Türkiye'de kapalı site beklentisi var mı?
Türkiye'de 1980 sonrası 'Kaliteli Yaşam' arayışları sonucunda, kapalı konut siteleri oluşmaya başladı. Ancak günümüzde, insanların gerçekten kapalı site beklentisi var mı? Yoksa bu bir statü göstergesi midir? Sorusu hala netlik kazanamamıştır.
Türkiye'de 1980 sonrası ortaya çıkan yeni kentlilerin 'Kaliteli Yaşam' arayışları sonucunda, kapalı konut siteleri oluşmaya başladı. Ancak günümüzde, insanların gerçekten kapalı site beklentisi var mı? Yoksa bu bir statü göstergesi midir? Sorusu hala netlik kazanamamıştır.
2000'lİ yıllar; özelleştirmenin hız kazandığı ve kent parçalarının özel sektör işbirliğiyle ilk defa "dönüşüm" stratejilerinin izlendiği yıllardır.
Sanayinin kent dışına çıkarılması, desentralizasyon, (Yerelleştirmek, kamu yönetiminde, yönetim yetki ve sorumluluğunun, yerel kamu otoritelerinin daha geniş bir serbestiye sahip kılınmaları için kısmen merkezi yönetimden yerel yönetimlere bırakılması, yerinden yönetim) uygulaması başlatılmıştır. Ayrıca ulaşım akslarının çevre yollarının yapımıyla her yöne erişilebilirlik artmış ve kent çevrelerinde lüks konutların yapımı gerçekleştirilmiştir. İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde, kent dışında siteler yapıldı. Bu konut yerleşmelerinin hemen yakınında, liberal ekonominin de etkisiyle, fizik mekânda değişimler gerçekleşerek, kentlerin hemen dışına değişik işlevleri de bünyesinde toplayan (sinema, tiyatro, spor tesisleri gibi) büyük alışveriş merkezleri de yer almıştır.
Alışveriş merkezlerinin kısa deyimiyle AVMler çoğalmaya başlayınca, kent merkezleri de nüfus kaybetmeye doğru gitmiştir, özellikle tarihi dokularda çöküntü bölgeleri artmaya devam etmiştir. Yine bu yıllarda ilk defa dönüşüm, bir strateji olarak tanımlanmış ve bazı metropollerde buna yönelik eylem planları hazırlatılmıştır. Bu yaklaşımla bazı kentsel alanlarda dönüşüm uygulamaları yapılmaya başlanmıştır. Bunun yanı sıra tarihi konut alanlarında özellikle merkezde yer alan çöküntü bölgelerinde dönüşüm ve yenileme çalışmaları başlamış, soylulaştırma ve koruma çalışmaları hız kazanmıştır. Kimi konut bölgelerinde ise apartman alanlarının iyileştirmesi niteliğinde çalışmalar yapılmaktadır.
Kapalı site kavramı, şehrin içindeki sosyal ve ekonomik dengesizlikler sonucunda ortaya çıkmıştır. İlk olarak da gelir dengesizliğinin çok olduğu ülkelerde tercih edilmiştir. Bunlar, Güney Amerika ülkeleri ve Çin başta olmak üzere hızla gelişen Asya ülkeleridir.
Kapalı siteleri yaparken asıl amaç bir bölgenin içinde kurtarılmış bölgeler oluşturmaktı ama zamanla gettolaşmaya gitmiştir bu durum. Kapalı siteler İstanbul'da öncelikle bir tercih olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlar bu siteleri daha güvenlikli diye tercih etliler. 99 depremi bu tercihlerin daha da artmasına sebep olmuştur. Bu tarihlerde birçok insan şehir merkezini daha tehlikeli bularak daha güvenli buldukları şehir dışındaki sitelere yerleşmeye başladı. Çekmeköy'ün Çekmeköy olduğu, Ümraniye'nin Ümraniye olduğu zaman tam da bu tarihlere denk gelir.
İnsanların kapalı siteleri tercih etmesinin başında, sağlam zemin, yeni binalar, güvenlikli bir sosyal çevre beklentileri bulunuyordu. 40-45 yaşlarında, çocukları ilkokul-ortaokulda olan aileler için alanlar oluşturuldu.
İlk başta insanlar bu sitelerde ikamet etmeye başladılar, her şey başlangıçta güzeldi. Ancak sonra şehrin sosyal hayatından uzak kaldılar. Özellikle toplu taşımanın zayıf olması ve özel araç ile gidip-gelmenin de zorlaması ile tercihler değişmeye başladı. Ayrıca çocukların da ortaokuldan sonra sosyal hayatın içinde olmak istemeleri sebebiyle tekrar kentin merkezine geri dönüş başladı. Dolayısıyla, kapalı sitelerin müthiş bir talep sonucunda oluşturulan bir arz olduğu anlaşıldı. Daha çok arzdan oluşmuş bir taleptir. İnsanların kapalı site beklentisi var. Ancak biraz daha derinlikli sorular sorduğunuzda aslında hiç kimsenin duvarlarla örülü adeta yarı açık cezaevlerine benzeyen bu sitelerde yaşama isteğinin bulunmadığını, böyle bir beklentisi olmadığını görüyorsunuz. Sadece güvenli olması ile ilgili beklentisi var. Siz ne zaman ki sitenin güvenlik problemini fiziki bariyerler de olmadan halledebilirseniz işte o zaman kent ile bütünleşmiş olursunuz.
Bu sitelerdeki yüksek aidatlar da insanları yoruyor.
Belki gündelik hayatın yoğunluğundan faydalanamadıkları bir sosyal aktivite alanının aidatını da ödemek zorunda kalıyorlar. Bu durum sosyal faaliyet alanlarını da şekillendiriyor. Dünyada sadece gayrimenkulde değil, birçok şey "her şey dahil"den çıkıp 'Kullandığın kadar öde' sistemine dönüyor artık. Örneğin önceden merkezi sistem ısıtma vardı. Şimdi tercih değişti. Kullandığın kadar ödediğin bir sistem var. Kapalı siteler ilk zamanlarda sosyal tesislerdeki bütün kısımlar dahil bir aidat istiyorlardı. Şimdi ise sosyal mekanları kullandığın kadar aidat ödeme sistemine yavaş yavaş geçilmektedir.
Çevresine, komşuluk birimlerine, kente saygılı üniteler yapılmış olmasını insanlar daha çok talep etmektedir. Bu sitelerde yer almak aynı zamanda orta sınıfın, sınıl atladığını hissedebileceği bir ortam oluşturuyor. . Yani konut değil bir yaşam tarzı pazarlanıyor.
Aslında bu durum kendi içinde de çelişir. Bir aidiyet hissi oluşturulmaya çalışılırken, dışarıdaki dünyadan tamamen kopuk bir hal vuku buluyor. Bu siteler içinde mahalle hissiyatı yaşatabilmek mümkün değildir.
Zira hiçbir mahalle duvarlarla örülü değildir. Duvar kelimesi başlı başına olumsuz bir etki uyandırdığına göre artık samimiyetin, doğallığın, komşuluğun, insanlığın düşmanı olan bu duvarları yıkmanın vakti gelmedi mi sizce...
Milat/ Gülay Kurt