Kentsel dönüşümün siyasal riski: Başbakan!
Kentsel dönüşüm, tüm dünyada maddi gücü ve imkanı olan ülkelerin, şehirlerini daha yaşanabilir, daha insanı bir hale getirmek için uyguladığı projelerdir
Bugün beğendiğimiz Londra ve Paris gibi dünyanın önemli şehirleri geçmişte birkaç kez kentsel dönüşüm projeleri uygulanmıştır. Sanayi devrimi ve Bilgi Çağı ile yükselen dünyanın önemli şehirleri, “insan” odaklı değil, “kazanma/hırs” odaklı geliştiği için, içinde yaşayan insanları bunaltmaktadır. Çin’den, Rusya’ya, Brezilya’dan Avrupa’ya kadar birçok ülke daha yaşanabilir şehirler oluşturmak için “eko şehirler” “modern şehirler” gibi kavramlarla yeni arayışlarda….
Türkiye ise yıllardır deprem, heyelan, sel felaketi gibi doğal afetleri yaşadı ve yöneticiler sadece seyirci kaldı… Ölenlere dua edildi.. Gözyaşı, yetim, dul, evsizler ve kısacası derin dramlar yaşadı…TV’lerde açık oturumlarda kentsel dönüşümden bahsedildi… Ama bir şey yapılmadı…
2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmeyi hedefleyen, 2071'de ise “Türkiye, Selçuklu'da, Osmanlı'da ulaştığı dereceye yeniden ulaşacak" diyen bir Başbakan bu hedeflere ulaşmanın kentsel dönüşüm projeleri yapılmadan gerçekleşmeyeceğini de bilir… Bu nedenle Başbakan Kentsel dönüşümün projesine “Türkiye’nin dönüşümü projesi” “ olarak bakıyor… Türkiye’nin dönüşüm projesi, bugünkü mevcut siyasal yapıda, Başbakanın iradesi, kotrol, takip ve yaptırım gücü olmadan gerçekleşmez…
Başbakan “Siyasi geleceğime mal olsa da, yapacağım” sözü ile 5 Ekim 2012 tarihinde İstanbul, Esenler’de törenle “Ya Allah Bismillah” “Devlet-millet elele verelim, milletimizi mağdur etmeden en güzel şekilde bu yapılaşmayı gerçekleştirelim” diyerek yaklaşık 7 milyon binanın yıkılıp yeniden yapılacağı 400 milyar dolarlık Kentsel Dönüşüm projesini başlatıyor… Dünyada kentsel dönüşüm uygulamaları genelde daha modern daha yaşanabilir bir şehir kurma fikrine dayanır. Türkiye’de ise kentsel dönüşümde özellikle İstanbul’da deprem riski, modern şehir kurma fikrinden önce geliyor…
Kentsel dönüşümün deprem boyutunun ülkeye verdiği acı, dram ve zararı daha iyi anlamak için Türkiye’nin yakın tarihindeki bazı depremler ve ölüsü sayısına bakalım:
- 06.05.1930 Hakkari, 2.514 ölü…
- 26.12.1939 Erzincan, 32.962 ölü…
- 20.12.1942, Niksar Erbaa,3.000 ölü…
- 26.11.1943, Tosya, Ladik, 2.824 ölü…
- 01.02.1944, Bolu, Gerede, 3,959 ölü…
- 31.05.1946, Muş, Varto, Hınıs 839 ölü…
- 17.08.1949, Bingöl Karlıova, 450 ölü…
- 19.08.1966 Muş , Varto, 4 bin ölü…
- 28.03.1970, Kütahya, Gediz, 1.086 ölü…
- 22.05. 1971 Bingöl’de 870 ölü, 5.323 ev yıkıldı…
- 05.09.1975 Diyarbakır Lice’de 3.000 ölü, 7.000’e yakın ev yıkıldı…
- 13.03.1992 Erzincan, 653 ölü, 3.800 kişi yaralandı…
- 01.10.1995 Afyon, Dinar , 100 kişi öldü, 260 kişi yaralandı, 25.000 kişi evsiz kaldı…
- 27.06.1998, Adana, 131 ölü, 400 ev yıkıldı, 1.239 ev ağır hasarlı…
- 17.08.1999 Gölcük/Kocaeli, 20 binden fazla ölü, 245 binden fazla hasarlı konut…
- 12.11.199, Düzce, 763 kişi öldü…
- 01.05.2003 Bingöl 167 kişi öldü…
- 23.10.2011, Van, 604 ölü…
- Sırada beklenen İstanbul depremi….
