Sancaklar Camii’nin maliyeti geleneksel camiden daha pahalı!
Dışarıdan bakınca kubbesi, minaresi yok, 'taş kule'si var. Yerin altındaki iç mekânda da ne çini var ne süsleme. "Böyle cami mi olur" demeyin. Emre Arolat'ın yeraltındaki Sancaklar Camii sizi yanıltacak...
Geçen yıl, 1574 yılında Mimar Sinan’ın tarihe bıraktığı en görkemli izlerden biri olarak hayat bulan Selimiye Camii’nin, ‘yürüyen merpenli’, yüksek binalar arasına hapsolmuş taklidi, günümüzün ‘Alet işler el övünür’ ortamında inşa edilip İstanbul’un Ataşehir bölgesinde ibadete açıldı. Aynı günlerde, yedi tepeli şehrin bir başka yerinde, bir başka proje yapılmaktaydı: Sancaklar Camii.
Geçen hafta da bu cami başroldeydi: 6.’sı düzenlenen Dünya Mimarlık Festivali’nde, Emre Arolat’ın mimarı olduğu Sancaklar Camii, en iyi dini yapı seçildi (Arolat, daha önce de bu ödüle başka alanda –eğitim projesi, ticari proje- mazhar olmuştu).
Başkanlığını Suat Sancak’ın yaptığı Sancaklar Vakfı’nın eseri olan cami, Kurban Bayramı sonrası hizmete girecek. Son çalışmalar sırasında, ‘olay yeri incelemesi’ni gerçekleştirmek üzere ‘şantiyede bittik’ ve vakıf çalışanı, projenin sorumlularından mühendis Sait Arıtürk eşliğinde gezindik.
Cami, İstanbul’da ‘arabanız yoksa eliniz kolunuz bağlı evde oturmaktan başka bir şey yapamayacağınız’ bölgelerimizden olan Büyükçekmece’de…
Peki neden burada? Biraz özel, biraz da mecburi: Sancak ailesinin yaşadığı, siteye yakın olan bu arazi, ailenin bir tatil gününde ibadet edecek civarda bir cami bulamaması üzerine, ‘Cami yaptırmak istiyoruz’ isteğiyle danıştıkları belediyenin onlara gösterdiği ‘dini tesis’ için ayrılanlardan birisiymiş… Belediye proje kısmında biraz ‘topa girmiş’. Camiyi tanıtan Belediye Başkanı Hasan Akgün, “İlk bakışta camiye benzemiyor diye minare eklenmesini istedik” diyor.
İlk önce taş kule görüyorsunuz, -ki tasarlarken minareyi ikame eden taş kule bile düşünülmemiş, sadece bir servi ağacı konulacakmış, sonradan bunda karar kılınmış. Kulenin tepesinde Arapça ‘Allahüekber’ yazıyor. Burası üst avlu. Birkaç bank ve musalla taşı var. Musalla taşı da görmeye alışık olduklarımızın dışında: Küp şeklinde, yan yana üç tane…
Karaköy ya da Beşiktaş ’takinden farklı bir yeraltı camii olan Sancaklar Camii’ne üst avludan aşağıya ‘akan’ merpenler aracılığıyla ulaşıyorsunuz. Toplam üç ağaç var: 2 zeytin ağacı (biri 120 yaşında, özel getirilmiş), bir de ıhlamur.
Ve merpenleri bitirince ‘Hira Mağarası’ndan esinlenilmiş camiye giriyorsunuz. Caminin içerisi gün ışığı ve led ampullerle aydınlatılıyor. Günün her saati aynı yoğunlukta ışık olacak şekilde ayarlanmış. Duvarlarda süsleme yok. Tek bir yazı var: Arap alfabesinin nadide harfi ‘vav’ ve -Hira Mağarası’nda İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in ona gelen ilk vahiy sırasında yaptığına atfen belki de- Ahzab suresinin 41. ayeti yazılı: ‘Rabbinizi çokça zikrediniz.’ Mağara-ibadet kompozisyonuna uygun bir tavır diyebiliriz herhalde.
