Sektörel

Mütekabiliyet ve bölgesel entegrasyon!

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, makalesinde, Türkiye’nin bölgesinde ekonomik bir entegrasyonun geliştirmesi gerektiğini söylüyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise Diyarbakır’daki konuşmasında “Bölgesel Ekonomik Restorasyon"dan bahsetmişti...


Emlak Kulisi için yaptığım bir değerlendirmede “21.Yüz yıl, Osmanlı’dan ayrılan ülkelerin toparlanma yüz yılı olacak. Geleceğe yönelik hazırlanan raporlarda, Türkiye’nin yükselen bir ülke olacağı öngörülüyor. Türkiye yalnız başına yükselemez. Türkiye, hinterlandındaki ülkelerle birlikte yükselecek. Türkiye, Asya ve Afrika kıtalarında kalan tarihi değerlerine, dostluklarına, akrabalarına ne kadar sahip çıkabilirse o kadar yükselecek…” demiştim…

Türkiye, bölgesindeki ülkelerle ekonomik restorasyon adı altında ekonomik entegrasyona hazırlanıyor… 11 Nisan 2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” bu fikrin altyapısıdır. Kanun çerçevesinde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kuruldu. Kanuna göre, Türkiye’den taşınmaz alan, bilimsel amaçlı bulunan, ticaret amaçlı bulunan, turizm amaçlı bulunan vs… yabancılara her yıl yenilenmek şartıyla süresiz oturma izni verilecek… 


“Ekonomik Restorasyon” ve “Ekonomik Entegrasyon”un olabilmesi için öncelikle Türkiye’nin yabancıyla muhataplığında, hukuksal altyapısı ve kurumsal altyapısının yeniden düzenlenmesi gerekir. “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” ile hukuksal altyapıda bir adım atıldı. Ama kurumsal altyapıda atılan henüz bir adım yok. Yurtdışından Türkiye’ye yatırım amaçlı gelen yatırımcıyı karşılayacak herhangi bir birim yok. Başbakanlık Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansı var ama bu ajans gündemdeki ihalelere uluslar arası yatırımcı bulmakla meşgul… Yabancı yatırımcıya hizmet verme noktasında yeterli personele ve yetkiye de sahip değil… Yabancı yatırımcı Türkiye’deki, oturma izni, tapu, şirket kurma vs gibi konularda tek bir kurumla muhatap olmalı…


20.yy’da kurgulanan ekonomik ve siyasal düzen değişiyor. Türkiye’nin önünde tarihi bir fırsat var. Türkiye üzerine hesap yapan ülkeler kendi iç siyasal ve ekonomik problemleri ile meşgul. Almanya'da kurulan "Almanya İçin Alternatif" isimli partinin yaptığı gösteriye katılan işadamlarından Horst Freiberg, “Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi muz cumhuriyetlerinin de içinde olduğu bir tek para biriminin saçma olduğunu, bu nedenle ilk seçimlerde Almanya İçin Alternatif isimli partiye oy vereceğini”söylüyor... Ekonomist ve akademisyenler tarafından kurulan bu parti Almanya’yı Euro’dan çıkartacağız diyor. İngiltere Başbakan David Cameron da, seçimleri tekrar kazanırsa, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkmasını referanduma götüreceğini söylüyor… 


Avrupa’nın birçok ülkesinde benzeri eğilimler gündeme gelecek… Amerika’da doların dünya parası olarak devam etmesini sağlama çabasında… BRICS ülkeleri (Rusya, Çin, Brezilya, Güney Afrika, Hindistan) ticaretlerini dolar dışına çıkarma çabasında… IMF’ye rakip ortak bir banka kurdular…

Dünya, Doğu ile Batı’nın siyasal ve ekonomik soğuk savaşına sahne. Hakan Fidan makalesinde “Türkiye’nin bölgesinde ekonomik bir entegrasyonun geliştirmesi gerektiğini söylüyor”. Bu ekonomik entegrasyon iki şekilde olur;

Birinci Ekonomik Entegrasyon Şekli: Kuzey Irak petrolü ve doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidecek. Katar doğal gazı da Türkiye üzerinden gidecek. Suudi Arabistan, ürettiği güneş enerjisini Türkiye üzerinden Avrupa’ya satmayı hedefliyor. İsrail ise Güney Kıbrıs açıklarında Akdeniz’de çıkartacağı doğalgazı Türkiye olmadan değerlendiremeyeceğinin farkında… Yani, Türkiye enerji koridoru ile doğu ve batı arsında ekonomik bir entegrasyon kuruyor…


Batı, Türkiye’nin bu jeoekonomik/stratejik konumunun farkında. Kuzey Irak’ta petrol çıkartan “Genel Enerji” şirketinin ortağı olan Rothschild ailesinin danışmanı, Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder, Adana’da yaptığı konuşmada “Dünyanın enerji kaynaklarının yüzde 70’i doğuda bulunuyor, tüketici AB ülkeleri ise batıda. Türkiye doğu ile batıyı, kuzey ile güneyi birleştiriyor. Bu nedenle Türkiye, enerji kaynakları sınırlı olsa bile dünya enerjisini etkileme potansiyeli oldukça yüksek. Bu doğrultuda Adana şehrinde enerjinin önemi gittikçe artıyor. Zaten Financial Times Dergisi tarafından da Adana, geleceğin doğrudan yabancı yatırım bölgeleri arasında gösterildi. Adana bölgesi, Türkiye’nin ekonomik anlamda büyümesinde ve Avrupa’nın gelişmesinde çok önemli bir rol oynayacaktır.”diyor…

