29 / 12 / 2024

Kuş Kafesi Oteli, saraydaki eşyalarla açıldı!

 Kuş Kafesi Oteli, saraydaki eşyalarla açıldı!

Alaçatı’daki tek yataklı Kuş Kafesi otelinin sadece 40 metrekarelik bir yatak odası ve 10 metrekarelik bir çalışma odası var. Sahibi Muzna Abdülhamit. Soyadından da anlaşıldığı gibi II. Abdülhamid’in akrabası. Oteldeki eşyalar da kendisine aileden miras



Muzna Abdülhamit (44) kimya mühendisi. Hacettepe Üniversitesi’nden mezun. Okulunu bittikten sonra İstanbul’da bir şirkette üst düzey yönetici olarak çalışmış. Daha sonra kendi şirketini kurmuş. Halen de yabancı firmalara teknik danışmanlık yapıyor. Dört yıl önce tatil için İzmir’in şirin ilçesi Alaçatı’ya gitmiş. Çok beğenmiş. Bir yıl sonra da gelip apar topar yerleşmiş.


Muzna Abdülhamit kendi aile geleneklerinden olsa gerek, antikaya ve eski objelere çok meraklı. Bu nedenle, önce Kuş Kafesi adında bir antika dükkânı açmış. Şimdi de antikacının 30 metre ilerisine dükkânı aynı adı taşıyan bir otel yaptı. Onu Alaçatı’da tanımayan yok. Sultan akrabası olmasından değil, çevresine karşı sevecen ve yardımsever olmasından kaynaklanıyor bu tanışma.


ANNE BABASININ AŞKI ROMAN GİBİ


Adının anlamı ‘Açık havada küçük bulutlardan yağan ilk yağmur damlası’ olan Muzna Hanım, Sultan Abdülhamid sülalesinden gelmesini pek dillendirmek istemiyor o konuyu ne kadar kısa geçiştirse de, soyadı onu ele veriyor: “Babam Abdülhamid’in kardeşinin torunu Suphi Bey. Annem İskenderunlu Muyine Hanım. Babam Fransız ordusunda subaymış. Bağlı olduğu askeri birlik Hatay meselesi için bölgeye gelmiş. İskenderun’da bir yemek sırasında karşılaşmışlar. Birbirlerine âşık olmuşlar. Kısa süre sonra babamın görevi bitmiş ve Fransa’ya dönmek zorunda kalmış. Babam, ‘Bekle beni’ demiş ve gitmiş. Annem hep babamın yolunu gözlemiş. Pek çok kişi onunla evlenmek istemiş ama annem hep reddetmiş. Herkes ‘O gitti gelmeyecek boş yere bekliyorsun’ demiş ama annem inatla kendisinden 20 yaş büyük babamı beklemiş. Beş yıl sonra babam yeni görevle Türkiye’ye dönmüş. Hemen annemin evine gitmiş onu istemiş ve evlenmişler. Bir süre İskenderun’da yaşamışlar. Orada ablam Muna ve ben doğmuşum. Daha sonra babamın tayini yeniden Paris’e çıkmış ve ailece göçmüşüz. Uzun yıllar Fransa’da yaşadık. Sonra babam Fransa’nın Ankara’daki büyükelçiliğine askeri ateşe atandı. Yeniden Türkiye’ye döndük. Ben ve ablam eğitimizi Ankara’da tamamladık.”


