Levent Ürkmez: Irak'ta 500 bin konuta ihtiyaç var
Levent Ürkmez, mal aldığı şirketin fabrikasını restleşme sonucu almasının ardından dünyanın sayılı üreticileri arasına girdi
İş Bankası bünyesindeki Cam Elyaf'ın bayiliğini yaparken, şirketle arasında çıkan anlaşmazlık sonucunda sinirlenerek “Beni delirtmeyin, fabrikanızı alırım” diyen BTM Yönetim Kurulu Başkanı Levent Ürkmez, çektiği restin sonunda dünyanın sayılı yalıtım malzemeleri üreticilerinden biri oldu. 9 yaşındayken geliştirdiği satış teknikleriyle ticaret yapmaya başlayan Ürkmez, o günkü birikimlerinin sayesinde bugün ısı ve su izolasyonları yapıyor.
• Yalıtım sektöründe liderisiniz. Yalıtım deyince Türkiye'nin yeri nedir?
Yalıtım sektörü Türkiye'de gençlik evresinin başında. Yılda 15-20 büyüme hızı olan bir sektör. Kişi başı yalıtım Avrupa'da ortalama 1 m3 iken, bizde bu rakam 0.10 m3. Yıllık 7 milyar dolarlık enerji ithal ediyoruz. 16 milyon binanın yüzde 92'si yalıtımsız. Yalıtım yapılırsa yüzde 50 tasarruf sağlanacak.
Kriz sizi ne kadar etkiledi?
Kriz tüm dünyayı, tüm sektörleri olduğu gibi bizi de etkiliyor. Peçete, tuvalet kağıdı üretimimiz de var. Onlarla ilgili yatırımlarımız olacaktı ama bir kenara kaldırdık. Çok büyük sıkıntı yaşamamamıza rağmen yatırımlarımızı askıya almak zorunda kaldık. Bekle gör politikası izliyoruz. İnsanlar hâlâ canını kurtarma mücadelesinde. Bu önümüzdeki günlerde iflas kararları aldıklarını göreceğiz. Bunu birebir görüşmelerimizden anlıyoruz. Çünkü bir yıldır insanlar ayakta kalmaya çalışıyorlardı ama artık bir çok yer için bardak taştı. Bayilerin çek senet ertelemesinden başımızı kaldıramıyoruz, daha önce böyle şeyler hiç olmazdı.
• Bu kriz durumu sizin ihracatınızı da etkilemiştir.
İhracatta 2009 yılında büyük kayıplara uğradık. Avrupa'daki sipariş iptalleri sıkıntıya soktu bizi. Oralara yaptığımız ihracatlarda yüzde 50 azalma oldu.
15 milyon dolarlık ihracatımız 7.5 milyon dolara indi. Yeni pazarlara Cezayir, Libya, Suriye, Irak, İran başta olmak üzere yönümüzü çevirdik. Özellikle de Irak gelecek vaadediyor. 500 bin konut ihtiyaçları var. Sanayileri yok, harabe vaziyetteler.
Bir ayağımız Kazakistan'da orada ısı yalıtımı fabrikası kurduk. Kriz nedeniyle talep yetersizliğiyle karşı karşıya kaldık, Türk müteahhitlerin yarısı geri döndü. 2001 krizi gibi bir kriz yaşadılar, Orada amacımız Sibirya dahil çevre bölgelere mal vermekti, orada da biraz frene bastık.
• Ekonomi nasıl gidiyor sizce? Tünelin ucunda ışık göründü deniyor.
Ben öyle düşünmüyorum. Bu kriz birkaç yıl daha devam edecek. Hatta önümüzdeki günlerde ekonomi daha kırılgan hale gelecek. Bakırdan petrole pek çok hammadde fiyatında ciddi oynamalar bekliyoruz. Bunlar piyasaları allak bullak edecek. Örnek vermek gerekirse bugün Çin'in elinde 2.5 trilyon dolar para rezervi var. ABD'nin parası. Paraya güvenmediği için değişik hammaddeleri kapatıyor. Bu nedenle büyük spekülatif hareketler bekliyoruz. Sonra ABD'nin bastığı paralar da başımıza bela olacak. Şu anda devamlı para basıp piyasaya sürüyorlar. Bu ileride enflasyonist etki dahil bir sürü sıkıntı yaratacaktır.
Ama diğer taraftan yabancı yatırımcıların fabrika almaya veya ortak olmak için Türkiye'ye geleceklerine inanıyorum.
• Türkiye'de daha yeni anlaşılan yalıtım konusunu, siz 1960'lı yıllarda çözmüşsünüz. Hikayenizi anlatır mısınız?
1950 yılında babam Kemalpaşa'da bir bankada odacılık yapıyordu. Ortaokul mezunu olduğu, eli kalem tuttuğu için muhasebeyi de öğrenmiş ve 1948 yılında belediyede çalışmaya başlamış.
Demokratik Parti'nin iktidara gelmesiyle Halk Parti ve Demokrat Parti arasında bir çekişme başlamış ve huzursuzluklar ailenin İzmir'e göç etmesine neden olmuş. Daha sonra gelen bir teklif üzerine bir otelin müdürü olan babam, 1958 yılında bir Ermeni'yle tanışmış. İşte bu tanışma bu babamın dönüm noktası olmuş.