Krem rengi halılar, mihrap ve etrafıyla birlikte tavanın/kubbenin de brüt beton olarak kalması, camiye giriş kısmının taşlarla –dışarıdakilerin aynısı- kaplı olması diğer göze çarpan detaylar. Yeraltında ama ‘kapalı alandaymış’ sıkıntısı vermiyor. Tam tersine ferah...
Tavanı örümcek ağına benzetmeniz olası. İstenerek verilen bir referans mı bilemiyorum ancak bir başka mağarayı çağrıştırabilir: Hz. Muhammed’in, Hz. Ebubekir ile beraber saklandıkları ve örümcek ağı sayesinde düşmanlarından korundukları Kuran-ı Kerim’de anlatılan Sevr Mağarası…
Mimarlığın yanı sıra mühendislik konusunda da ufuk açan detaylar var: Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanlarda ayrı ayrı anlamları olan ve hepsi için büyük kıymeti haiz, Kubbetüs Sahra’daki ‘Muallak Taşı’na (Hacer-i muallak) benzer şekilde, ilk bakışta havada zannedilen, yakından bakınca destekli olduğu görülen bir tavan tam üzerinizde...
Minber ve vaaz kürsüsü de tıpkı mihrap gibi sade tasarlanmış noktalar.
Işık Kilisesi’ne benzer yanı...
Caminin dışında ek bir tesis var: Çay ocağı ve kütüphane. Ayrı bir bina olarak inşa edilen bu yapıda, önceki malzemelere su ekleniyor. Kütüphane, etrafını dolanan bir havuzun ortasında bulunuyor. Cami içerisindeki ışık kullanımı, brüt beton ve su eklenince Japonya’daki bir yapının çağrışım yapması ise kuvvetli ihtimal: Osaka’da yer alan dünyanın en meşhur kiliselerinden birisi, Japon Mimar Tadao Ando’nun 1989 yılında yaptığı ‘Church of light’ (Işık Kilisesi)... Bir temenni: Tadao Ando, mimarlığın en prestijli ödülü Pritzker’i kazanmıştı, darısı Emre Arolat’ın başına.
‘Loş ışık’ problem olur mu?
Cami, siz nasıl yaparsanız yapın hayatını cemaatinin tavırlarına göre sürdürdüğü için, teoride yaptığınız şeyler bazen ‘cami pratiğinde’ karşılık bulamayabiliyor. Gün ışığının kullanımı ne kadar huzur verse de ‘loş ışık’ istenen verimi sağlayamayabilir. Çünkü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” dese de o yetişecek nesil henüz camiye gidecek yaşa gelmedi. Günümüzde bayram ve cuma namazları haricinde camiyi kullanan -vakit namazları- mütedeyyin kişilerin genellikle 50 yaş üzeri olduğunu söylememiz abes kaçmaz. Türkiye şartlarında, 50 yaş sonrası ‘ne kadar iyi gördüğümüz’ ise ortada... Vakit aralarında ya da ramazan ayında cami içerisinde Kuran okuyan cemaat için bu ışık yeterli olmayabilir.
Bir diğer konu ise ayakkabılığın yeri. Cami tasarlanırken, cemaate uzak olması ve havalandırmasının daha kuvvetli yapılması açısından farklı bir yerde bulunması düşünülmüş. Ve oldukça şık duruyor. Fakat pratikte, buna uyulmayacağı aşikâr. Giriş kapısının aksi istikamette, kadınlar bölümünün arka tarafında duran ayakkabılık, sabırsız Türkiye insanı için bir ‘sınav’ olacağa benziyor. Cuma ve bayram namazlarında kapasitesini dolu dolu kullanacağı tahmin edilen (Kapalı alanda 650 kişi civarı), Sancaklar Camii’nde, ‘ufak çapta’ bir kaos yaratabilir. Ne demişler: O kadar kusur kadı kızında da olur...