KÖPEĞİM SAYESİNDE ALAÇATILI OLDUM


Muzna Abdülhamit’in Alaçatı macerası da ilginç. Şöyle anlatıyor: “Alaçatılı olmamın ilk nedeni köpeğim Dilayla. Kimse köpeğiyle tatile çıkan birini oteline kabul etmiyordu. Alaçatı’ya geldik. İlk girdiğimiz otele ‘pet kabul ediliyor mu? diye sordum. ‘Tabii ki’ yanıtı alınca Alaçatı benim gözümde dünyanın en muhteşem tatil yeri haline geldi. 15 gün kaldık. O kadar sevdim ki, buraya yerleşme kararı aldım. Bir yıl sonra göçtüm. Küçüklükten beri hayalimde hep dekorasyon yapma fikri vardı. Küçük bir dükkân buldum. Buraya ‘Kuş Kafesi’ adını verdim. Eski objeler, mobilyalar, dekorasyon malzemeleri satmaya başladım. Sonra eski mobilyalara yeni kumaşlar kaplattım. El boyamalarıyla özgün eserler yaptım. Bu dükkândaki her şey tek. Bir ikincisi yok. Ürünler çok beğenildi, o kadar fazla talep oldu ki, sonra ‘bizim evimizin veya otelimizin de dekorasyonunu da yapar mısın?’ diye sormaya başladılar. ‘Neden olmasın’ dedim ve o işi de yapmaya başladım. Yeni bir meslek edinmiştim.


SANKİ BURADA ZAMAN 1920’LERDE DURMUŞ GİBİ


Muzna Hanım bu yılın başında da bir otel açma fikrine kapılmış. Önce 1900’lü yılların başında yapılmış taş bir bina bulmuş. Bina 75 metrekarelik bir zemin üzerine iki katlı. Alt katı şimdilik boş. Üst katıysa otel. Adını da sahibi olduğu antikacı dükkânı gibi ‘Kuş Kafesi’ koymuş. “Burada tek bir yatak odası ve küçük bir çalışma odası var. Bayağı uğraştım. Aslına uygun olarak yeniledim. Sonra da ailemden bana kalan tüm eşyaları buraya getirdim. Müze gibi oldu. Ailemden kalan pirinç yatak, Çarlık Rusya zamanından kalan kahve takımları, sedef kakmalı aynalar, takunyalar, yatak takımları örtüler, içinde 1913’te yapıldığı yazan gardırop başta olmak üzere tüm eşyaları evimden getirdim. Tıpkı saray odası gibi oldu. Burada zaman 1920-30’lu yıllarda durmuş gibi... Tabii ki odada klima, müzik seti, televizyon ve internet gibi teknolojik aletler de var. Ama göze batmasınlar diye gerektiğinde gizlenebilir hale getirdik.”


UŞAK SERVİSİ VAR AMA YEMEK YOK


Tek odalı otelin içinde İngilizce ve Fransızca bilen bir uşak bile var. Odada, şampanya ve çilek servisi yaplırken, yerli-yabancı şaraplarla peynir çeşitlerinin bulunduğu tabaklar sürekli yenileniyor. Bu hizmetler ve kahvaltı servisi odanın ücretine dahil. Ama yemek servisi yok. Bu saray lüksünü yaşamanın bir gecelik fiyatıysa iki kişi için 1050 Euro.


Takımı 11 bin tepsisi 450 Euro


Tekne ve yat dekorasyonunda dünya trendlerine yön veren mimar Giovanna Locatelli, yeni koleksiyonunu deniz dünyasıyla buluşturdu. İtalyan Locatelli’nin yeni kreasyonları Türkiye’de İstanbul Akmerkez Maçka ve Ankara’da bulunan Prestige, mağazasında satılmaya başlandı. Yalın malzemelerden yarattığı tekne ürünleriyle bilinen Locatelli ilk tasarımını 20 yıl önce üretti. İşlevsel ve estetik çizgileri olan tasarımlar yatlarda, özel uçaklarında ya da evlerinde kaliteye önem veren ve ayrıcalıklı ürünleri sevenlerin vazgeçilmezi oldu. 

Ürünlerin fiyatları şöyle: 12 kişilik yemek takımı 11 bin, salata kâsesi 192, viski bardakları 740, buzluk 270, şarap soğutucu 215, yağ ve sirke kabı 240, ekmek sepeti 174, küllük 310, kase 62, peçetelik 192, olta şeklinde lamba 2 bin 200, tepsi 450, gazetelik 480, oyun kağıdı seti 240 Euro.

Hürriyet

 


Geri Dön