15 / 05 / 2024

Sanat için New York'a gitti, kendi markasını yarattı

Sanat için New York'a gitti, kendi markasını yarattı

Vaktiyle Türkiye'nin bir avuç güncel sanatçısından biriymiş Vahap Avşar. Sansürlenince Amerika yollarına düşmüş. New York'un zorlu koşullarında tutunmaya çalışırken kendi giyim markasını da yaratmış. çalışmalarıyla şimdi İstanbul'da



1980'lerin sonlarına doğru varlıklarını hissettirmeye başlayan bir avuç güncel sanatçıdan biridir Vahap Avşar. İlgi çekici işlerini sergilerken kendisine dikkat etmesi için ailesinden ve çevresinden fazlasıyla nasihat almaktadır. Zira o yıllarda sanat 'tehlikeli' bir mecradır. Örneğin Türk Lirası'nın aynısını daha büyük boyutlarda basıp sergilemek istediğinde, bölücülükle suçlandığı için istemeye istemeye eserini imha ettiği zamanlar olur. 1995'te  Ankara  Tren Garı'nda açtıkları sergi, plastik gaz bidonlarıyla ölü insan maketlerini yan yana getirdiği için sakıncalı bulunup kapatıldığındaysa, yeni kapılar aralamak için Amerika'nın yolunu tutmaya karar verir. Bilkent Üniversitesi'nde sanat teorisi yüksek lisansı yaparken tanıştığı Amerikalı arkadaşıyla iletişim kurup, soluğu New York'ta alır.

SARSILMAZ BİLGİYLE UĞRAşžMAYI SEVİYOR
Avşar'ın Amerika hikayesi böyle başlıyor. O günden bu yana kendisi bir New Yorklu. Sanat çevrelerinde tutunmayı zor da olsa başarmış, bunun yanına kendi giyim markası Brooklyn Industries'i eklemiş. Bir yıldır İstanbul'a gelip gidiyor ve bundan böyle bir ayağının hep İstanbul'da olmasını istediğini söylüyor. Yaklaşık 25 yıllık sanat hayatında ürettiklerinden bir seçki ise bugünlerde Akaretler'deki Rampa Sanat Galerisi'nde sergileniyor. 5 şžubat'a kadar açık kalacak sergide tarih, din, devlet gibi, sarsılmaz bilgilerimizle koruduğumuz alanları farklı açılardan ele alan çalışmaları yer alıyor.
Floresan lambalarla yazılmış Allah yazısı, Marlboro sigarasına gönderme yapan Atatürk resmi, 1970'li yıllardan kalma kartpostalların büyütülmüş halleri gibi renkli işlerin arasında, komutanına tekmil veren bir askerin videosu özellikle dikkat çekiyor. Askeri disiplin ile insan doğası arasındaki hayli uzun mesafenin, tekmil töreninde kristalize olmuş halini görüyorsunuz. Titrek sesiyle, bocalayarak ve terleyerek tekmil veren videodaki asker, kısa dönem askerliğini 2010'un ilk aylarında yapan Avşar'ın bizzat komutanıymış. O anı kamera karşısında bir kez daha canlandırma fikrini ilk anda yadırgasa da çok geçmeden ikna olmuş.

AMERİKALILARDA OTOSANSÜR VAR  
Avşar, askerlik gibi dikenli meseleleri hayatın büyük gerçekleri oldukları için çekici bulduğunu söylüyor. Yalnızca Türkiye'de değil Amerika'da da, Amerikan askerlerini ele alarak bu konuyu çok işlemiş. 'Bu yabancının Amerikan askerine laf atmaya ne hakkı var' diye tepki alıp almadığını sorduğumuzda, kendisinin bir New Yorklu olduğunu ve orada yabancı biri gibi karşılanmadığını söylüyor; 'Bahsettiğiniz türden tepkiler almıyorum ama o eserlerime bakanların otosansür uyguladıklarını görüyorum. Örneğin geçen yıl büyük bir fuarda sergilenen bütün işlerim hakkında fazlasıyla soru gelirken, Afganistan'daki Amerikan askerlerini gösteren, serginin en önemli işi hakkında kimse bir şey sormadı ve hakkında konuşmadı.'
Buna karşılık Türkiye'yi konu edinen işleri, Türkiye'yle ilgili oldukları anlaşılırsa büyük oranda dikkat çekiyormuş; 'Aslına bakarsanız Türkiye'den bahseden çalışmalarımı orada fazla sergilemiyorum. çünkü örneğin, floresanlarla yazdığım Allah yazısını sergilediğimde, 'yazık sanatçıya, İslami baskı altında zar zor çalışıyor' gibi sorunlu deşifreler yapıyorlar.'

