Park Otel'de yeni sayfa
Şehir Plancıları Odası Eski Genel Başkanı Erhan Demirdizen, Park Otel'de yeni bir sayfanın açıldığını yazdı.
Gümüşsuyu'ndan Taksim'e çıkarken sol tarafta tarihi bir bina olan Almanya Başkonsolosluğu'nu görürsünüz. Onun hemen yanında da, 100-150 yıllık eski eser yapıların arasından devasa cüssesiyle kendisini gösteren inşaat halinde bir bina daha vardır. Artık kanıksadığınız bu ''enkaz''a fazla takılıp kalmadan birkaç adım daha atınca Taksim meydanına çıkmış olursunuz. Bu ''enkaz'' Taksim'e giderken fazla dikkatimizi çekmez ama vapurda çay içerken birden gözümüzü ve vicdanımızı rahatsız eden bir kazulete dönüşür. Oysa eski İstanbul'un Sarayburnu'yla başlayıp Ayasofya ve Sinan külliyeleriyle devam eden şiirsel silueti, Haliç'in diğer tarafına geçince Galata kulesiyle doruğuna ulaşır. Ama gözümüzü biraz daha sağa çevirince, Taksim'den başlayıp batı yönüne doğru bitmek bilmeyen arsızlıkta bir binaya takılıp kalmaktan kendimizi alamayız. Bu binanın yasalara, kurallara, planlara, ahlaka, vicdana ve dünyadaki tüm değerlere aykırı olduğunu yediden yetmişe herkes teslim eder. Bu bina ''Park Otel''den başkası değil. Biraz daha sağa bakınca gördüğümüz bazı büyük yapılarla birlikte 1980'li yılların ürünü. Diğer yapıları da bilirsiniz: İnönü Stadına tepeden bakan ''Gök Kafes'', Dolmabahçe Sarayını gölgeleyen ve tarihçi İlber Ortaylı'nın her fırsatta yıkılması için beddua ettiği otel binası, adeta ''yeni Yıldız Sarayı benim'' dercesine Yıldız Parkın yanı başında yerini alan kavisli otel binasıBir dönemin ''ben yaptım, oldu'' anlayışının ürünü olan bu binalardan ''işini halledemeyen'' bir tek ''Park Otel'' kaldı. Diğerleri tıkır tıkır işliyor. Aslında 1984'teki ''turizm merkezi'' ilanı ve sonrasında Beyoğlu imar planındaki ''6 emsal'' yapılaşmayla bu otel de işini halledecekti ama büyük bir talihsizlik sonucu sivil toplum örgütlerinin mahkeme engeline takıldı. Bu planın iptal edilmesinden sonra, 1993'te, bir de Turizm Bakanlığı şansını deneyip ''6 emsal'' vermeye kalkıştı. Bu girişim de koruma kurulu engeline takılınca, Nurettin Sözen döneminin çok konuşulan yıkımı tarih sahnesindeki yerini almış oldu. Binanın tamamının değil de bir kısmının yıkılmasının nedeni kurulun o kararıydı. ''Bu bina Alman Başkonsolosluk binasını geçemez'' demişti kurul. 1993'ten 2006'ya kadar geçen 13 yıl boyunca bina ''rahatsız edici bir enkaz'' olarak varlığını korudu. Yanlış anlaşılmasın, bu lafı ben söylemiyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın şimdilerde tekrar yaptığı imar planının resmi raporu söylüyor. Bir yapı ''enkaz'' olunca, üstüne bir de ''rahatsız edici'' olduğu belirlenince, devreye giren yasalarımızın olduğunu bilmek rahatlatıcı. Gerçekten böyle yasalarımız var. Pek çok kimsenin yetersiz bulduğu İmar Yasası, ''umumun sağlık ve selametini ihlal eden, şehircilik, estetik veya trafik bakımından mahzurlu görülen enkazlar'' konusunda hiç hoşgörülü değil. Resmi raporlarda ''rahatsız edici enkaz'' olarak kayda geçmiş ''Park Otel''in de hoşgörüyle karşılanmayıp gereğinin yapılacağını beklerken, Kültür ve Turizm Bakanlığı bizi yanıltıp, 13 yıl aradan sonra binayı kurtarmaya çalışıyor. Bu da yetmez gibi, önüne bir bina daha koyuyor. Gerçi bu yeni bina eskisi kadar gözlerimizi belki rahatsız etmeyecek ama Gümüşsuyu'nun kaldıramayacağı yoğunlukta bir trafiğe neden olacağı kesin. Çünkü Bakanlık şimdi ''turizm ve iş merkezi'' olarak düzenleme yapmış. Esasen yapabileceği ''turizm merkezi'' ile sınırlı olduğu halde. Emsal burada da 3. Ayrıca 30 metreye yakın bir kot farkı bu hesabın dışında. ''Park Otel''in yeni sayfasını Kültür ve Turizm Bakanlığı açtı. Arkasına da Şehir Plancıları Odası bir dava dilekçesi ekledi. Bakalım mahkeme ne diyecek?
(Sabah)