Kent Haberleri

Plastik gecekondular 81 ile yayıldı!

Para dergisi Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Demir bu haftaki yazısında gecekondulaşmayı kaleme aldı. İşte Demir’in o yazısı…

Para dergisi Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Demir bu haftaki yazısında gecekondulaşmayı kaleme aldı. İşte Demir’in o yazısı…

Geçen haftaki “Bu şehir hepimizin” başlığı eksik oldu. Doğrusu, “Bu ülke hepimizin” olmalıydı. Çünkü söz konusu plastik gecekondular her yerdeler. Karadeniz'in yaylalarına kadar çıkmışlar. Alanya’nın derelerinin, İzmir ve Muğla’nın turistik ilçelerinin köşe başlarını tutmuş durumdalar. 81 ile yayılmış haldeler. Şehirlerimizi kirletip estetik çirkinlik sergilemelerinin yanı sıra Sekizinci Kıta’nın daha da genişlemesi, büyümesi için altyapı oluşturuyorlar.

Şehirlerimiz, özellikle de İstanbul sadece plastik gecekonduların, şehir eşkiyalarının istilasında değil. Dünyanın en güzel, en marka ve de en muhteşem suyolu Boğaziçi kıyıları halka kapanmış durumda. Bu şehrin bir gezi teknesi parkı yok. Onlar da Boğaziçi’nin ve Haliç gibi bir incinin sahil bandına iskele alabanda yapıyorlar. Yan yana, peş peşe denizle kara arasında set örüyorlar. Bebek’ten Sarıyer’e, Boğaziçi ve Haliç'in en güzel yerleri bu tekneler tarafından istila edilmiş durumda. Deniz kıyısında yürüyorsunuz ama denizi göremiyorsunuz. Bu hangi akıl, hangi mantık ve de hangi yönetim ekonomisiyle açıklanır?

Bu konuda yetki kimde tam belli değil. Yerel yönetimin kolluk kuvvetleri “Biz bakmıyoruz” diyor. Deniz Polisi de aynı cümleyi kuruyor. Peki, bu çirkin görüntünün, kıyı gaspının sorumlusu kim? Bu tekneler için Marmara'ya da Karadeniz bandında bir çekek yeri yapmak çok mu zor? 

(Bu arada İspark’ın Boğaziçi kıyılarındaki dünya harikası küçük koyları yat limanı yapması da akla zarar bir uygulama. Oralar nadide yerler. Dünya yüzünde bir örneği olmayan doğa şaheserleri. Ama birkaç tekneyi ‘üç paraya’ bağlatıp o nadide köşelerin kirlenmesine göz yumuyor ve halktan koparıyoruz.)

Hadi bütçe yok vs. diyelim. Tekne sahipleri bir kooperatif kurar, o bağlama yerini finanse eder. Böylece kıyılar halka kalır. Temiz olur. Denizin iyot kokusunu alabiliriz. Gerçi bu tekneler giderse yol kenarı halka açılır mı bu konuda da şüphelerimiz yok değil. Şöyle ki, bir süre önce Boğaziçi kıyıları ikinci kez kazıklara maruz kaldı. Rumeli Hisarı’ndan Emirgan’a bütün sahil denize kazık çakılarak yeniden genişletildi. Yani bu hatta Boğaziçi daraldıkça daraldı.

Peki bu genişletme çalışması ne amaçla yapıldı? “Halk burada yürüsün, şehrin güzelliğini özümsesin diye” başlayan bir cevap verilebilir. Peki, bu genişletilen bölge şimdi ne oldu? Otopark... Üstelik İspark burayı Hisar Kafe isimli bir mekana kiralamış. Kafe yönetimi buradaki en masum olan. İspark yaptığı benzer uygulamalarda olduğu gibi yerini kiraya vermiş. Onlar da almış...

Soru şu: İspark kimin yerini, kime kiralıyor? Yerel yönetim şehrin en güzel, en tarihi noktalarından birini nasıl otopark yapar ve kiraya verebilir? Oraya onca kazık aylarca süren çalışmayla üç-beş liralık otopark geliri için mi çakıldı? Bu yol halka hizmet etmeyecekse niye güzelim Boğaz’a kazık çaktık?

Hadi, Fatih Sultan Mehmet’in bu şehre en büyük hediyelerinden biri olan Rumeli Hisarı’nın kapısının önünü yıllardır otopark olarak işletiyorlar. Kimse de çıkıp “Burası dünya mirası, gelecek nesillere bırakmamız gereken bir yer, ne otoparkı” demiyor. Şimdi de yeni yapılan kazıklı yolu ilhak ettiler...

Şehrin Anadolu yakasındaki yalıların yükseldikçe yükselen duvarlarını Ha yazmamak olmaz. Bu konuda da yerel yönetimler sessiz kalıyor. Oysa kıyılar dünyanın her yerinde halkındır. Bu, kanunla belirlenmiştir. Ve kanunlar açık ve nettir. O kale duvarı benzeri surları dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz. Ucuz ve basit politika ya da söylem diyenler olabilir. Ancak yalılar yapıldıkları dönemde böyle yüksek duvarların arkasında değillerdi. Ve insanlar denizi görebiliyordu.

Sözün özü yerel yönetimler halk için vardır. Halka hizmetle yükümlüdürler; tabii kanun ve yönetmelikler çerçevesinde. Kısaca şehrin sahipleri dışında yerli ve yabancı turiste kıyıları açın!..

Sokaklar, parklar, koru ve mesire yerleri maske atıkları ile dolu. Her yerdeler. Rüzgarda uçuşan atıklar ağaç dallarında takılı. Araç lastiklerine yapışarak sokakları dolaşıyor. Atana bir şey demiyoruz!..

Ancak kullanılmış bu maskeler bir anlamda tıbbi atık sayılır. Temizlik görevlileri bunları toplarken çok dikkatli olmalı. Onlara bu konuda eğitim verilmeli. Ayrıca kirli maske atıkları farklı yerlerde depolanmalı.

Sağlıkla kalın...

Balat ve Sirkeci'de çarpık yapılaşma furyası!