Taşkın inşaat yargıtay kararları!
Taşkın inşaatı gerçekleştiren kişi, dava açarak, arsanın inşaatın değerinden az olması halinde taşkın kısmın denk geldiği yeri bedelini ödeyerek adına tescil edilmesini isteyebiliyor. İşte taşkın inşaat yargıtay kararları..
Taşkın inşaat yargıtay kararları!
Taşkın inşaat, komşu parsele veya imar planlarında yol, yeşil alan, otopark gibi kamu hizmeti ve tesisleri için ayrılmış alanlara tecavüz eden, kesin inşaat yasağı olan yerlere yapılan inşaatlar olarak tanımlanıyor.
Taşkın inşaatı gerçekleştiren kişi, dava açarak, arsanın inşaatın değerinden az olması halinde taşkın kısmın denk geldiği yeri bedelini ödeyerek adına tescil edilmesini isteyebiliyor.
Hakim, davalıyı ve davacıyı dinleyerek taşınmaz malların durumlarını da değerlendirerek, bir sonuca varıyor. Taşkın inşaat yargıtay karar örnekleri aşağıda yer alıyor:
Taşkın inşaat yargıtay kararı 1..
1. Hukuk Dairesi 1995/12616 E., 1995/14053 K.
İYİ NİYET
TAŞKIN İNŞAAT
İçtihat Metni
T.C.
Y A R G I T A Y
Birinci Hukuk Dairesi
E. 1995/12616
K. 1995/14053
T. 26.10.1995
* TAŞKIN İNŞAAT
* İYİNİYET
ÖZET : İnşaat ve imalatın komşu taşınmaza taşması halinde, bundan mutazarrır arsa sahibi, tecavüzü öğrendiği tarihten itibaren 15 gün içinde itiraz etmemiş ise, inşaat hüsniniyetle yapıldığı ve icabı hal müsait bulunduğu takdirde inşaatı yapan kimse muhik bir tazminat karşılığında, tecavüz ettiği mahal üzerinde kendisine ayni bir hak verilmesini veya o mahallin kendi adına tescilini isteyebilir. Bu tescil talebi, açılmış bulunan meni müdahale, kal’ davasında savunma yoluyla da ileri sürülebilir.
MK.nun 651. maddesinin uygulanabilmesi için en önemli koşul, yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır. Buradaki iyiniyet, MK.nun 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olup, yapı sahibinin iyiniyetli olmaması, aşırı zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğurur.
Kural olarak iyiniyetin ıspatı taşkın inşaat sahibine ait olmakla birlikte, bu husus kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemece kendiliğinden (resen) gözönüne alınır. Ancak, komşu taşınmaz malikinin veya taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olup da zarar görenlerin, taşınmaza el atıldığını öğrendikleri tarihten 15 gün içinde itiraz etmeleri, inşaat sahibinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldırır.
(743 s. MK. m. 3, 651) (YİBK., 14.2.1951 gün ve E: 1949/17, K: 1951/1 s.)
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan elatmanın önlenmesi ve yıkım davasının yapılan yargılamasında, mahkemece, davanın kısmen kabul ve reddine dair verilen karar, davacı vekili tarafından temyizi üzerine; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Taşkın yapılarda, sosyal ve ekonomik bir değeri yok etmemek ve yapının bütünlüğünü korumak amacıyla yasa koyucu Medeni Kanunun 648, 649, 650. maddelerinde öngörülenlerden daha değişik ilkelere ihtiyaç duymuş, bu nedenle 651. madde hükmünü getirmek zorunda kalmıştır. Söz konusu maddeye göre; ”Yanındaki arsaya tecavüz etmiş olan inşaat ve imalat bunları yapan kimsenin o arsa üzerinde ayni bir hakkı varsa, bunlar o kimsenin arsasının mütemmim cüz’ü olur ve tecavüz eden kısmı irtifak hakkı olmak üzere tapu siciline kaydedilir.