BİR KARTPOSTAL UĞRUNA 25 BİN TANE...
Sergideki büyük boyutlarda basılmış, 1970'li yıllara ait kartpostalların hikayesini özellikle anlatıyor Avşar. Bu yaz bir çalışmasında kullanmak için İspanyol ressam Bruno Amadio'nun, bizde de üne kavuşan 'Ağlayan çocuk' tablosunun kartpostallarını aramaya çıkmış. çocukluğundan hatırladığı o kartpostalı basan kişinin izini Eminönü'nde bulmuş ama matbaanın çoktan kapandığını öğrenmiş. Eski matbaacı kartpostalı harabeye dönüşmüş bir depodaki arşivde bulamayacağını söyleyince, Avşar arşivdeki 25 bin kartpostalın hepsini satın almış.
'Ağlayan çocuk' kartpostalını hala bulamasa da, 1970'lerden 1990'ların sonlarına kadar Türkiye'nin değişimini yansıtan zengin bir görsel koleksiyona sahip olmuş. 'Büyük bir hazine... İki- üç tanesini daha işlerimde kullanabilirim ama asıl niyetim bunları sergilenebileceği bir müzeye bağışlamak' diyor Avşar kartpostallar için; 'Mesela 1970'lerde askerlerin sevgililerine, eşlerine gönderdikleri, çok yaygın biçimde kullanılan ama askerleri fazla romantik gösterdiği için 1980'lerde yasaklanıp toplatılan kartpostallar var. Kenan Evren'in başkanlığında toplanan Güvenlik Konseyi'ni gösterenler bile var. Arkasına aşk sözcüklerinin yazıldığını düşünebiliyor musunuz'

Demokratik ve sportif bir marka
Vahap Avşar'ın 1995'te gittiği New York'ta kolayca tutunabildiği söylenemez. Geçimini sağlamak için restorancılık, video prodüksiyonu gibi işlerde çalışıp diğer yandan sanat çevrelerinde tutunmaya çabalarken, iki yılın ardından gücü tükenmeye başlamış. 'New York sanatçılar açısından buradan görüldüğü gibi parıltılı bir yer değil. Sağlam desteği yoksa hemen her sanatçı için gündüz restoranlarda çalışıp, gece sanatını icra etmek geçerli tek formüldür. Bir süre sonra ya bir galeriyle anlaşıp işini sürdürme fırsatı bulursun ya da sanatı bırakırsın' diyor Avşar.
Kendisi bu yöntemle çalışmayı fazla tercih etmeyip, 1997 ile 2005 arasında sanatı bırakarak giysi tasarımcılığına yönelmiş. Bu işe başlamasını, 'Bir sergi için giysi tasarladığımda çok beğenildi ve insanlar benden benzeri şeyler istedi. Kısa zamanda satılabileceğini de düşünüp tamamen giysi tasarımına yöneldim' sözleriyle anlatıyor. Brooklyn Industries adını verdiği marka kısa zamanda büyük ilgi görmüş. Tasarımlarının tarzını, 'Diesel ile Mavi Jeans arasında, demokratik, fazla pahalı olmayan,   20-30 yaş civarına hitap eden, işlevli ve spor bir marka' şeklinde tanımlıyor. Avşar başlangıçta tasarımından kesimine kadar giysilerin her şeyiyle ilgilenirken işlerini oturttuğu, enerjisini tamamen sanata verdiği son beş yıldır sadece yönetici konumda bulunuyor. Markasını Türkiye'ye getirmek gibi bir fikrin ise aklından geçmediğini söylüyor.
Akşam/EYÜP TATLIPINAR


Geri Dön