meskun bölgelerde büyük sorun yaratmaktadır. İmar Planları Kentsel Tasarım düşünülerek, büyük adalar şeklinde yapılması hem DOP miktarını yasal çerçevede çözecek, hem de ilimizdeki meslektaşlarımızın ada ölçeğinde tasarımlarla daha güzel yerleşim alanları yapma imkanı bulacaktır. İmar palanları 18 uygulamasıyla hızlı bir şekilde hizmete sunulmalıdır. Örneğin, Şehitkamil Belediyesi’nin İbrahimli 2 uygulaması gibi…


 


STK’larda ne gibi görevleriniz var. Bu alanda neler yapıyorsunuz?


Şunu peşinen ifade etmeliyim ki, mimarın topluma yol gösterici öncü bir görevi vardır. Bunun içinde toplumla iç içe olmak gerekir. Bir insan hangi yaşta ve görevde olursa olsun içinde yaşadığı topluma karşı sorumlulukları vardır. Bu bilinçle hem mesleki hem toplumsal gelişimin yerel ulusal ve küresel ölçekte takip edilmesi gerekir. Bu düşünceden hareketle yerel – ulusal ve uluslararası dernek, federasyon, konfederasyon, vakıf, siyasi partilerde kurucu ve yönetici olarak görev aldım, halen de üyeliklerim devam etmektedir. Bu konuda tecrübelerim ve birikimlerimle, ilimizde STK’ların gelişmesi için gayret etmekteyim. Ve bunun içinde, İlimizde pek çok sivil toplum kuruluşlarına, (Müzik , Resim , Edebiyat , Her Türlü Eğitsel ve Sanatsal Dernekler gibi…) toplantı alanları, çalışma atölyeleri ve çeşitli destekler vermekteyim. Ayrıca Gaziantep Kent Konseyi üyesiyim. 2008 – 2013 döneminde de Eğitim Çalışma Grubu’nda ilimizin eğitim sorunlarıyla ilgili önemli çalışmalar yaparak, mevcut durumu inceleyerek, sorunları ve çözüm önerilerini raporlar ve etkinlikler şeklinde sunduk. Bu vesileyle, Çalışma Grubundaki arkadaşlarıma, özverili çalışmaları ve ilimiz eğitimine yaptıkları katkılar için teşekkür ediyorum. Başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere, vatandaşların da halkın meclisi olan Kent Konseyi’ne katılıp, kent sorunlarının çözümünde katkı sağlaması gerektiği düşüncesindeyim.


“KENTSEL DÖNÜŞÜME BÜTÜNCÜL YAKLAŞILMALI”


Gaziantep’in en önemli sorunu nedir?


Kentin birçok sorunu olmakla birlikte, en başta eğitim, trafik, iç göç ve Suriyeliler meselesi var. Suriyelilerin ilimize her türlü adaptasyonu sağlıklı bir şekilde yapılmadığı takdirde, ilerde çok büyük ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi sorunlar yaşanacak, ondan sonra da çözüm bulmak çok daha zorlaşacaktır. Halkın huzuru ve yaşam kalitesi bozulacak, kentten kaçış başlayacaktır. Eski yerleşim alanlarıyla yeni yerleşim alanlarının kentsel dönüşüm projeleri; Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde, sorumluluğunda ve koordinasyonunda konuya bütüncül yaklaşarak, diğer paydaşlarında görüş ve katkılarıyla ihtiyaç duyulan eğitim, sağlık, yeşil alan ve yol gibi altyapıların çözümüne öncelik vererek yapılmalıdır. Aksi takdirde, bugün olduğu gibi kentsel dönüşüm değil, rantsal dönüşüm olacaktır. Paydaşlar arasına meslek kuruluşları da dahil edilip, birlikte çözüm üretilmelidir. Şehir merkezinin her türlü yükünü alabilmek için, şehre yakın yerlerde kendi kendine yeterli doğru planlanmış olan uydu kentler yapılmalıdır. Merkeze bitişik yapılan imar alanları, merkeze daha da yük bindirmektedir. Arsa fiyatları artmakta ve inşaat yüzdeleri de düşmemektedir.


Meslekte edindiği en önemli tecrübe ne oldu?


