Mardan Palace'ın yanında Belediye'nin kiraladığı tahta barakalar var!
Mehveş Evin bugünkü yazısında Mardan Palace'ın yanında Belediye'nin kiraladığı tahta barakalardan söz ediyor
Havuzunda saltanat kayığıyla tur atılan Mardan Palace'ın yanında Belediye'nin kiraladığı yüzlerce tahta baraka var. Ayn Rand'ın sözüdür, pek severim: “Bir binanın namusu vardır, tıpkı insan gibi. Aynı derecede nadir bulunur...” Antalya'nın Kundu mevkiine adım attığımda “merhumenin ruhu şad olsun” demem boşuna değil.
Cehaletime verin; uzun yıllardır buraları görmediğimden kültür şokuna girdim. Kundu tam bir moloz kent. Çorak bir alanda, aynı çorak renk yelpazesinde boyanmış, içi boş apartmanlar, siteler ve inşaat artıklarıyla dolu. Siteler bitip denize yaklaştıkça ‘lüks' oteller sıralanıyor. Titanik mi istersiniz, Kremlin mi? Her çeşit tema parkı fantezisi, kötü replika otel mevcut! Düzgün sayılabilecek tatil yerleri de var ama arada kaynıyor. Bu otellerin, hatta Avrupa'nın enpahalısı olan Mardan Palace'a gidiyorum.
Kremlin Palace'ın ötesindeki devasa kapı, birebir Dolmabahçe'nin kopyası! Tek fark, kullanılan altın tozunun güneşin altında insanın gözünü alacak kadar parlaması. Otele tırmanan yolda fıskiyeli, kat kat dev havuza yerleştirilmiş kavuklu padişah figürleri karşılıyor. Otelin ana binasının hem içi, hem dışı birebir Dolmabahçe taklidi. Diğer bölümleri Kuleli Askeri Lisesi'nden tutun, Boğaz yalılarına kadar karma, kitsch bir mimari baz alınarak yapılmış. Havuz kenarında minyatür bir Haydarpaşa Garı kopyası dahi var. Amerikalılar'ın ‘theme park'ları gibi kurgulanmış.
Turistler için ilginç bir deneyim, yeni zenginler için hava atma vesilesi olabilir, ama kusura bakmayın... Benim lüks tatil anlayışımda padişah heykelleri, Çin halıları, kristal avizelerin yeri yok. Bu yüzden çoluk çocuk tatil yapmaya gelen Türk ailelerine şaşıyorum. Hadi Rusları anladık, nedir bizimkilerin saraylılık özentisi?
24 saatlik Mardan maceramın sonunda şu sonuca varıyorum: Türkler şımartılmayı çok seviyor ve burada her şey şımartmak üzerine kurulu. Tabii her şeyin bedeli var!
Havuzda gondol sefası
Haziranda büyük sükseyle açılan ve 1.5 milyar dolara mal olan Mardan Palace, bayramda yüzde 45 oranında doluydu. Fakat otel o kadar devasa ki insanlar içinde su damlası gibi kalıyor. Zaten otelin bir ucundan diğerine ulaşımı sağlamak için caddy'ler kullanılıyor.
Resepsiyondan odaya ilk gidişim baş döndürücü: Koridorlar boyunca süren yürüyüş hiç bitmeyecek gibi geliyor. Kaybolmamak için google map mi kullansam ne? Neyse ki otelin planı göründüğü kadar komplike değil. En büyük sorun, otelin ortasında göl kadar büyük havuz ve onu çevreleyen dere havuzunu aşmak için köprüleri geçmek. Havuzda gondol sefası yapıldığı için köprüler üst geçit gibi tırmanılan ve inilen biçimde tasarlanmış. Evet, yanlış duymadınız: Mardan Palace'ın en popüler outdoor aktivitesi, saltanat kayığı gibi tasarlanmış, bordo kadife koltuklar ve elbette ki varaklarla süslü gondollarla otelin havuzunda tur atmak. İkinci büyük faaliyet, çocukları kulüplere ve hizmetçilere teslim edip otelin dört bir yanındaki a la carte restoranlarda kış güneşinin tadını çıkarmak.
