Sur’un yüzde 98’i kamulaştırılacak!
Acele çıkartılan bir kamulaştırma yasasıyla 158 bin hektar yüzölçümü olan Sur’un yüzde 98’i kamulaştırılacak. O kadar bilgisiz bir kamulaştırma planı yapılmış ki, 558 tescilli binanın hemen hepsi yıkılacak.
Evet başlığımı yanlış okumadınız. Acele çıkartılan bir kamulaştırma yasasıyla 158 bin hektar yüzölçümü olan Sur’un yüzde 98’i kamulaştırılacak. O kadar bilgisiz bir kamulaştırma planı yapılmış ki, 558 tescilli binanın hemen hepsi yıkılacak. Örneğin Ziya Gökalp’ın evi, Sülüklü han, Hasan Paşa hanı yıkıma gidecek. Tescilli bazalt taşlarından yapılmış evler bir çırpıda yok olacak. Azınlıkların sahip olduğu gayrı menkuller de yıkılacak! Konuştuğum hukukçular, tapular üstünden hiçbir inceleme yapılmadan oluşturulan bu kamulaştırmaya karşı mücadeleye başlamışlar bile. Ama hemen bir başka yasa çıkarılmış, bu yasaya göre, yeni kamulaştırma işlemine karşı mülk sahipleri hak iddia edemiyorlar. Yani astığım astık kestiğim kestik mantığı. Yasanın yürürlüğe girmesine üç gün kala, mülk sahiplerinin bin kadarı yürütmeyi durdurma davası açabilmişler.
Hukukçular ve hak sahipleri, sadece evlerinin gitmesinden dolayı infial içinde değiller, bu bölgenin dokusuyla oynanıyor. Bu bölgedeki kültür yok edilmek isteniliyor. Onların haykırışı bu nedenle! Ayrıca 158 bin hektarlık bölgede tam 12 yeni karakol binası yapılacak, hâlâ yasaklı bölgelerde yapılacak bu karakollar birbirini görsün diye de o güzelim taş sokaklar şimdiden genişletilmiş, evler yıkılmış!
Hukukçular ve mülk sahipleri, koruma kurulunun sürekli baskı altında olduğunu da belirtiyorlar. Siz Hasan Paşa Hanını mı yıkacaksınız? Bu nasıl olur? Bu bir IŞİD mantığı, yak yık ve geçmişi yok et!
Öte yandan hâlâ bölgedeki bir büyük otel ve Sur’da bir dükkân özel kuvvetler tarafından karargâh olarak kullanılıyor. Hiçbir ödeme yapılmadan! Ayrıca yasaklı bölgelerden hafriyat başlamış. Ve hukuksuzluk diz boyu.
Molozlar üniversitenin bahçesine gömülüyor
Birinci hukuksuzluk yasaklı bölgelerdeki yıkılan, dağılan evlerde koruma kurulunun inceleme yapması gerekiyor, çünkü bölge bir SİT alanı, koruma kurulunun hafriyat için izin vermesi gerek. Ne yazık ki, koruma kurulu, hukukçuların istediği inceleme yapıldığına dair izin belgesini hafriyat yapıldıktan sonra gönderiyor. Ve hafriyat sonucu çıkan molozlar, müthiş bir acelelik ve gizlilikle Dicle Üniversitesi’nde açılan bir çukura gömülüyor. Oysa belediyenin moloz dökülecek yerleri var. Hayır Dicle Üniversite bahçesine gömülüyor. Bu molozlar çok kıymetli, birincisi tarihi bir bölge yıkılıyor, kim bilir içinde neler var. En önemlisi de, bu molozların içinde insanlara ait kemikler var. Onlar yok ediliyor aslında. Hukukçular, moloz dökme işleminin yerine de itiraz ediyorlar, Dicle Üniversitesi’nden günler sonra bir yanıt geliyor. Bizim bahçede bir çukurumuz vardı. Bunun doldurulması üniversitenin isteğiyle olmuştur.
Acele yapılması düşünülen kamulaştırma, sadece yoksullara dokunmayacak, esnaf da mağdur edilecek. Tüm Sur halkı bunu biliyor ve aralarında İŞİD mantığı diye adlandırdıkları kamulaşmaya , karşı çıkıyorlar! Yani mücadele başlamış.
Cizre ve Yüksekova da uzak ve yalnız
Sur ablukadayken, başka yerlerde de abluka başladı. Diyarbakır İnsan Hakları Derneği ablukanın kalkmasından sonra Cizre’ye gidip yıkımı belgeledi. Bu satırların yazarı, bu belge işlemini yapan gencecik avukatların, psikologların, fotoğraf sanatçılarının gördüklerini ağlayarak anlattıklarına tanık oldu. Özellikle de kadınlar üzerinden nasıl insan onuruyla oynandığının pek çok belgesi vardı. Cizre’de sokağa çıkma yasağı sırasında askerler ve özel harekât polisleri bütün evlere girmişler. Televizyonlar, buzdolapları, çamaşır makineleri kurşun yağmuruna tutulmuş ve insanların en mahrem odalarına, yatak odalarına girilip tüm kişisel eşyaları yerlere saçılmış, şimdi belgelenmiş bir olay anlatacağım size, derin bir soluk alın. Şöyle; Özellikle yatakların üstünde içinde meni bulunan prezervatifler bırakılmış, bu çok aşağılayıcı davranış, kadınlara doğrudan bir mesaj olarak algılanıyor: “Bizden değilseniz, biz size bunu yaparız!”
Ve evlere girildiğinde “kadınlar utanarak söylüyorlar, “bizi kötü aradılar!” Ve bir duvar yazısı, “Baharda size tanga giydireceğiz!”
Burada kesiyorum, evet bunlar bizim ülkemizde oluyor, çocukların polis gördüğünde ellerini kaldırdıkları bir yaşamdan sözediyoruz.
Cumhuriyet