Mimari tasarımlar hakkında merak edilenler!
Birçok sosyal tesis, konferans, sinema ve spor salonları gibi mekanların tasarımı ve restorasyon çalışmalarını gerçekleştiren Mimar Leyla Yücel: ’’Biz inşaatın modacısı değiliz. Karalama yapan bir ressam da değiliz.'' dedi.
Bizim meslekte mimari disiplin vardır. Bir mimar tasarımını yaparken taşıyıcıdan elektrik tesisatına, mekanik tesisattan pis su giderlerine kadar görünür ve görünmez herşeyi düşünmek zorundadır’’ dedi.
2001 yılında dekorasyon işleriyle başlayan çalışmalarını 2007 yılında mimarlık ile taçlandıran Yücel, inşaat sektörünün mimarlarla çalışarak bakış açısını değiştirdiğine dikkat çekerek, ’’10 -15 yıl önce müteahhitler kendi başlarına çalışırdı. İnşaatın döşemesini, zemin katlarını ve hatta dairelerin boyalarını kendileri tamamlayıp bu şekilde yol alırlardı. Müteahhitler, mimara sadece ruhsat işlemleri için imza yetkisinden dolayı küçük meblağlarla ilgili prosedürü yürütmek için irtibatlı olurlardı. Şu anda geldiğimiz nokta inanılmaz derecede farklılaştı. Artık inşaat sektörü de globalleşti. Malzeme farklılıkları müteahhitlerin iş akışına da girdi. Müteahhitler bu malzemelerin çeşitliliğini çok fazla inceleyemiyorlar. Bu alanda bir birikim de yapamadılar. Özellikle tüketicilerin kullanım süreçlerinde bu konunun da önemli olduğu müteahhit tarafından da anlaşılıyor. Bir dönem, inşaatın hemen temelini atıp, bir takvim aralığında yapıp bitirelim, aldığımız para ile de yenisine başlayalım mantığı hâkimdi. Burada inşaat kalitesi ne olursa olsun daha düz mantıklı malzemeler kullanılıyordu. Mimarlar işin içine aktif olarak girince fikirler de değişime uğradı. Yalıtımdan ses izolasyonuna, güvenliğinden iç dekorasyonuna kadar birçok konuda birlikte hareket ediliyor. Bu da inşaata (projeye) bir değer katıyor’’ değerlendirmesinde bulundu.
‘Çok para kazanmıyoruz’
Mimarların arazilerin alımı ile projenin içine girdiklerini anlatan Yücel, ’’Alımla birlikte avam projesinin hazırlanması, belediyeye sunulması, işlemlerin yürütülmesi ve ruhsatın çıkarılması 4 ile 10 ayı alabilmekte. Master planda ise çevresel faktörler devreye giriyor. Kat irtifakından tasarıma kadar diğer detaylar da bu aşamada değerlendiriliyor’ diyerek, ‘Bir konut projesinde mimarın tüm birikimini yansıtması mümkündür. Ben kamuya dönük projelere de sempati duyan bir mimarım. Halka dönük bir ürettiğiniz için bunun sosyal yönü de oluyor. Burada size sunulan bütçe de önem taşıyor. Mimarın oluşturacağı değer çoğu kez bütçeyle paralel yürüyor. Mimarın yaptığım tasarımları uygulayacak bir bütçe ayrılmamışsa ve tasarım hayata geçirilmemişse pek bir anlamı olmuyor. Birçok kesim, mimarları çizimler yaparak büyük paralar kazanan insanlar olarak tanıyor. Ancak işin gerçeği öyle değildir. Bu biraz kültür ve eğitimle alakalı bir şey. Tasarım yeteneği kadar mimarlık eğitimi de önemli. Bunun ikisi bir araya gelince muhteşem bir mesleki uzmanlık ortaya çıkıyor’’ diye konuştu.
Geçmişte inşaatları tam anlamıyla denetleyecek kurumların olmadığını belirten Yücel, ’’Ne zaman ki 1999 Marmara Depremi oldu, işte ondan sonra yönetmelikler ve diğer düzenlemeler gündeme geldi. Maalesef büyük dersler almadan harekete geçmiyoruz. Artık müteahhitler hem denetimden hem de rekabetten dolayı mimarlarla iş yapmak zorunda kaldılar’’ dedi. Leyla Yücel, mesleğin saygınlığı için olmazsa olmazları da şöyle sıraladı:
- Mesleki deneyim ve birikimimizden herkesin yararlanması gerekiyor.
- Kimse bizleri moda tasarımcısı gibi görmesin.
- Kentsel planlamalarda mimarların da rol alması gerekiyor.
Mimar Leyla Yücel geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir röportajında da mesleği ve Türkiye’deki yapıların mimari yönü konusunda da şu açıklamalarda bulunmuştu.
- Mimar dediğimiz kişi sadece lüks ve pahalı yapılara mı lazım olur?
Mimar her bütçeye ve talebe göre yaşam alanlarını düzenler. Tasarım yeteneği, ekonomik bütçelerle de harikalar yaratabilir. Hatta, bazen çok düşük maliyetli bir malzeme seçimi ile sıra dışı bir tasarım etkili sonuçlar verebilir. Aslolan tasarımdır. Doğru yapılan tasarım ve uygulama müşteriye her zaman her şekilde zaman ve ekonomi kazandırır.
- Bir mimar kendi geleneğinden beslenmeli midir? Bunun bir ölçüsü var mıdır?