Muhtemel bir İstanbul depremi için Japon işbirliği kurumu (JICA), yaptığı bir araştırmada, 115 binanın yıkılacağını, 100 bin kişinin öleceğini ve 160 binden fazla kişinin yaralanacağını öngörüyor…. Eski Bayındırlık Bakanlığının yaptığı bir araştırmaya göre ise, İstanbul’da incelenen 125 bin konutun %25’inde zeminden kaynaklı sorun‚ %16’sında yaşlanmaya bağlı sorun‚ %64’ünde korozyon‚ %90’ında düşük kalite malzeme sorunu olduğu bildirilmektedir… İstanbul’daki mevcut konut stokunun %50-60’i artık ekonomik ömrünü tamamlamış ve yeniden yapılması gerekmektedir.
Yukarıdaki tablodan anladığımız, İstanbul’u Başbakan dönüştürmez ise deprem zaten dönüştürecek. Arkasında binlerce ölü ve yıkılmış bina bırakarak dönüştürecek…Bu nedenle Başbakan”Siyasi geleceğime mal olsa da” kentsel dönüşümü yapacağım diyor…
Erdoğan, 05 Ekim 2012 İstanbul, Esenler’de Kentsel Dönüşüm projesini başlatırken yapılan törende yaptığı konuşmada, "Yeni hayat alanlarını, yeşile önem veren bir anlayışla inşa edeceğiz. Yeni yeşil alanlara ihtiyacımız var. Mevcut güvensiz yapıları, can ve mal güvenliği bulunan yeni yapılarla değiştireceğiz. Kentsel dönüşüm de bunu sağlayacak. Rant odaklı değil, insan odaklı bir projeyi hayata geçirmek istiyoruz. Sağlık merkezleri, parkları ile yepyeni yaşam alanları yaratacağız", "En başta hak sahiplerinin rızasını almak zorundayız. Vatandaşımız kendi dönüşümünü kendi yapacak", "Ekonomik ömrünü tamamlamış yapılarınızı lütfen kontrol ettirin. Çünkü o binalar mutlak suretle yıkılacak. Vatandaşımızın sağlıksız binalarda yaşamaya devam etmesine göz yumamayız, yummayacağız. Modern şehirler kurmamız gerekiyor.”diyor…
Türkiye’de Kentsel dönüşümün başlaması tarihi bir olaydır. Başbakan, dönüşüm sürecinde neler yaşanacağını tahmin ettiği için “Siyasi geleceğim pahasına” diyor.. Normalde Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine girilmişken bir siyasal Liderin böyle bir karar alması ciddi risktir de. Çünkü, Kentsel dönüşüm nedeniyle evinden, mahallesinden, yerinden olacak vatandaşlar psikolojik ve duygusal olarak boşluk yaşayacak olup siyasi telkinlere ve ajitasyonlara açık hale gelirler. Sarıyer, Armutlu’daki gece kondu yıkımlarını hatırlayalım. Polis ile vatandaş arasında meydan savaşı yaşanmıştı. Orada aslında vatandaştan çok polisin karşısına, illegal terör örgütleri çıkmıştı. Bu örgütler yine vatandaşın duygularını suistimal ederek ajitasyonlar yapacaktır. Polisle vatandaşlar arasında meydan muharebesi görmemiz olasıdır. Tabi muhalefetin olaya bakışı ve yaklaşımı da burada önemli. Muhalefet, Kentsel Dönüşüm olayına, devlet ciddiyeti ile değil de “siyasal rant” olarak yaklaşırsa daha ciddi sosyal problemler de çıkabilir…
Kentsel Dönüşümde, muhalefetin olayı ciddiyetle takip etmesi, kentsel dönüşümün başarısı açısından önemli. Başbakan’ın kentsel dönüşüme yaklaşımı açık ve net. Ülkesinin sorumluluğunu almış bir liderin yapması gerekenleri yapıyor. Ama, Kentsel dönüşümü bilfiil Başbakan yürütmeyecek. Kentsel Dönüşüm ile “rant” peşinde koşan bürokratlar, müteahhitler ve vatandaşların olduğu da ortada. Bu kişisel rant elde etme girişiminin Başbakanın idealist ve insanı yaklaşımını gölgelemesine izin verilmemeli…
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, “Rant elde etmek isteyenlere, açıkgözlere fırsat vermeden, yetimin hakkını gözeterek bu dönüşüm çalışmalarını inşallah hep birlikte gerçekleştireceğiz.” diyor… Ama Sulukule örneği de ortada… Sulukule’deki gibi bir dönüşüm olursa toplum bunu hoş karşılamaz… Böyle bir durumda kentsel dönüşüm şöyle algılanacaktır “Parasız olanların şehir dışına gönderilip, paralı olanlara şehir merkezinde lüks binalar yapılması”….