Konulara bütüncül bakmak ve her yönü ile ele alarak işe başlamak. Çünkü hayalinizde bitiremediğiniz her nokta, uygulama sırasında çok büyük sorunlar yaratmaktadır. Zamanı doğru kullanmak ve doğru iş programı ile işi süresi içinde hatta daha öncesinde bitirmek ve başladığım işi yarım bırakmamak. Meslekte yapılanları görmek, gerekli araştırma ve geliştirme çalışmaları yaparak fark yaratmak. İlkeli, sözünü tutan doğru ve güvenilir biri olmak şeklinde sıralayabilirim.


Gaziantep inşaat sektörünün bugün geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz?


Maalesef iyi görmüyorum. Sektör şu anki görünümüyle tutanın elinde kalmış bir görüntü vermekte. Herkes müteahhit olmuş. Bu da, uzun süredir çıkarılması için uğraşılan, müteahhitlik yasasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Gaziantep’in Ortadoğu’ya açılan konumunu değerlendirerek, sanayicilerin, ihracatçıların, üreticilerin yaptığı gibi müteahhitlerimizin de, ciddi kurumsal müteahhitlik firmaları oluşturarak, benzer performansla, yurtdışında da işler yapılabilirdi, diye düşünüyorum. Gaziantep’te ihtiyaçtan fazla imarlı alan olmasına rağmen, imar yetkisinin doğru kullanılmaması ve uygulamada yapılan hatalardan dolayı imarlı alanlar yeterli gelmiyormuş gibi algılanmaktadır. Bu da, İlimizde sanayiciler başta olmak üzere, herkesi arsa rantıyla uğraşır hale getirmiştir. Oysa ilimiz; doğru kentleşerek, çevreyle her türlü konuda bütünleşen bir vizyona sahip olmalıdır.


Genç meslektaşlarınıza ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?


Mesleklerini sevmelerini tavsiye ederim. Maalesef ülkemizdeki eğitim sistemi herkesin sevdiği mesleği seçmesine imkan vermemektedir. Genç meslektaşlarıma tavsiyem, sahip olduğu meslekleri sevmelidirler, çünkü sevmeden yapılan işlerde başarıya ulaşmak çok zordur. Öte yandan meslektaşlar, birbirlerine ve topluma karşı her zaman dürüst olmalı, çalışma arkadaşlarının ve müşterilerinin haklarını en iyi şekilde korumalılardır. Mesleki gelişimi için araştırmaya çok önem vermeli ve çok çalışmalılardır. Sorgulayan ve çözüm üreten bir birey olmaya gayret etmelilerdir. Verimli çalışmayı alışkanlık edinerek, zamanı çok iyi değerlendirmelilerdir. Çünkü hayatta en kıymetli şeylerden biri zamandır. Başladığı işi mutlaka bitirmeli ve her zaman hedefleri olmalıdır. Mesleği ile birlikte toplumsal ve sosyal olayları takip etmeli, topluma karşı sosyal sorumluluk bilincini ve özverili olma duygusunu geliştirmelilerdir. Gelişen teknolojiyi mesleğine taşıyarak, her zaman güncel olmayı başarmalılardır.


 


Çocuklarınızla birlikte aynı sektörde yer almak nasıl bir duygu?


Atalarımız ‘Birlikten güç doğar’ ve aynı zamanda ‘Birlik, dirlik ve düzen neredeyse bereket oradadır’ demişler. Bu sözleri her zaman doğru bularak, meslek hayatımda uygulamak için hep çaba sarf etmişimdir. Çocuklarımın kendi mesleğimi seçmesi için hiçbir yönlendirmede bulunmama rağmen, çocuklarımın biri İnşaat Mühendisi, diğeri ise Mimar oldu. Okullarını bitirdikten sonra, onlar da benim gibi önce mesleklerini geliştirdiler. İnşaat mühendisi olan oğlum Korkut, deprem ve kentsel dönüşüm konusunda ilimiz başta olmak üzere, Türkiye’nin birçok ilinde başarılı işler yaparak, ilimizde sayılı mühendisler arasına girmiştir. Ayrıca sosyal sorumluluk bilinciyle de, çeşitli zamanlarda meslektaşlarına konularıyla ilgili çeşitli bilgilendirme seminerleri vermektedir. Mimar olan oğlum Süreyya ise, kendi konusunda her boyutta projelere imza attığı gibi aynı şekilde o da sosyal sorumluluk duygusuyla; Gaziantep Üniversitesi’nde mimarlık öğrencilerine, mesleki gelişimlerinde katkı sağlamak için öğretim görevliliği yapmaktadır. Çocuklarımla, mesleğimi seçerek, başarılı bir şekilde devam ettirdikleri için, gurur duyuyorum.



Gaziantep Telgraf


Geri Dön