Arsa ve Arazi

Sulukule Kentsel Dönüşüm'le yerle bir edildi!

Kentsel dönüşüm projesiyle kırılan İstanbul eğlence hayatının çalgılı 'kalbi' Sulukule'de rüzgâr hüzünlü bir şarkı söylüyor şimdi...

Kentsel Dönüşüm operasyonuyla yerle bir edilen Sulukule'yi gezdim dün. Ne eğlence evleri, ne dansçılar, ne müzisyenler ne de sokak muhabbetleri var artık. Her şeye rağmen kalan 'Son Romanlar' son elleri, bildiği gibi oynuyor. Şaşırdım!.. Demek can yitiren mahalleler de insan ölülerine benzermiş. Benzi soluk, kaskatı, soğuk cesetlere dönüşürmüş meğer ölen mahalleler de. Dün gözlerimle gördüm arkadaş; uzak bir gezegenin ıssız tenhalığı sinmişti Sulukule'ye. Yüzlerce ev, dozerlerin çelik yumruğunu başına böğrüne yiyince, hüzün konfetileri gibi dökülüp saçılmıştı yerlere. Bin dolu anılar molozların arasına, toza çamura, paslı metal parçalarına karışmıştı. Yüreğimi gramofonlara dönüştürmek istedim o an. Düşsel bir plakta mesela 'Mustafa Kandıralı ve saz arkadaşları çalsın' diledim. Dokuz sekizlik ritim eşliğinde, hem evler, hem hayattan göçmüş tekmil Romanlar dirilsin ahh!... Sulukule'nin ele avuca sığmaz günleri böylece yeniden dökülsün ortaya keşke.

HER YERDELER NERDELER
Bu halim hayli otantik ve 'Roman'tik bir saçmalık biliyorum. Bilmediklerimi de kısa bir gezintiden sonra öğreniyor sizinle paylaşıyorum: Bizans'tan bu yana İstanbul'un müzik yapan, müzik satan, melodilere dans katan, eğlence yayan Sulukule mahallesi, son yıllarda lokma lokma kentsel dönüşüm ejderhasının yemi oldu malum. 620 mülk sahibi ve yüzlerce kiracı vardı orada ikamet eden. Nüfus ise 5 bin kişiydi. TOKİ, Arnavutköy Taşoluk mevkisinde evler yaptı ve kurayla 340 aileye ev verdi orada. Diğerleri kader rüzgârının önünde savrulup gidiverdi her bir yana. Ziller, defler, klarnetler, keman, kanun, darbuka ve cümbüşler, oryantal kızların tül etekleri gibi uçuşup yoklaştılar.

ROMAN'IN PARASI
Tez zamanda Taşoluk şanslılarının (!) da akıbeti aynı oldu. Ne hayatlarında ilk kez karşılaştıkları, orta parası, kapıcı maaşı, doğalgaz faturasını ödeyebildiler, ne de kutu kutu evlerin komşusuz hayatına uyum gösterdiler. 3 otuz paraya devrettiler tapularını. Telaşla tüketip harcadılar o küçümen meblağları. Çünkü Çingene geleneğiydi, böyleydi; Roman'ın parası yarına kalırsa bayatlardı...

SAÇLAR JÖLELİ BAKIŞLAR HERCAİ
Allem kalem bitirilen 'âlem' hayatı eğlendirmeye de, geçindirmeye de takâtsizdi 'artıkın', derken ansızın bir şey oldu. Hani kayaların, dağların arasından başverip filizlenen incir fidanları olur ya, işte öyle bir manzara görverdim Çalı Sokak'ta. Orada kalan tek tük evin ahalisi başa gelmiş tüm felaketlere nanik yapar gibi çalgılı çengili düğün evi kurmuştu. Yine en renkli, en gösterişli esvaplar giyilmiş, allık, pudra, rastık, ruj ne varsa sürülmüş, saçlar jöleli, bakışlar hercai vaziyetlerde salınıyorlardı yine sokakta. Eskiden sadece bir tek evden çıkan sayıda çocuk, cılız da olsa şen kahkahalar, toy koşular yarıştırıyordu yıkıntı aralarında.

DUVARA YAZILAN VEDALAR
"Makinene poz vereyim mi?" diyen hiçbirini kırmadım, hepsini fotoğrafladım ama en çok çürük bir evin buruşuk duvarına ilişmiş veda yazısı dokundu içime. Gidenlerden biri kendilerini meçhule gönderenlere bu notla veda etmişti belli ki: "Plastik dünyanın naylon delikanlıları!.."

LÜKÜS HAYAT BİTTİ, KİRALIK ODALAR GELDİ
"Bu çakma 'lüküs hayat'ı bırakıp eski mahallenin kıyılarında göz odalar kiralayıp döndüler. İyi de; ortada ne ünlü devriye evleri, ne saz takımları, ne göbekçi kızlar, ne mezeci ablalar, ne ev babaları ve elbette ne müşteri kalmıştı."
Savaş AY/Sabah