Bundan mutazarrır olan arsa sahibi muttali olduğu tarihten itibaren onbeş gün içinde itiraz etmemiş ise, inşaat hüsnüniyetle yapıldığı ve icabi hal müsait bulunduğu taktirde, inşaatı yapan kimse muhik bir tazminat mukabilinde tecavüz ettiği mahal üzerinde kendisine ayni bir hak verilmesini veya o mahal mülkiyetinin kendisine aidiyetinin tanınmasını isteyebilir.”
Görüldüğü üzere taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle Medeni Kanunun 619, 644, 648. maddelerinde kabul edilen “üst toprağa bağlıdır” kuralına ayrıcalık getirilmiş, taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısım, taşılan taşınmazın değil, anayapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası (mütemmin cüz’ü) sayılmış, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkı tanınmıştır.
Hemen belirtmek gerekirki, taşkın yapıdan inşaat ve imalattan kasıt, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılardır. Diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça (mütemmim cüz) niteliğinde olması gerekir.
Onun, taşınmazın altında veya üstünde yapılması, zeminde veya üstten sınırı aşması arasında madde hükmünü uygulaması açısından hiçbir fark yoktur.
Medenin Kanunun 651. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul, yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır. Bu maddede iyiniyetin tanımı yapılmamışsa da, aynı Kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan subjektif iyiniyet olduğunda kuşku yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasaca korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Yapı yapan kişinin iyiniyetli olmaması aşırı zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğuracağından iyiniyet üzerinde önemle durulmalı, olaylar, karineler, tüm taraf delilleri bir arada özenle değerlendirilmelidir. Kural olarak iyiniyetin isbatı 14.2.1951 tarih, 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşkın yapı malikinine ait ise de, iyiniyet sav ve savunması def’i olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözönünde tutulmalıdır. Ancak, komşu taşınmaz malikinin veya o taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olup da zarar gören kimselerin taşınmaza elatıldığını öğrendikleri tarihten itibaren 15 gün içerisinde itiraz etmeleri, yapı malikinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldırır. İtiraz hiçbir şekle bağlı değildir.
Yapının ilerlemesini zararın büyümesini önlemek için konan bu sürenin başlangıcını objektif olarak saptamak, yapının görünebilir hale gelme tarihinden başlatmak, taşırılan taşınmaz malikinin öğrenmesine engel olan subjektif (öznel) nedenleri dikkate almamak gerekir. Aksine düşünce bu yöndeki yasa koyucunun amacını ortadan kaldırır.
(İcabı halin müsait bulunması) şeklinde açıklanan ikinci koşuldan ise, imar durumuna göre ifrazın mümkün olması, ifraz halinde arsa malikinin uğrayacağı zarar ile taşkın yapı malikinin elde edeceği yarar arasında aşırı bir farkın bulunmaması gibi hususlar aşılmalıdır.
Bu iki koşulun varlığı halinde, taşkın yapı maliki muhik bir tazminat ödeyeceğini bildirerek açacağı yenilik doğurucu nitelikteki temliken tescil davası ile tecavüzlü kısmın mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulmasını isteyebilir. Ayrıca, iyiniyet savunmasının yukarda açıklanan niteliği dikkate alınıp, bu savunma içerisinde temliken tescil isteğinin de bulunduğu kabul edilerek, tescil talebi, ayrı bir davaya gerek olmaksızın açılan davada savunma yoluyla ileri sürülebilir. Esasen bu kuralın uyuşmazlıkların en kısa sürede sağlıklı biçimde çözümlenmesi ve dava ekonomisi yönünden büyük yarar sağlayacağı da kuşkusuzdur. Her davada hakim, muhik tazminat olarak salt temlik edilecek arsanın bedelini değil, gerektiğinde taşınmazının bir kısmını terk etmek zorunda kalan malikin özverisini düşünerek uzman bilirkişiden dava tarihine göre devredilen arsa bedeli yanında, geride kalan kısmın uğradığı değer kaybı varsa taşınmaz malikinin öteki zararları gibi konularda da rapor almak suretiyle Medeni Kanunun 4, Borçlar Kanununun 42. maddeleri uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi de önleyecek biçimde en uygun bedeli tayin ve takdir etmeli, bu bedel karşılığında tecavüzün şekline, taşkın yapının ve taşınmazların niteliğine göre, taşılan yerin mülkiyetinin devrine veya üzerinde irtifak hakkı kurulmasına karar vermelidir.
