Tatsuya Yamamoto, Post-modern bir camii yapacaktı!
20 yıldır Türkiye'de yaşayan Japon mimar Tatsuya Yamamoto, geçen hafta hayatını kaybetti. Türkiye'ye yerleştiği yıllarda Müslümanlığı seçti, mesai arkadaşlarıyla cuma namazına giden mimarın ölümüyle Karadeniz'in en yüksek bina projesi yarıda kaldı
Eşi Gonca Yamamoto, 'Tasarımlarında Mimar Sinan'dan etkileniyordu. Post-modern bir camii yapacaktı.' diyor.
2010 yılı Türkiye'de Japon yılı olarak kutlandı. Tiyatro gösterileri yapıldı, sergiler açıldı, aynı tavada Türk ve Japon yemekleri pişirildi günlerce. Japon-Türk dostluğundan bahsedilirken mikrofonlar misafir yerlilere uzatılır, söz döner dolaşır Tatsuya Yamamoto'ya gelirdi.
Türk ve Japon mimarlığının önemli isimlerinden Yamamoto, tam bir Türkiye sevdalısıydı. Boşuna 24 yıldır yaşadığı yere 'ikinci ülkem' demiyor. Eşi Türk, kendisi Türkçe düşünüyor, konuşuyor, espriler yapıyor... İşleriyle adından söz ettiren mimar, geçtiğimiz hafta ani bir kalp krizi sonucu vefat etti. Hem de 49 yaşında. Oysa 49. yaş gününü Japon geleneğinde uğursuz sayıldığı için kutlamamış, şubat ayındaki 50. yaş günü için büyük bir kutlama planlanmıştı. Japon inanışına göre 50'yi aşan 100 yaşına kadar yaşardı. Yamamoto'nun işyerinde yaş günü hazırlıkları yerini yasa bıraktı, ağızları bıçak açmıyor. Yarım kalan planlar tamamlanmayı bekliyor, fotoğrafların bir kısmı ters çevrilmiş, masanın üstündeki Türk-Japon bayrağı yasa ortak oluyor.
Dünyayı gezdi
Türkiye'ye aşık oldu
Yamamoto, Tokyo Shibaura Teknik Üniversitesi'nde yüksek lisansını bitirdikten sonra (1985) heybesini sırtına alıp dünya turuna çıktı. Birleşmiş Milletler, Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO görevlisi olarak yok olmakta olan dünya miraslarını inceleyip kayıt altına aldı. Atina'da İpek Yolu'na girdi, İran, Irak ve Asya'dan çin'e uzanan bir rota takip etti. Türkiye'den geçerken olan oldu, sevdalandı bu memlekete. Paris'te ikinci yüksek lisansını bitirdikten sonra (1986) yeni bir yüksek lisans deneyimi için Mimar Sinan Üniversitesi'nin kapısını çaldı. Kabul gördü, 1987-90 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi, 1991-95 yılları arasında ise Anadolu Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Onu ülkemize bağlayan başka şeyler de vardı. İstanbul'un güzelliği, samimiyet, tarihi zenginlikler, dini inanışlar ve bir kadın... Yamamoto, Türkiye'ye ilk yerleştiği yıl bir arkadaş toplantısında öğretim görevlisi Gonca Telli ile tanışmış, evlenmeye karar vermişti. 1987 yılında Yamamoto, Türk geleneklerine uygun olsun diye Japonya'dan gelip kızı istemiş, iki ülkede birden düğün yapılmıştı.
Müslüman ve Türk
Yamamoto, Eskişehir'de çalışırken kafa dengi birini buldu. Beraber çalıştığı Gökhan Aktan Altuğ ile aynı rüyayı görmeye başladıkları günlerde hocalığı bırakıp İstanbul'da Tago Mimarlık'ı kurdular. şirkete isimlerinin ilk harflerini verdiler, kısa sürede işi büyüttüler. İki yıl önce Dubai, Bükreş, Kiev ve Japonya'da ofis açtılar.