Vatandaşlara bu olaya basıl baktığını soruyorum. Bir taksici “Abi Allah razı olsun olsun Başbakandan, milleti depremde ölmekten kuratıyor diyor”… Bir kuruyemişçi “Abi, bu zengin müteahhitler, rant elde etmek için oyun yapıyorlar” diyor… Bir bakkal “İstanbul’u talan edecekler” diyor… Tarafsız bir gözle sokağın nabzını tuttuğumda bunun öyle kolay bir iş olmadığını görüyorum. Ama kesinlikle yapılmalı.. Türkiye, dünyada söz sahibi bir ülke olacaksa önce şehirlerini dönüştürmeli…
Kentsel dönüşüm kavramı Türkiye’de yeni olsa da, dünyada eskidir. Londra, Paris gibi Dünyanın önde gelen modern şehirleri değişik zamanlarda birkaç kez kentsel dönüşüm projelerine maruz kalmıştır. Fransa Kralı III. Louis, sanayi devriminden sonra Londra'yı ziyaret eder. Buralardaki yapılardan oldukça etkilenen Kral, Paris’te kentsel dönüşüm projesi yapılmasına karar verir, yeni yol, bulvar, yeşil alan, yeraltı ulaşımı ve kanalizasyonlar yapılır. Özellikle şehrin merkezinde gerçekleşen çalışmalarda bina sahiplerinin taşınmazları istimlak edilerek eski yapılaşmalar yıkılır. Değişik zamanlarda yapılan kentsel dönüşüm uygulamaları ile Paris, bugünkü geniş bulvarlar, yol ve altyapılarına kavuşur…
Londra’da ise 1980’li yıllarda Kamu ve özel sektör işbirliği ile Dockland Kentsel Dönüşüm Projesi uygulanır. Bu proje ile Londra kent merkezinin uluslararası bir ticari merkez haline dönüştürülmesi sağlanmıştır. Yine İngiltere’de, Elephant&Castle Projesi,Paddington Projesi, Yunanistan’da Thebes Yerleşmesi Planlamaya Katılım Projesi , Japonya’da ise Hiroşima-Danbara Kenti Yeniden İnşa Projesi gibi meşhur kentesel dönüşüm projeleri vardır.
Brezilya’nın kentleşme süreci ile Türkiye’nin kentleşme süreci benzerdir. İki ülkede de çarpık yağılaşma ve izinsiz gece kondular vardır. Brezilya ilk kentsel dönüşüm projesini 1994 yılında “Rio Kenti Gecekondu Sağlıklaştırma Programı” adı altında yapıyor. Rio’da nüfusun yaklaşık 1/3’ü çok kötü şartlarda gecekondu alanlarında yaşamaktadır. Kentsel dönüşüm kamu, yerel yönetim ve vatandaş işbirliği ile gerçekleştirilmiştir. Projenin amacı; konutların iyileştirilmesi, Yaşam şartlarının düzeltilmesi, İş ve eğitim olanaklarının artırılması ve halkın bilinçlendirilmesi olarak ifade edilmiştir…
Kentsel dönüşüm projeleri dünyanın her yerinde sıkıntılıdır. Kimse kolay kolay yaşadığı evini terk etmez.. Komşusunu terk etmez… Mahallesini terk etmez… Türkiye’de mahallelerde veresiye veren bakalar var... Dostluk ve komşuluk ilişkileri var… Halk yaşadığı yerde kendine özgü bir dünya kuruyor. Kentsel dönüşümle yıkılan vatandaşın konutu değil şehirde kurduğu dünyasıdır… Bu nedenle hassas bir konudur…