Öte yandan, taşkın yapı ile iki komşu taşınmaz fiilen birleşmekte, iktisadi bir bütün oluşturmaktadır. Olayın bu özelliği itibariyle taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa kabul edildiği üzere taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Bu durumda taşınmazların miras yoluyla veya temliken intikal etmesi halinde yeni malikler de madedde belirtilen haklardan yararlanabildikleri gibi, borçlardan da sorumlu tutulurlar.
Yukarıda değinilen ilke ve olgulara göre, davalının iyiniyetle yapılandığını kabul etmek olanağı yoktur. Hal böyle olunca, 44 m2’lik taşkın bina bakımından yıkıma da karar verilmesi gerekirken, bu kısma ilişkin isteğin reddedilmesi isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.10.1995 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Taşkın inşaat yargıtay kararı 2..
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2006/98
K: 2006/2177
T: 02.03.2006
TAŞKIN İNŞAAT
TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI
İçtihat Özeti : Taşkın yapının korunması için, taşan yapının tamamlayıcı parça niteliğinde olması gerekir. Medeni Kanunun 725. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul, yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır, iyiniyet, aynı kanunun 3. maddesine göre belirlenen sübjektif iyiniyettir.
Diğer koşul ise, durum ve koşulların haklı göstermesidir. Bunlar imar durumuna göre ifrazın mümkün olması, ifraz halinde arsa malikinin uğrayacağı zarar ile taşkın yapı malikinin elde edeceği yarar arasında aşırı bir farkın bulunmaması gibi hususlardır. Bu koşulların varlığı halinde, taşkın yapı maliki uygun bir bedel ödeyeceğini bildirerek açacağı yenilik doğurucu nitelikteki temliken tescil davası ile taşkın kısmının mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulmasını isteyebilir.
Bu durumda mahkemece, dosya içerisinde belirlenen olgular ile açıklanan ilkeler birlikte değerlendirilerek, bir karar verilmesi gerekir.
(818 s. BK m. 42)
(4721 s. MK m. 3, 4, 684, 718, 722, 723, 724, 725)
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden paydaşı bulunduğu 3278 parsel sayılı taşınmaza davalının taşkın bina yapmak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürüp elatmanın önlenmesi ile binanın yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmaza müdahalesi olmadığını, binayı yapmadan ölçüm yaptığını belirtip davanın reddini ve taşan kısım varsa bedeli karşılığında adına tesciline karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmaza davalının taşkın bina yapmak suretiyle müdahale ettiği, davacının binanın yapımına itiraz ettiği belirlenemediğinden davalının iyi niyetli olduğu, taşkın bölümün davalı adına temli-ken tescili gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla tetkik hakiminin raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine, savunma yoluyla ileri sürülen temliken tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının paydaşı bulunduğu 3278 parsel sayılı taşınmaza davalı tarafından inşa edilen yapının tecavüzlü bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; taşkın yapılarda, sosyal ve ekonomik bir değeri yok etmemek ve yapının bütünlüğünü korumak amacıyla yasa koyucu Medeni Kanunun 722, 723, 724. maddelerinde öngörülenlerden daha değişik ilkelere ihtiyaç duymuş bu nedenle 725. madde hükmünü getirmek zorunda kalmıştır. Söz konusu maddeye göre "Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur."
Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyi niyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.
Görüldüğü üzere taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle Medeni Kanunun 684, 718, 722. maddelerinde kabul edilen "üst toprağa bağlıdır" kuralına ayrıcalık getirilmiş taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısım, taşılan taşınmazın değil, ana yapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası (mütemmim cüz'ü) sayılmış, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkı tanınmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki taşkın yapıdan inşaat ve imalattan kasıt, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılardır. Diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça (mütemmim cüz) niteliğinde olması gerekir. Onun, taşınmazın altında veya üstünde yapılması zeminde veya üstten sınırı aşması, arasında madde hükmünü uygulaması açısından hiçbir fark yoktur.