Türkiye'ye yerleşir yerleşmez Müslüman olan Türk dostu, kısa sürede Türk kimliği de almıştı. Orucunu tutar, beş vakit namaz kılar, kurban keserdi. çalışanlarla beraber cuma namazlarına gitmeye önem verirdi. Ancak bu yönünün konuşulmasından rahatsız olurdu. 'Din Allah ile kul arasındadır' düşüncesini benimsemişti. Bir hafta geçmesine rağmen işyerindeki hiç kimse öldüğüne inanmıyor. Herkes birazdan içeri girecek, kendine has Türkçesiyle selam verecekmiş gibi kaçamak gözlerle kapıyı gözlüyor. Yamamoto'nun ortağı Gökhan Bey, 'Onunla abi kardeş gibiydik. İyi bir Müslüman olarak yaşamaya çalışıyordu. Her daim pozitif düşünür, çözüm üretirdi.' diyor. Gözlerinin altı şişmiş, bir noktaya odaklanıp şöyle konuşuyor: 'Bu meslek 50 yaşından sonra yapılır. Hep bunu konuşur geleceğe yatırım yapıyoruz, derdik. Zamanı geldi, derken o gitti.'
Yarım kalan projeleri Gökhan Bey ve ekibi tamamlayacak. Tasarımcı Hakan Özbek, hoca olarak nitelendirdiği Yamamoto'nun Türk mimarında önemli bir yere sahip olduğunu, çalışmaları ve tarzıyla birçok kişiyi kendine hayran bıraktığını söylüyor. Eşi Gonca Hanım konuşurken hıçkırıklarını tutamıyor, 'O, Mimar Sinan hayranıydı. Yaptığı işlerde onun izlerini görebilirsiniz. Ser Plaza'nın kubbesinden sürekli bahsederdi. En büyük hayali post-modern bir cami yaptırmaktı. Ayasofya'ya hayrandı, restorasyonunda yer aldı. Ankara'daki Meclis Camii'ni çok beğenirdi.'
Karadeniz'in en yüksek binasını yapıyordu
Yamamoto, birçok çeşitli ulusal ve uluslararası projelere imza attı. Onu farklı kılan Türk mimarisini iyi bilmesi, akademik çalışmaları, imkanların geniş olduğu bir ülkeden gelip Türkiye'de çalışmasıydı. Anadolu'yu karış karış gezip Japonya'da Türkevi adlı bir kitap çıkardı. 15 yıl içinde 300'e yakın proje üreten şirketi kısa sürede büyüdü. İmzası bulunan çalışmalardan bazıları şunlar: Kütahya-Eskişehir Adliyesi, Sinpaş Ankara Oran Projesi, Beykoz İş Merkezi, Celal Bayar Anıt Mezarı Projesi, Natura Evleri, Dumankaya Vizyon, Ser Plaza... Yamamoto, Karadeniz'in en yüksek oteli üzerinde çalışıyordu. 50 katlı otel projesi yarıda kaldı. şimdi mesai arkadaşları projeyi onun istediği şekilde tamamlamaya çalışıyor. Ayrıca Fer Yapı'nın Bomanti Kulesi'ndeki iş merkezini yapıyordu. 35 katlı bina da Yamamoto'nun ölümüyle öksüz kaldı.
Zaman/AYHAN HÜLAGÜ
Üç ay ömrü kalmış olsa da ben onunla evlenecektim
49 yaşındaki Japon mimar Tatsuya Yamamoto, geçtiğimiz hafta kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Yamamoto"nun karısı Gonca Telli: Aileme onunla evleneceğimi söylediğim günlerde, Tatsuya çok hastalandı. Kanserden şüphelendiler. Ben içimden Üç ay ömrü kalmış olsa da ben onunla evleneceğim" diyordum
Japonya"da doğdu, büyüdü, mimarlık okudu ama yaşamının yarısını Türkiye"de geçirdi. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO görevlisi olarak ilk kez 1986"da geldi Türkiye"ye. Burada röleve tespit çalışmalarına katıldı. Mimar Sinan Üniversitesi"nde ve Anadolu Üniversitesi"nde öğretim üyeliği yaptı. Gonca Telli ile evlendi. Türk vatandaşı oldu.
Yamamoto"nun Goncam dediği eşi, Okan Üniversitesi"nde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Gonca Telli Yamamoto Ölüm bizi ayırana kadar birlikteydik. çok güzel bir yıl 20 yıl geçirdik. Keşke ömrü vefa etseydi de daha çok birlikte olsaydık diye anlatıyor kocasını. Onun Türkiye ve İstanbul sevdasını ise şu sözlerle anlatıyor: Tatsuya seyahatlerden sonra İstanbul"a indiğinde Oh be memleketime geldim" derdi.