İsmailov'un komşuları
Deniz, Mardan Palace'ta sadece bir fondan ibaret. Kıyıya ulaşmak mesele: Köprü in çık, havuzdaki Kız Kulesi'nin etrafından dolan, ikinci bir havuz kompleksini ve cafe'leri geç, mini futbol sahasını atlat... Sahilde şezlong az. Havuz kenarında padişahlara layık ‘localar' dururken denizi kim n'apsın? Denize ulaştınız diyelim. Bu sefer kocaman, komplike bir iskele karşılıyor sizi. Köşelerinde jakuziler var!
Galiba kumsalda yürümek gibi anlamsız zevkleri olan bir ben varım. Otelin yanında, denize en yakın noktada Telman İsmailov'un özel sarayı göze çarpıyor. Beylerbeyi Sarayı'ndan hallice. Yolu şaşırıp önüne çıkacak oldum; bir görevli “Han'fendi! Han'fendi! durun” diye arkamdan koşarak durdurdu beni. Ne bileyim Telman ağanın rezidansına geldiğimi?
Otelin kıyıdaki sınırı, denize kadar gelen dere. Derenin öte yanındaysa yüzlerce tahta baraka var! Çoluk çocuk sahilde oynaşıyor, aileler plaja yayılmış. Derede balıkçı tekneleri bağlı, barakalarda yaşam var: Kadınlar renkli çamaşırlarını asıyor, tüp gazda yemek pişiriyor. Meğer burası belediyenin köylülere ucuza kiraladığı yazlıklarmış, aslında halk plajı. İnşaat müsaadesi olmadığı için derme çatma barakalar yapmışlar. Dereye liman projesi yapılacağından büyük ihtimalle birkaç seneye kalmaz ‘temizlenir' deniyor.
Anlayacağınız dünyanın en zengin adamlarından biri olan İsmailov'un komşusu, köylüler! Bir Türkiye klasiği değil mi: En zengin mahallelerle en fakirler, hep iç içe...
HEY ŞEY DAHiL DEĞiL
- Standart odanın fiyatı 536 TL. Fakat turlar taksitle ödeme seçeneği bile koymuş! Standart odalar küçük; dolapla yatağın arasında yarım metre var yok.
- Standart odalarda balkonlar da dar; koca ferforje ayaklı cam masa alanı kaplıyor. Odaların balkonlarını işlemeli bölmeler ayırıyor, yani herkes birbirinin balkonunu görüyor.
- En iddialı bölümlerden biri spa. Yüksek sirkülasyona rağmen derli toplu, temiz, ferah. Personel konuklar için fır dönüyor ama asla rahatsız etmiyor.
- Odada meyve tabağı var ama su minibardan. Bir küçük şişe su 20 TL.
- Markette sigara 15 TL'den satılıyor. Tamam anladık otel pahalı, ama ufak tefek şeylerde bile üç misli para alınması sinir bozucu.
-Aquamarine adlı restoranı çevreleyen ‘Atlantik, Pasifik, Kızıldeniz ve Karayip' temalı su tankları var. Her gün 12 dalgıç temizliyor. Kişi başı hesap, en az 200 TL.
HER GÖRDÜĞÜNÜ İSTİYÖÖRSÜN!
Bayram tatilinde aileler ve romantik aşıklar çoğunlukta. Fakat Anadolu kaplanı yeni zenginlerle metresleri yok değil. Öğle vakti rastladığım çift gibi: 20'sinde dalyan gibi bir Türk kızının ayağında dokuz pont'luk kırmızı süet ayakkabılar, sevgilisi olan tıknaz adamla konuşuyor. Fakat sürekli bir sıkıntı ve kararsızlık mırıltısı: “Araba mı kiralasak? Ayy şunlar ne, dükkan mı? Altın alayım...”
Sponsor sevgili sonunda patlıyor: “Anlamiyörüm... Her gördüğünü istiyörsün, her gördüğünü aliyörsün!” E ne bekliyordun be adam?
Milliyet Cadde