Konkordato ilan edenlerin yüzde 75’i inşaat sektöründen!
Konkordato ilan eden 3 binden fazla şirketin yüzde 75'ini inşaat şirketleri, beton santralleri, yapı malzemeleri satanlar ve hırdavatçılar oluşturuyor.
Sözcü gazetesi yazarı Nedim Türkmen, bugünkü yazısında konkordato ilan eden şirketleri kaleme aldı. İşte Türkmen'in o yazısı...
Ülkemizde ekonomik kriz değil, psikolojik kriz olduğu iddia edilse de çok ciddi bir reel sektör krizinin içinde olduğumuzu, ticari yaşamın bütün aktörleri biliyor ve iliklerine kadar bu krizi yaşıyor. Hatta bu aktörler krizin daha başında olunduğunu, kışı atlatmanın çok zor olacağının da farkındalar ve endişeleri de her geçen gün artıyor. Alacaklılarına ve özellikle bankalara olan borçlarını ödeyemeyeceğini gören şirketler, ilk önceleri birer ikişer konkordato talep ederken, artık haftada 50'şer, 60'şarlık gruplar oluşturmaya başladılar. Türkiye'nin tamamında şu ana kadar ticaret mahkemelerine konkordato başvurusu yapan 3 binin üzerinde borçlu var. Bu liste üzerinde kısa bir çalışma yaptığımda çok çarpıcı sonuçlarla karşılaştım. Listenin yüzde 75'i inşaat şirketleri, beton santralleri, yapı malzemeleri satanlar ve hırdavatçılardan oluşuyor.
Enerji şirketleri, devletten katkı paylarını 1 yıldır alamayan sağlık kuruluşları, yine devletin teşvik primlerini ödemediği hayvancılık ve besicilik ile uğraşanlar, temizlik ve hizmet işi ile uğraşanlar, araç kiralama şirketleri ve son olarak da ayakkabı sektöründeki şirketlerle liste uzayıp gidiyor.
NEDEN ZOR DURUMDA?
İnşaat sektörü, 2002 yılının sonunda başlayan AKP iktidarı döneminde altın çağını yaşayan ve dünyaya neredeyse “İnşaata dayalı büyüme modeli'ni biz bulduk” dedirtecek durumda iken; bir anda dibi boylayan bir sektör haline geldi. İktidar, ülkemizdeki değişim ve büyümenin sembolü olarak hep inşaat sektörünü gösteriyordu.
Bu acıklı filmi kısaca özetlemek istiyorum sizlere. Hükümetin, belediyeler aracılığı ile imara açtığı yeni alanlarla birlikte, memleketin her yerinde 15 sene önce inşaat seferberliği başlatıldı. Bakkallar bile inşaatçılığa soyundu. Yolu inşaatçılık, müteahhitlik ile kesişmeyen kimse kalmadı, memlekette inşaatçı sayısı birden 300 binin üstüne ıktı. "Bu işte çok para var" diyen, cebinde sermayesi olmamasına reğman inşaatçılığa soyundu. Sonuç: iflaslar, konkordato talepleri ve intiharlar…
İnşaat sektörü, son 15 yılda 7.5 milyon konut üreten, yılda ortalama 1 milyon 350 bin konutun satıldığı ve bunun 600-650 binlik bölümünün birinci satış olarak gerçekleştirildiği, konut sahipliği oranının yüzde 60, kiracılık oranının yüzde 24.5 olduğu, doğrudan ve dolaylı 2 milyon 300 bin kişiye istihdam imkanı sağlayan ve yarattığı katma değerle GSYH içindeki yüzde 9'luk paya ilaveten dolaylı olarak etkilediği sektörlerle ekonomideki payı yüzde 30'lara ulaşan çok önemli bir sektör.
ÇÖZÜM OLAMAYACAK
Son 16 yılda bulduğumuz ucuz ve sıcak paranın 630 milyar dolarını yatırdığımız inşaat sektörü, artık uzatmaları oynuyor. İnşaat sektörünü kurtarmak için hükümet hemen yabancıya konut satışı ipine sarıldı. Türk vatandaşı olabilmek için asgari 1 milyon dolarlık konut satın alma şartı 250 bin dolara düşürüldü. Konut stoğunun 2 milyonun üzerinde ve yabancıya 2018'in ilk 8 ayında satılan konut sayısının 18 bin 540 adet olduğu dikkate alındığında, bu yöntemle de inşaat sektörünün sorununu çözmek pek olası görülmüyor. Oysa ki hükümet, bu yola “yabancıya 650 bin konut satma” hedefiyle çıktı. İnşaat sektörünün Türkiye'deki ekonomik krizin baş mağduru haline gelmesinde, sektördeki firmaların konut satışları ile birlikte doğan ve yüzde 18 KDV maliyetine katlanıp yüzde 1 KDV ile satış yapılmasının doğal sonucu olan, indirimli oran kaynaklı KDV iade alacaklarını bir türlü ödemeyen devletin rolünü de göz ardı etmemek gerekiyor