Medeni Kanunun 725. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır. Bu maddede iyi niyetin tanımı yapılmamışsa da aynı kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda kuşku yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasa korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Yapı yapan kişinin iyi niyetli olmaması aşırı zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğuracağından iyiniyet üzerinde önemle durulmalı, olaylar, karineler, tüm taraf delilleri bir arada özenle değerlendirilmelidir. Kural olarak iyini-yetin ispatı 14.02.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşkın yapı malikine ait ise de iyiniyet sav ve savunması defi olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulmalıdır.
Ancak, komşu taşınmaz malikinin veya o taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olup da zarar gören kimselerin taşınmaza elatıldığını öğrendikleri tarihten itibaren 15 gün içerisinde itiraz etmeleri, yapı malikinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldırır. İtiraz hiçbir şekle bağlı değildir. Yapının ilerlemesini zararın büyümesini önlemek için konan bu sürenin başlangıcını objektif olarak saptamak, yapının görünebilir hale gelme tarihinden başlatmak, taşırılan taşınmaz malikinin öğrenmesine engel olan sübjektif (öznel) nedenleri dikkate almamak gerekir. Aksine düşünce bu yöndeki yasa koyucunun amacını ortadan kaldırır. (Durum ve koşulların haklı göstermesi) şeklinde açıklanan ikinci koşuldan ise imar durumuna göre ifrazın mümkün olması, ifraz halinde arsa malikinin uğrayacağı zarar ile taşkın yapı malikinin elde edeceği yarar arasında aşırı bir farkın bulunmaması, gibi hususlar anlaşılmalıdır.
Bu iki koşulun varlığı halinde taşkın yapı maliki uygun bir bedel ödeyeceğini bildirerek açacağı yenilik doğurucu nitelikteki temliken tescil davası ile taşkın kısmın mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulmasını isteyebilir. Ayrıca, iyiniyet savunmasının yukarıda açıklanan niteliği dikkate alınıp, bu savunma içerisinde temliken tescil isteğinin de bulunduğu kabul edilerek, tescil talebi, ayrı bir davaya gerek olmaksızın açılan davada savunma yoluyla da ileri sürülebilir. Esasen bu kuralın uyuşmazlıkların en kısa sürede sağlıklı biçimde çözümlenmesi ve dava ekonomisi yönünden büyük yarar sağlayacağı da kuşkusuzdur. Her davada hakim muhik tazminat (uygun bedel) olarak salt temlik edilecek arsanın bedelini değil, gerektiğinde taşınmazının bir kısmını terk etmek zorunda kalan malikin özverisini düşünerek uzman bilirkişiden dava tarihine göre devredilen arsa bedeli yanında, geride kalan kısmın uğradığı değer kaybı varsa taşınmaz malikinin öteki zararları gibi konularda da rapor almak suretiyle Medeni Kanunun 4, Borçlar Kanunu'nun 42. maddeleri uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi de önleyecek biçimde en uygun bedeli tayin ve takdir etmeli, bu bedel karşılığında tecavüzün şekline, taşkın yapının ve taşınmazların niteliğine göre, taşılan yerin mülkiyetinin devrine veya üzerinde irtifak hakkı kurulmasına karar vermelidir.
Öte yandan taşkın yapı ile iki komşu taşınmaz fiilen birleşmekte, iktisadi bir bütün oluşturmaktadır. Olayın bu özelliği itibariyle taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa kabul edildiği üzere taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Bu durumda taşınmazların miras yoluyla veya temliken intikal etmesi halinde yeni maliklerde maddede belirtilen haklardan yararlanabildikleri gibi borçlardan da sorumlu tutulurlar.
Somut olaya gelince; davalının taşkın yapılaşmasında iyi niyetli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Öte yandan taşkın yapının saptanan değerinin önemsenebilir bir ekonomik değer ifade ettiği de söylenemez. Belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde davalı yararına tescil koşullarının oluşmadığı, davalı fiilinin haklı ve geçerli bir neden olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca; elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Taşkın inşaat nedeniyle tapu tescil davası dilekçesi!
Işıl Seren KESKİN/Emlakkulisi.com