Dünyanın enerji kaynaklarını kontrol eden şirketlerin hesabı ekonomiktir. Bir ülkenin ekonomik bir değeri varsa bir anlam ifade eder, yoksa o ülkeyi hangi siyasal gücün yönettiğinin hiçbir önemi yok. Irak’ta Saddam Hüseyin gitti, arkasından Kuzey Irak petrolleri çıktı. Libya’da Kaddafi’yi dostları (Fransa, İtalya vs)  sokaklarda süründürdü… Avrupa ülkeleri, Türkiye üzerinden geçip Avrupa’ya gelecek enerjiye mahkum... Türkiye bu fırsatı iyi kullanmalı…

İkinci Ekonomik Entegrasyon Şekli: Cezayir Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “Osmanlı Milletler Topluluğu”nu kuralım diyor… Bu öneriyi ekonomik bir birlik olarak değerlendirmek gerek. Siyasal olarak Osmanlı kurulmuyor. Osmanlı yeniden mi kurulacak sorusuna Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu "Avrupa'da sınırları kaldıranlara biz yeni Roma demiyoruz da biz bunu dedikçe bize Osmanlıcı diyorlar. Bunu Balkanlardaki ve Ortadoğu'daki bazı gruplarla bizi karşı karşıya getirmek ve kışkırtmak için yapıyorlar” diyor…

Hakan Fidan yazdığı makalede ““Dahası, Türkiye’nin yakın dönemdeki aktivizmi adalet kavramının önemini vurgulayan liberal-enternasyonalist gelenekten öğeler de sergilemektedir. Türk liderleri sözlü olarak mevcut uluslararası ekonomik ve politik düzeni sorgulamış, bunu yaparken, küresel yönetişim kurumlarının, adalet ve eşitlik üzerine yükselen yeni bir sisteme dayanarak yeniden şekillenmesini tartışmaya açmıştır. Yakın geçmişte; Türkiye, özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki politik dönüşüm bağlamında demokrasi ve insan hakları ilkelerini savunma konusunda daha ileri bir tutum sergilemiştir.”diyor…


Devletin iki önemli kilit ismi, yeniden kurulan dünya düzeninin Türkiye’ye sunduğu fırsatların farkında. Ve buna yönelik adımlar atılıyor… Türkiye güneydoğu problemini çözdüğünde, yabancı yatırımcılar için de ayrı bir cazibe merkezi olacak. Ama bu yetmez. Türkiye, süratle, merkezinde kendisinin olduğu Avro-Avrasya coğrafyasında ekonomik birlik/birlikler kurmalı. Afro-Avrasya coğrafyasında ortak hareket edecek kültürel, ekonomik ve sektörel sivil toplum kuruluşları kurulmalıdır… İstanbul, bu kuruluşların merkezi olmalıdır…


Hakan Fidan makalesinde, Türkiye’nin Ortadoğu ve Balkanlar ile ilişkilerde, “Kültür Diplomasisi”ni benimsediğini ifade ediyor. Ve Türk dizilerinin, Ortadoğu ve Balkanlardaki çok sayıda televizyon kanalında gösterildiğini belirtiyor… Türk dizileri Afro-Avrasya coğrafyasının yeni ilham kaynağıdır. Kültürel olarak Türkiye, tüm Afro-Avrasya coğrafyasını etkiliyor ve yönlendirici bir konumda. Bu durumu fark eden Holywood finansörlerinden Universal Studios yapım şirketi 3 milyar dolar ile İstanbul’da, Boğazda  “Hollywood on Bosphorus” isimli bir stüdyo kurmak için harekete geçiyor…

Türkiye’nin, Avro-Avrasya ülkeleri ile geliştireceği, ekonomik entegrasyon / restorasyon’un başarısında film sektörünün etkisi büyük olacaktır. Türkiye, film sektörüne stratejik bir güç olarak bakmalı. Yaklaşık 400 yıldan fazla birlikte yaşadığı, Balkan ülkelerine ve Arap ülkelerine kendi yerli filmleri ile gitmeli… Başkalarının kurgulayacağı filmler ile Araplara, Balkanlara gitmek olumsuz etki oluşturacaktır. Bu nedenle Türkiye, kendi kültürel değerleri ile yürütmeli kültür diplomasisini… Kültürel entegrasyon olmadan, ekonomik entegrasyon başarısız olur… 

Kültürel ve Ekonomik entegrasyonlarla  İstanbul, 21. yy’ın en hızlı yükselen ve değer kazanan şehri oluyor. Mütekabiliyet ile İstanbul kurulduğu günden bugüne en büyük dönüşüm ve değişimi yaşıyor/yaşayacak… 


Üretici şirketler, üretimlerinde her yıl dış Pazar ve iç Pazar düzenlemesi yaparlar. İç pazarda ekonomik durgunluk varsa ihracatla satışı dengelemek isterler. Konut projesi üreten şirketler de, projelerini yapmadan önce yabancıların taleplerini de göz önünde bulundurarak proje içerisinde bir blok veya birkaç blokun mimari tasarımını farklı yapmalılar. Yeni yapılacak projeler farklı kültürlere de hitap edebilmeli. Türkiye’nin kültürel entegrasyon adımlarını gören konut şirketleri geleceğin yıldızları olacak…


Saygılarımla,

Abdullah Çiftçi

www.abdullahciftci.com