Türkiye iklim değişikliği ile mücadele için hemen harekete geçmeli!
Katılıma Yönelik Bölgesel Çevre Ağı (RENA) İklim Çalışma Grubu, AB-Türkiye İklim Konusunda İşbirliği: Fırsatlar, Faydalar ve Zorluklar konulu seminer düzenledi.
Toplantıda ülkemizin iklim değişikliği ile mücadelede gerçekleştirmesi gereken yükümlülükler yerine karbon ticareti tartışıldı. TEMA Vakfı Genel Müdürü ve İcra Kurulu Üyesi M. Serdar Sarıgül toplantıda yaptığı konuşmada “Kaybedecek vakit yok, Türkiye iklim değişikliği ile mücadele için hemen şimdi harekete geçmeli!” dedi ve iklim değişikliği ile mücadele için katılımcı yaklaşım çağrısında bulundu.
Türkiye, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en şiddetli şekilde yaşayacak bölgelerden birisi olan Akdeniz Havzası’nda yer alıyor. Ancak ne yazık ki TEMA Vakfı’nın özenle dikkat çektiği bu somut tehlikeye karşın ülkemiz iklim değişikliği ile mücadelede yükümlülüklerini kabul etmek ve harekete geçmekte gecikiyor. Bu gecikmenin yanında iklim değişikliği ile mücadele projeleri olarak öne çıkartılan HES projelerinin bütüncül havza planlamalarının gerçekleştirilmemesi, nükleer enerjinin “çözüm” olarak dayatılması ve kömürlü termik santrallere yatırımın artırılması gibi gelişmeleri kaygıyla takip ediyoruz. Bu projelerin doğaya, insan sağlığına ve iklim değişikliği ile mücadeleye olumsuz etkileri bizleri son derece endişelendiriyor.
Türkiye İklim Değişikliği ile Mücadelede Sorumluluk Almalı
Türkiye COP7’de tanınan ve Cancun’da savunulan; Annex 1 ülkeleri arasındaki özel konumununu referans göstererek halen bir sera gazı azaltım ve uyum hedefi belirtmemiştir. Toplantıda, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar gerçekleştirdikleri konuşmalarda özellikle bir hedef açıklamaktan kaçınmış ve bunun yerine karbon ticareti için gereken mekanizmaların oluşturulması gereğinin altını çizmişler; AB’den bu doğrultuda destek istemişlerdir.
Türkiye’nin herhangi bir sera gazı azaltım ve uyum hedefi belirtmeden, karbon ticaretinden söz etmesi bizleri iklim değişikliği ile mücadeledeki samimiyet konusunda kaygılandırmaktadır. Bu durum, gerek AB ile olan ilişkilerinde gerekse sürdürülebilir iklim politikalarının geliştirilmesinde engel teşkil etmektedir. Türkiye, acilen yükümlülüklerini kabul ederek harekete geçmelidir.
Hortum, Ani Sıcaklık Değişimleri, Sırada Ne Var
Artan sıcak hava dalgaları, buna bağlı olarak tarımda verim kaybı, giderek acilleşen su krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı gibi sorunlarla boğuşmaya ise çoktan başladık bile. Sadece son bir haftada Elazığ’da, Silifke’de yaşadığımız hortumlar bile iklim değişikliğinin şu an Türkiye’de etkilerini ileri derecede hissettiğimizi bizlere kanıtlıyor. Türkiye’de tsunaminin “zorunlu deprem sigortası” kapsamına alınması iklim değişikliği ile mücadelede acil önlemler almadığımız zaman neler ile karşılaşabileceğimiz konusunda fikir veriyor.
İklim Değişikliğinin Temel Kaynağı İnsan Faaliyetleri
IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli), 2007 yılında açıkladığı kapsamlı son değerlendirme raporunda iklim değişikliğinin hâlihazırda yaşanmakta olduğunu ve yüksek ihtimalle insan faaliyetlerinde kaynakladığını, acilen sera gazı salımlarında azaltım ve uyum hedeflerinin belirlenmesini tavsiye etti. Bugün bu tavsiyenin ne kadar yerinde olduğu daha iyi anlaşılıyor.
İklim Değişikliği İle Mücadele İçin Katılımcı Yaklaşım Şart
TEMA Vakfı olarak Türkiye’nin iklim değişikliği konusundaki stratejisinin ve planlarının, katılımcı bir yaklaşımla sürdürülebilir iklim politikalarını benimsemek yönünde geliştirilebileceğine inanıyoruz. Sürdürülebilir iklim politikaları geliştirilmesi konusunda sivil toplum olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Bunun için Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelede hedef ve yaptırım belirleme süreçlerinde karar alıcı organ olan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu’nun daha katılımcı ve sivil topluma açık bir organ haline getirilmesini talep ediyoruz.
Dünya ve İklim Değişikliği
BM, 2009’da 36 milyon insanın doğal afetler nedeniyle yaşadığı yeri terk ettiğini, bunların 20 milyondan fazlasının da iklim değişikliğiyle ilişkili faktörler nedeniyle taşınmak zorunda kaldığını açıkladı.
BM Genel Kurulu temiz suya ve sanitasyona erişimin temel bir hak olduğunu ilan ederek, dünya genelinde yaklaşık 900 milyon kişinin temiz içme suyu bulamamasına ilişkin yoğun kaygıları dile getirdi.
Muson selleri Pakistan’ın beşte birini sular altında bırakarak yaklaşık 1600 kişinin ölümüne neden olurken, 6,5 milyon insanın da yaşamını etkiledi. Analistler bu sellleri, iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanmış en büyük doğal afet şeklinde tanımladı.
Grönland’dan Manhattan’ın dört katı büyüklüğünde bir buz adası koptu. Bilim insanları bunun 1962’den bu yana Kuzey Kutbu’nda görülen en büyük buz kaybı olduğunu belirttiler.
Yapılan bir çalışma, iklim değişikliğinin su yüzeyinin 2000 metrenin altındaki deniz ekosistemlerini değiştirerek derin deniz hayvanlarının gıda kaynaklarını etkilediğini gösterdi.
Kaynak: Dünyanın Durumu 2011 Gezegeni Besleyen İnovasyonlar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - TEMA Vakfı