Elbette bir ülkenin bir toplumun geleneği göreneği, örfü adeti, yaşam biçimi doğrudan mimarlıkla ilişkilidir. Geleneksel yapılar bizim mirasımız olduğu kadar aynamızdır da. Onları ne kadar korursak kendimizi daha iyi ifade edebilir, dünya kültürel mirasında yerimizi saygınca alabiliriz. Bir mimarın görevi aynı zamanda, eskiye saygı duyarak yenilikleri çağın ihtiyaçlarına, yeni malzemeler ve teknolojiyi kullanarak yansıtmaktır.
- Bu topraklarda güçlü bir Selçuklu ve Osmanlı mirası var. Siz bunlardan hangisinden daha meyyalsiniz?
Her iki dönem de kendi içinde sürekliliği barındırır. Ayrıldıkları bir kaç nokta olsa da iki mimarinin de esası sadelik ve tevazudur. Bu bağlamda ben de projelerimde sade ve yalın bir dil kullanıyorum. Sadeliğin içinde vurgu yapıyorum.
- Gelelim 100 yaşına yaklaşan Cumhuriyetimize. Cumhuriyet, bir mimari tarz geliştirebildi mi sizce?
Maalesef! Cumhuriyet ile birlikte yaşadığımız Doğu-Batı ikilemi mimarimizi de etkiledi. ‘Dindar - laik’, ‘gelenekçi -modern’ gibi sosyal hayattaki ikilemler mimarlığa da yansıdı. Bunu aslında Osmanlı’nın Batıya yüzünü döndüğü süreçte, 1830’lardan itibaren bazı yapıtlarda, barok eserlerde görebiliriz. Cumhuriyet daha eklektikti. Kendi kültürümüze özgü mimari üslup bu dönemde deformasyona uğradı. Bugünlerdeyse değişen yaşayış biçimimiz, koşullar ve insani ihtiyaçlar farklılaştı. Modernist dönemde mimari akımlar ve etkilenimler vardı. Bugün zaman ve mekan kavramları değişti, şimdi insan ihtiyaçlarını hız yönetiyor. Birbiriyle yarışırcasına yükselen binalar, AVM’ler ve yaşam alanları, bütün kurgu hız ve yarış üzerine.
- Bir mimar gözüyle ve elbette gezip gördüğünüz kadarıyla Türkiye’de güzelliğini koruyan şehirlerimiz var mı hala?
Kastamonu evleri, Safranbolu evleri, Şirince evleri, Kapadokya ve Harran’ı ilk planda sayabilirim. Ama yine de tarihi ve modernliği bir arada barındıran en güzel şehir tartışmasız İstanbul’dur. Ama bu güzel şehrin tarih silueti (kaybettiğimiz kadarına takılmadan) iki özelliğini de ayrı ayrı yaşayarak sonsuza kadar korumalıyız.
- Bu hızlı, bizi gelecekte hangi mekanlara, nasıl yaşamlara taşıyacak?
İnsanın özünde illa ki bir maneviyat vardır ve bu manevi güç er ya da geç o kişiyi özüne, teneke saksılarda menekşe yetiştirilen bahçeli ferah küçük evlere dönmesini emredecektir. Çünkü aslolan evlerin kendileri değil o evlerde yaşanan hayatlardır”
- Bir mimar olarak, size en fazla talep toplumun hangi kesimlerinden geliyor?
Bir genelleme yapamamam ama ilk aklıma gelenler kurumsal şirketler, restoranlar, butik oteller, villa, konak sahiplerinden geliyor.
- İstanbul biraz fazla örselenmedi mi?
Bir tahribata uğraması mümkündü ve uğradı. Yeteri kadar korunmadı ve korunmuyor da. Kendi geçmişimizin izlerini rant uğruna yok ediyoruz. Yaşanmışlıkları devasa yükseklikte gökdelenlerle eziyoruz. Bu gidişle yeni kuşaklar tarihimizi sadece kitaplardan öğrenecek. Rehberler de bu Dersaadet şehrini slayt gösterileriyle anlatacak.
- Bir mimar, iç mimar, yaşadığımız alanları neye göre kurgular?
Amaca uygun yapılmamış bir tasarım hayal edelim, bu bir restoran olsun. Önce mekanın kurgulayalım; mutfak ve ekipmanlarını, servis koridorunu düşünün. Mönüye uygun mutfak ve ekipmanlar seçilmemişse, koridorun giriş çıkışı iyi hesap edilememişse, o yemek ne kadar leziz olursa olsun müşterinin masasına istediğiniz zaman ve kalitede gidemez. Yani mekanları talepler ve ihtiyaçlar belirler. Lüks ve zarafetten önce mekanların kendi içinde çalışıp çalışmadığı gelir.
- Terzi kendi söküğünü dikemezmiş. Ya siz? Kendi yaşadığınız mekanlara el atabildiniz mi?
Bizde de durum aynı! Güzel bir özdeyiş hatırlıyorum, “Biz başkalarının inşa ettiği bir evde oturuyoruz. Ve de başkaları için bir ev inşa etmekle ömrümüz geçiyor!’’ Şu an oturduğum evimde kendi zevkime göre tasarlanmış ancak zamansızlıktan ihmal edilmiş bir ev. Evimi tekrardan yenileme niyetim, kendime müthiş bir tasarım dekorasyon sözüm var.
- ”En sevdiğiniz ya da sizi en çok hoşnut eden projeniz neydi” diye sorsam...
Doğrusu ayrım yapamam. Proje mimarın çocuğu gibidir. Beğenilir ya da beğenilmez ancak tartışılmaz bir gerçek vardır, o da emektir. Tasarladığım mekanlarda müşteri beğeni ve isteği etkilidir. Çünkü o proje, o müşteri için o zaman diliminde gerçekleşti.
Yeni Akit