Mimarların tasarımlarında bazen böyle ‘kazalar’ olabiliyor zaten. Mesela Irak asıllı, ABD’li mimar Zaha Hadid de Londra’da 2012’de düzenlenen Yaz Olimpiyat Oyunları için tasarladığı ‘su sporlarının yapılacağı salon’da ‘sakarlık’ yapmıştı. Tavanı aşağıya doğru kıvrımlı hayal eden Hadid’i kimse uyarmayınca müsabakalar sırasında ‘kusur’ ortaya çıkmıştı: Tribünlerin üst bölümünde oturanlar 10 metre kule atlayışlarda ‘yükselişteki’ sporcuyu göremediler. Aynı anda 600 kişiyi etkileyen bu hata nedeniyle toplam 4.800 biletin iade edilebileceği açıklanmıştı. Fazla takılmayalım, cami cemaati onun da çözümünü bulacaktır.
Cami inşasının son yıllarda -bundan kasıt uzun bir süre elbette- sadece müteahhitlikten ibaret olduğu göz önüne alınınca, bu işin bir sanat olduğunu hatırlatan Emre Arolat’ın camii mutlaka gidip görülmesi gereken bir yapı. Sadece mimari meraklıları değil, cami yapmaya ve yaptırmaya hevesli insanların -bizzat eski camilerin kopyalarını yaptırmak isteyenlerin de- yerinde görmesi gereken bir eserle karşı karşıyayız. Sanatsal bir iş olmasının sonucu olarak incelerken bir sürü şey size çağrışım yapacak. Ben bunları gördüm, siz mutlaka daha fazlasını göreceksinizdir. Her alanda devamının gelmesi umuduyla...
İngilizce bilen imam isteniyor
Peki kim olacak bu caminin imamı? İmamın evi dahil her şeyi hazır ancak atama henüz yapılmış değil. Bu konuda, camiyi yapan ailenin tek isteği varmış: Atanacak kişi her kimse, İngilizce bilmesi isteniyor. Çünkü ödüllü bir yapı olması nedeniyle, yabancı basının da ilgisini çeken camiye gelenlere bilgi verebilmesi ve çevredeki sitelerde oturan -caminin cemaatine katılması muhtemel- çokuluslu şirketlerin üst düzey yöneticileriyle iyi iletişim kurabilmesi isteniyormuş. Tabii atanacak imam bunun mükâfatını da alacak: Emre Arolat tarafından tasarlanmış Sancaklar Camii’nin içerisinde yer alan 130 metrekare büyüklüğünde, 2+1 bir dairede -villa da diyebiliriz, yüksek tavanlı, cezbedici bir ev- yaşayacak. HAsansör sayesinde 16 metrelik bu ‘taş kule’ye de yürüyerek tırmanmayacak.
Geleneksel camiden çok daha pahalı
Mimarisinin sıradışılığının yanı sıra kullanılan malzemenin de çarpıcı olduğu Sancaklar Camii’nin maliyeti hayli yüksek. 600 kişi kapasiteli cami, aynı boyutta ‘geleneksel cami’ mimarisiyle inşa edilecek bir dini yapının maliyetinin çok daha üstünde masraf çıkarmış durumda. Ancak ‘miktar’ konusunda bir açıklama yapılmıyor. Özenli malzeme seçimi konusunda da bir-iki ekleme yapmalı. Caminin dış görünüşünde tek renk ve malzeme görüyorsunuz: Kayrak taşı. Bodrum’dan temin edilen taşı bulmakla görevli olan Murat Aktaş, ‘tek renk’ tutkuları yüzünden, taşocaklarında büyük sıkıntı çektiklerini anlatıyor. Apteshane ve ek tesislerdeki malzeme kullanımı da alışılagelmiş camilerden çok daha ileride.
Radikal/BURAK KURU