Türkiye ekonomi büyümesini sürdürmek için arazilerini satıyor!
Küresel mali piyasalar en güvenilir yatırım aracı olarak 'toprak' ve 'tarım arazilerini' hararetle tavsiye ederken, Türkiye de tutkulu ekonomi büyümesini 'sürdürmek' için arazilerini görücüye çıkartıyor
Geçen yaz finans gurusu Soros, 'en karlı ve en az riskli yatırımın toprak, tarım arazileri ve doğal kaynaklar' olduğunu açıkça tebliğ etmişti.
Ne de olsa küresel finansörler, tarım ve gıda tekelleri, petrol zengini devletler, 'gelişmekte olan ülkelerin verimli arazilerini' hem sağlam finansal araç hem de yaklaşmakta olan 'gıda krizi' için 'akıllı, kazançlı yatırım' diye haldır haldır toplamaya başlayalı bir 10 yılı geçmişti.
Bu arada sıcak para girişi daralan ama 'Avro Bölgesi'ndeki daralmaya karşın inatla büyümeye devam edeceğim' diyen Türkiye de bu küresel toprak hareketliliğine dahil olup yabancı finansörlerin ilgisini çekmek için gerekli yasa değişikliklerini Meclis'e getiriyor.
2644 sayılı Tapu Kanunu'nda değişiklik yapacak yasa tasarısıyla yabancıların edinebilecekleri taşınmaz miktarı 2.5 hektardan 30 hektara çıkartılmakta ve Bakanlar Kurulu'na da 60 hektara çıkartma yetkisi tanınmakta.
Bu yasa değişikliğinin piyasa tercümesi, yabancı şirketler ülkemizde 600 dönümlük taşınmazlar edinebilecekler.
Ama sakın bu yasanın özünü de 'liberal ekonomi modelinin' gereği diye okumayalım çünkü her türlü liberalizmin beşiği İngiltere, kıtlık tarihine istinaden bugün bir karış toprağını bile satmıyor.
Oysa 'Bir çakıl taşını vermem' milliyetçi hamasetiyle boğulan ülkemiz, kaçak yabancı emekçileri sınır dışı edecek düzenlemeleri 1 Şubat'ta yürürlüğe koyarken, diğer yandan yabancı şirketlere '600 dönüme kadar arazi satışını' yasalaştırıyor.
Sınırlarımız 'asla vatanı bilinmeyen' yabancı sermayeye ve sıcak paraya sonuna kadar esnetilirken birkaç yüz bin kaçak çoğu bakıcı, emekçinin 'yabancılığı' yasal takibe alınacak.
Ayrıca biliyoruz ki 600 dönümlük kamu arazileri, tarım alanlarının müşteri kitlesi emekli İngiliz ya da Alman işçi değil...
Üstelik bu devasa arazi arzı küresel emlak ve tarım tekellerinin dikkatine sunulurken ortaya çıkacak mülkiyet değişikliğinin bizim için en küçük sakıncası bile yok.
Milli hassasiyeti gıcıklayıcı söylemlerle elde edilen siyasi rantın tavan yaptığı ülkede yabancı şirketlere kamusal arazileri açmanın 'ekonomik büyümeye katkısı' inceden inceye hesaplanmış olmalı!
Ama 15- 20 yıl sonra ithal gıda bağımlısı ülkemizde beton inşaatlarla ya da endüstriyel tarımla çöplüğe dönüşmüş kirlenmiş toprağı görünce biz de verimli toprağın 'biten' ve binlerce yılda 'oluşan' bir değer olduğunu 'aç' halimizle anca anlarız...
Nihal Kemaloğlu/Akşam