Öyle Bir Geçer Zaman Ki ve koruma kurulu!
Cumhuriyet gazetesi yazarı Oktay Ekinci, televizyonlarda "Öyle Bir Geçer Zaman ki" gibi dönem dizileri ve koruma kurullarını kaleme aldı. Ekinci, dizilerin koruma kurullarına 'borçlu' olduğunu öne sürdü... İşte o yazı...
Oktay Ekinci'nin yazısı şöyle;
"Tv dizilerinde "geçmiş" daha bir ilgi çekiyor... Özellikle 1960'larla, 70'lerde geçen senaryolar, o yılların "efsanevi" anılarından olacak, "reyting" rekorları kırıyor..
Peki, o coşkulu, gerilimli, sevdalı "umut" yılları nasıl anlatılacak Elbette öncelikle giysiler, eşyalar, otomobiller ve aynı yıllarda henüz yok olmamış eski evler, tarihi sokaklar ve özgün kentsel mekânlarla..
Yapımcı ve yönetmenler için giysiler, otomobiller, iç mekânlar pek sorun olmuyor ama ya o anılarda kalan mimari çevre
50'lerden itibaren kentlerimizi sarmalayan, 70'lerden sonra da yükselerek yaygınlaşan apartmanlaşmayla öylesine acımasız bir yıkım süreci yaşadılar ki şimdi film çekmek için bile ara ki bulasın... Acımasız "yık-yap-sat" imarcılığıyla betonlaşan kentlerimizde yakın geçmişi bile yansıtacak evleri, sokakları bulup "set" olarak kullanmak, dizi yapımcılarının en büyük sorunu.
Bu nedenle istanbul'daki tüm rant baskılarına rağmen varlıklarını yitirmeyen sınırlı sayıdaki korunmuş ev ve sokak son yıllarda dizicilerin baskınına uğradı. İlk akın özellikle semt sakinlerinin çabalarıyla kimliğini yaşatabilen Boğaziçi köylerinden Kuzguncuk'a oldu.
Başlangıçta bundan memnun olan Kuzguncuklular, giderek film setine dönüşmeye isyan edince, yeni semtler aranmaya başlandı. Bugün eski dokularını koruyabilmiş ender yerleşmeleri dizi yapımcıları neredeyse sokak sokak paylaşmış durumdalar.
Kurullara 'borçlu'lar
Peki, Tv'lerdeki yakın geçmişi konu alan dizilere o insancıl "eski mahalleler"deki yaşamı canlandırma olanağını sunan az sayıdaki tarihi kent mekânları nasıl korunabildiler Bugüne gelebilen eski evlerimiz yık-yap-sat betonlaşmasının elinden nasıl kurtulabildiler
Birincisi elbette ki yasalarla... Ama ondan da önce yasalardan "ödün vermeyen koruma kurulları" ile duyarlı kişi ve sivil toplum kuruluşları sayesinde.
Onlar olmasaydı, bugün tek bir eski ev, tek bir kimliğini korumuş sokak, kentsel doku bulmak mümkün olmayacak; bu nedenle geçmişin canlandırıldığı film ya da dizi çekmek de belki akla bile gelmeyecekti.
Ne var ki aynı miras için "yıkılıp apartmana dönüşmesin, korunsun" dediklerinden ötürü inşaatçı-siyasetçi işbirliği ile görevlerinden alınan koruma kurulu üyelerine ne toplum sahip çıktı ne de korunabilen ender mekânlarda sıraya girip film çeken diziciler, filmciler...
O kadar ki hiçbir yapımcı, onlara bu olanağı sağlayabilen kurul üyelerinin direnişini senaryo konusu bile yapmadı. Bundan ötürü kıyıma uğrayanları sinemayla kucaklamak ise akıllarına bile gelmemiştir.
İşte bu kurullar, doğal mirasımızı da korumaya çalıştıkları için adeta cezalandırıldılar. Yeni hükümetin KHK'si ile devletin teşekküründen bile yoksun kalarak topluca görevlerinden alındılar... Aynı KHK ile yeniden oluşumlarında da "doğal zenginliğimizi koruma" işlevleri sona erdirildi.
Ne dersiniz, geçmişimizi ekranlara taşımak için pür telaş eski ev, yalı, konak ve eski sokak arayan yapımcılarımızın, bulabildikleri tüm kültürel mirası borçlu oldukları koruma kurullarının hazin öyküsünü de sinemaya ve dizilere yansıtmaları bir "vefa borcu" değil midir"
Oktay Ekinci / CUMHURİYET