* Eşinizle nasıl tanışmıştınız
Tatsuya İstanbul"da Mimar Sinan Üniversitesi"nde öğretim görevlisiyken bir açılışta tanıştık. Ben o dönemde yüksek lisans yapıyordum. Birbirimizi tanıdıktan sonra ne kadar uyumlu bir çift olduğumuzu fark ettik.
* Aileniz evlilik kararınızda kıyameti kopardı mı yoksa anlayışla mı karşıladı
Başta itiraz ettiler. Bir ailenin tek çocuğuyum çünkü. Kesinlikle kararlı olduğumuzu anlayınca Tatsuya"ya Türkiye"de yaşamaya devam eder misin Kızımız bizimle aynı ülkede kalsın dediler. Tatsuya"ya da Tabii ki, zaten burası bana memleketim gibi geliyor dedi. O dönemde Tatsuya hastaneye kaldırıldı. Testler yapıldı, hastalığının ne olduğu anlaşılmadı. Kan kanseri şüphesi vardı. Ama ben içimden diyordum ki Üç ay ömrü kalmış olsa da ben onunla evleneceğim. Doktorlar Eve götürün. Hastanede yapacak bir şey yok. Tahliler için getirirsiniz açıklamasını yaptılar. Ben de aileme Ya bizim evde kalır ya da ben onda kalırım. Ona ben bakacağım dedim.
* Ne cevap verdiler
Benim ona gitmemdense bizim eve gelmesini tercih ettiler. Böylece Tatsuya böyle bir hastalık konusuyla, biraz da zorlamayla aileye girmiş oldu. Sonra kan kanseri şüphesi ortadan kalktı, ağır bir sarılık geçirdiği anlaşıldı. Ona iyi baktık, mucizevi şekilde iyileşti. Hastalık bittikten sonra kayınvalidem ve kayınpederim Japonya"dan beni istemeye geldi. Ailem bunu şart koşmuştu çünkü, Kızımızı bu şartla veririz demişlerdi.
* Türk vatandaşı olmasının yanı sıra Müslümanlığı da seçmiş eşiniz.
Kendi arzu ve kararıyla Müslaman oldu. Türk vatandaşı olurken annemden ona bir isim bulmasını istedi. Annem de Tarık"ı seçti. Soyadı olarak da benim soyadımı, Telli"yi aldı. Ama biz aramızda ona hep Tatsuya dedik.
Uzun ömür suyunu içseydik belki daha uzun yaşardı
* Galatasaray taraftarı olduğunu biliyorum. Neden Galatasaray
Japon kültüründe sarı-kırmızı renkler çılgın anlamına geliyormuş. Bu nedenle Galatasaray"ı tutuyordu. Tatsuya ile Japonya"da bir tapınağa gitmiştik. Etkisini inanılan çeşitli sular vardı içeride. Biz macera suyunu içmiştik birlikte, belki uzun ömür suyunu içseydik daha uzun yaşayabilirdi kocam.
* Eşinizin Japon adetlerine göre 49"uncu yaşını kutlamadığı, 50 yaşına basacağı günü beklediği doğru mu
Evet, Japonya"da 49 yaş erkekler için uğursuz sayılıyormuş. 49"uncu yaşında bir pasta kesmiştik. Son aylarda 49"umdayım, uğursuz yaştayım dediğinde Aman şunun şurasında ne kaldı 2011"e giriyoruz derdim. Atlatsaydı, 10 şubat doğum günüydü. 50 yaşında büyük bir parti vermeyi planlıyordum. 20"nci evlilik yıldönümümüz de yaklaşıyordu. Birlikte seyahat etmeyi çok severdik. Bana Seç bir yer Goncam da oraya gidelim derken kendisi bensiz uzun bir yolculuğa çıktı.
Tatsuya çocukken enkazda kalmış
Eşim 2 yaşındayken Japonya"da büyük bir deprem olmuş ve kendisi enkaz altında kalmış. Ancak tsunami yaşanınca üzerindeki enkaz, sularla birlikte sürüklenmiş. O da kurtulmuş. Ancak yaşadığı afet sonrasında 6 yaşına kadar çok az konuşmuş, kendini kelimeler yerine resim yaparak ifade etmiş.
Milliyet/Elif Berköz ÜNYAY