Ermeniler'in o zamanlar ülkeyi terk etme dönemleri. Yunanistan'a giderken yalıtım malzemeleriyle ilgili birkaç formül öğretiyor. Otelin altındaki bodrum katında üretime başlıyor. 60'lı yıllarda asfalt yol müteahhitliği yapmaya başlıyor. 1970'li yıllara geldiğimizde ben üniversitede okuyorum, Halimağa çarşısında dükkanımız var. Yalıtımda lider olmayı, dünyaya açılmayı aklıma koymuşum. Derken Ankara'da bir mağaza geldi arkadan İstanbul'da bir mağaza oldu.
• Sizin bugünkü şirketinizi Cam Elyaf'tan almanız da ilginç. O günlerde neler oldu?
İş Bankası bünyesindeki Cam Elyaf'ın bayisiydim, malların yüzde 75'ini alıyordum. Fatura ve aldığımız yüzde ile ilgili haksız uygulama yaptılar. Muhasebecilerinin hatası nedeniyle bedel ödetmeye kalktılar. Çok hararetli tartışmalar oldu. Ben sinirlendim, mal almayı kestim.
Beni görüşmeye çağırdılar ‘Beni delirtmeyin, bu fabrikayı satın alırım' dedim. Eve döndüm. 2 ay sonra genel müdür beni aradı. ‘Sözünde duruyor musun' diye sordu. Ben ‘tabi' dedim ama para yok, pul yok ama laf da ağızdan bir kere çıkmış o sinirle. Aile meclisini topladık, yetki aldım. Şu anda iş yaptığım bir arkadaşımdan da para aldım. Böylece 400 milyon liraya BTM kurulmuştu. Şimdi Avrupa'daki ilk üç fabrika arasındayız.
• Başarının sırrı sadece çok çalışmaktan mı geçiyor?
Çok çalışmak var tabi... Ama bazı şeyler de kısmet, kader... Kısmet olmadan olmuyor. 1973 yılında ziftli kağıtta kullanmak üzere daha kaliteli kağıt üreten bir makine parkuru hazırlamaya karar verdik. En çalkantılı dönemlerdi. Düşünsenize, günde sadece 6 saat elektrik veriliyordu, darboğaz sıkıntısı var, karaborsa bir taraftan... Sağ-sol çatışmaları, grevler, lokavtlar.
1988 yılına geldiğimizde ise günde 60 ton temizlik kağıdı üreten kağıt makinesini devreye soktuk.
İşte o dönemlerde haftanın 7 günü çalışırdım. Tatil bile yapmıyordum.
Yokuş çıkan şişman teyzelere ayran sattım
Üniversitede ücret almadan tezgahtarlık yapar tecrübe kazanırdım. Girişimci ruhumla ilgili şöyle bir anım var: Ben 9 yaşındayken yokuşun tepesinde otururduk. Yokuşun sonunda yaşlı teyzeler direğe dayanır soluklanırdı. Direğin önüne evdeki tabureleri koydum, anneme ayran yaptırdım ve yaşlı şişman teyzelere sattım. Ortaokulda da Tommiks, Teksas'ları kiralık olarak okul önünde okutarak para kazanırdım.
11 yaşındayken sigara satarak ilk kez karaborsayla tanıştım
Otelin önünde bir abimiz vardı. Adı Nuri. Tezgahta sigara, çiklet gibi malları satıyordu. Onun yanında çalışmayı teklif ettim. Haftada 1 liraya anlaştık. Aradan 20 gün geçti fuar açıldı. Çok gelen oldu ve herkes fuar sigarası alıyordu. Bu işte bir iş var diye kendi işimi yapma fikri doğdu. 11 yaşındaydım. Babamdan 22.5 lira borç aldım. Sigara 90 kuruştu ve pakette 25 sigara vardı. 15 günde parayı geri ödeyecektim. Nuri Abi'ye söyledim kendi tezgahımı kuracağım diye. Bir günde sigaraları sattım, karaborsaya başlamıştım böylece.
‘Bana spor kulübü yönet demeyin'
Göztepe Spor'lu olan Levent Bey'in futbola özel bir ilgisi var. Üzmez, kurduğu vakıf bünyesinde spor kulüplerine destek de sağlıyor. Levent Üzmez “Göztepe'de muhasip üyelik, mali işler başkanlığı, asbaşkanlık ve son olarak da başkanlık yaptım.
Bu süreçte kulüp yöneticiliğinin ne kadar zor olduğunu gördüm. Kulüp yönetmek şirket yönetmekten bile zor. Futbolda kontrol altında tutumadığınız bir çok unsur var. Bana 10 tane şirket getirin yöneteyim ama kulüp başkanlığı demeyin sakın.
Açılım kararı erken alınsaydı şimdiye kadar sorunlar biterdi
Ben demokratik açılımın daha önce uygulamaya konulmuş olmasını isterdim. Hiçbir iş adamı can güvenliğinin olmadığı yerde fabrika kurmaz. Anarşiye harcanan para 1983 yılından beri doğuya yatırım için kullanılsaydı, bu tabular konuşulsaydı bu noktaya kadar gelinmezdi. Oradaki ekonomik sorunlar çözülürse bu iş yüzde 95 oranında biter. Türk olduğunuza inanıyor ve bununla gurur duyuyorsanız, ülkeniz için çalışıyorsanız, Türk'üm diyorsanız mesele yok. Türkiye zaten bir mozaik.
Fulya ERDEM/Star