Kentsel dönüşümün başarısı için öncelikle vatandaş memnun olmalı. Müteahhit firmadan daha önce vatandaş kazanmalı… Devlet zevk için yıkmasa da, deprem nedeniyle yıksa da, vatandaş bu işten hoşnut olmaz… Kentsel dönüşüm projesine rant kapısı olarak bakılmamalı…. Müteahhit ise kazanmadığı işe girmez. Ama burada müteahhit kazanırken, vatandaş kaybetmemeli… Kamu yöneticileri bu dengeyi iyi gözetmeli… Burada fedakarlık kamuya düşer… Herkesin kazanacağı uygun bir model bulunmalı… Finans olmadan hem vatandaşı hem müteahhidi aynı anda memnun etmek zordur. Kentsel dönüşüme nereden nasıl finans sağlanabilir bu ayrı bir yazı konusudur…
Türkiye’nin kentsel dönüşümde az da olsa bir deneyimi var. Ankara, Portakal Çiçeği Vadisi Projesi, Dikmen Vadisi Projesi, Altındağ Kentsel Dönüşüm Projesi, Hacı Bayram Çevre Düzenleme Projesi, Bursa Zafer Meydanı Projesi, Dericiler Projesi, İstanbul Kuştepe Dönüşüm Projeleri uygulandı. Ama Başbakanın başlattığı gibi genel bir kentsel dönüşüm projesi ilk ve diğerlerine benzemez…
Bu nedenle projeyi Başbakan üstleniyor ve "Kentsel Dönüşüm projesi insanı yücelten bir projedir” diyor ve devam ediyor "Medenileşme insanı merkeze alan, insan odaklı, insana göre kalıba girmiş bir şehrin şekillenmesidir. Bizim inşa ettiğimiz tarihteki şehirlerimize baktığınızda hep önce insanı görürsünüz. İnsanı yutan değil, insanı yücelten, öne çıkaran bir mimari tarzla karşılaşırsınız. Minareler, kubbeler rastgele değil; şehre bir estetik, bir muhabbet kazandırmak kaygısıyla adeta göğe yükselmiştir. Çeşmeler, sebiller su ihtiyacını karşıladığı kadar şehre güzellik katmak amacıyla tasarlanmıştır. Ne zaman ki kendi medeniyetimize, kendi tarihimize, kendi mimari anlayışımıza sırt çevrilmiştir işte o zaman hem şehirler bozulmuş hem de şehirde yaşayan insanlar yıpranmaya başlamıştır. İşte biz bunu tersine çevirmek, en azından bunu tersine çevirecek, gelecek nesillere örnek teşkil edecek bir tarzı, anlayışı hakim kılmak mecburiyetindeyiz"…
Yeni uygulanacak kentsel dönüşüm projelerinde Başbakanın ifade ettiği gibi İnsanı yücelten yeni yapılaşmalar olmalı. Yıkılan binaların yerine daha yüksek, daha lüks binalar değil, kendi medeniyetimize uygun, mahalle kültürü, komşuluk ilişkisini kaybettirmeyecek, yeşil alanlarla çevrili, içinde bakkalı, otoparkı, berberi, kasabı, terzisi, meydanı, camisi, sineması, çarşıları olan mahalleler inşa edilmeli… İnsanı bireyleştirip yalnızlaştıran dikine büyümelere izin verilmemeli…
Başbakanın yukarıda bahsettiği vizyonuna uygun kentsel dönüşüm vatandaşı rahatsız etmez… Ama, İmar yasası olmasına rağmen kentlerde kaçak katlar, kaçak yapılar yapılıyorsa Başbakanın bürokratlarının vizyonunun ne kadar Başbakanın vizyonuna uygun olduğu tartışılır...
Kentsel dönüşüm projesi Başbakanın projesidir. Bu nedenle projede görev alacak kamu bürokratlarını, yerel belediyeleri ve müteahhitleri de takip edip, denetlemek Başbakana düşer… Yıkılan mahallelerin yerine nasıl bir yapılaşma yapılacağı peşinen belirlenmez ise kentsel dönüşüm, İstanbul’u rahatlatmak bir yana sosyal bir kaosa götürebilir…
Saygılarımla,
Abdullah Çiftçi