Kentsel Dönüşüm

Yüksek yapılar planlı koridorda yapılmalı!

Kentsel Strateji Kurucu Ortağı, Şehir Plancısı Ali Faruk Göksu, kentsel dönüşümle ilgili kendisine sorulan soruları cevapladı. 

Kentsel Strateji Kurucu Ortağı, Şehir Plancısı Ali Faruk Göksu, kentsel dönüşümle ilgili kendisine sorulan soruları cevapladı. Dünya Gazetesi'nde yer alan habere göre; Ali Faruk Göksu kentsel dönüşüm projelerinde “piyasa odaklı” uygulamlar yapıldığını dile getirdi. Göksu, “Kentlerimizin yapılaşma kapasitesi doldu. Yapı ve yaşam kalitesi riskleri artmaya başladı. Açık alanlarımız azaldı” açıklamasında bulundu.

Kentsel dönüşüm için bütün paydaşların katılımıyla bir yol haritası belirlenmesinin gerektiğini belirten Göksu, şunları söyledi: 

“Yol haritası belirlenirken ‘Kentsel Dönüşüm Fonu’ ile ‘Kentsel Dönüşüm Kurulu’ oluşturulsun. Bütüncül bir yasa çıkarılsın.”

Kentsel Strateji Ortağı, Şehir Plancısı Ali Faruk Göksu'ya sorulan sorular ve Göksu'nun cevapları şöyle:

HAYAL KURDUK, UYGULADIK

Sizi “Batıkent Projesi”, “Zafertepe Gecekondu Projesi”, “Portakal Çiçeği Vadisi” projeleri, ÇEKÜL Vakfı’ndaki çalışmalarınız, Nef’le birlikte kurduğunuz Kentsel Vizyon Platformu ile “81 Kent 81 Vizyon”, Kartal Belediyesi ile TAK Kartal, ayrıca “39 Kent 1 İstanbul” gibi projelerden biliyoruz. Kentsel Strateji’nin kurucu ortağı şehir plancısı olarak bugüne kadarki çabalarınızda hedefiniz neydi? Hedefe ne kadar ulaşabildiniz?

Sıraladığınız her bir proje ve girişim kendi dönemi içinde konulan hedefl eri ve geliştirilen modelleriyle uygulandı, hatta bölgesel sınırlarının dışına taşındı. Batıkent projesi 1980’li yıllarda dar gelirlileri konut sahibi yapmak hedefi ile tasarlandı ve tam 50 bin konut bitirildi. Ayrıca Batıkent modeli, Anadolu’nun 20 kentinde uygulanarak; 200 bin konut kapasitesi ile kent kooperatifçiliği hareketinin en yüksek üretimi gerçekleştirildi.

Zafertepe Gecekondu Projesi ise Batıkent Projesinin 1987 Dünya Konut Yılı ödülü almasından sonra konut kooperatifçiliğinin farklı alanlarda geliştirilmesi için başlatılmış projelerden birisidir. Bu proje ile hedefl enen gecekondu halkının örgütlenerek yaşam kalitelerini kendilerinin artırmaları oldu ve halkın katılımı ile yapılan projeler uygulandı.

İlk kapsamlı kentsel dönüşüm projeleri olan Portakal Çiçeği ve Dikmen Vadisi projeleri ise gecekondu halkının ve mülk sahiplerinin proje karar süreçlerine doğrudan katıldıkları bir katılımcı model ile gerçekleştirildi.

Sözünü ettiğim projeler Murat Karayalçın’ın Kent-Koop Genel Başkanlığı ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemlerde uygulandı. Bu projelerle kentleşme tarihimize kazandırılan ilkler oldu. Birincisi, tüm projelerin teori ve pratik dengesi içinde geliştirilmiş olmasıdır. İkincisi, proje senaryolarının projeden etkilenenlerle katılımcı ortamlarda geliştirilmesidir. Üçüncüsü ise iyi tasarlanmış her projenin kendi kaynağını kendi yaratması ilkesi ile her bir proje kendi finansmanını kendi sağladı. Örneğin, Dikmen Vadisi ve Portakal Çiçeği başta olmak üzere o dönemdeki projelerin finansmanı için Belediyenin Hazine garantisi olmaksızın Almanya ve Japonya borsalarında tahvil satması bir ilktir ve hâlâ tektir.

Kadıköy ve Kartal’da kurduğumuz tasarım atölyelerinde mahalleliler ile tasarımcıları buluşturarak geliştirdiğimiz özellikle kullanılmayan alanlarının katılımcı ortamlarda canlandırılması programı ‘’Kıyı ve Köşe’’ büyük bir hareket olarak diğer kentlerde de uygulanıyor.

“81Kent81Vizyon”, “39Kent1İstanbul” gibi programlarla farkındalık yaratılmaya çalışıldı. Her bir proje deneyimi, bir sonraki deneyimin altlığını oluşturdu, deneyimler üniversiteler, merkezi ve yerel yönetimler ile özellikle de sivil oluşumlarla söylem, program ve proje geliştirme süreçleri ile paylaşıldı.

Çekül Vakfı ve özellikle Prof. Metin Sözen hocamızın liderliğinde Anadolu’da geliştirilen koruma hareketi bugün başarıya ulaştı. Anadolu’da özellikle Tarihi Kentler Birliği’nin kurulmasıyla birlikte bir bilinç oluştu, tarihi ve doğal mirasın korunmasında büyük bir seferberlik yaşandı.

Özetle, hayal kurarak başladığımız her fikir projesi ve uygulamaya dönüştürüldü. Fikir ve uygulama aşamasında da paydaşları katılımcı ortamlarda işin sahibi kılarak örnek modeller geliştirildi.

ORTAK HAREKET KÜLTÜRÜ

“81 Kent 81 Vizyon” çalışmanızda adındaki gibi 81 kente vizyon olabilecek çalışmalar ortaya koyabildiniz mi? Vizyon çalışmalarının ne kadarı tamamlanabildi? Ortaya koyduğunuz vizyonun hayata geçme oranı nedir? Ortaya koyduğunuz vizyon kentlerde, oralarda yaşayan insanların hayatlarında neleri değiştirebildi?

“81Kent81Vizyon” programı gönüllü bir çağrı ile başladı. Katılımcılar atölyede strateji geliştirme eğitiminin ardından, tüm illerin vizyon planlarını bir sistematik içinde hazırladılar. Vizyon planlarını kamuoyu ile paylaşarak interaktif bir süreç başlatıldı. Belediye yöneticilerinin, yönettikleri şehirlere bakış açılarının değiştiğini gördük. “81Kent81Vizyon” planlarının basında yer alması sonucunda Ardahan, Bolu, Adana, Edirne, Afyonkarahisar illerinin valileri ve belediye başkanlarının talepleri üzerine kent modelleri çalışmaları yaptık. Bu çalışmaların sonucunda kent dinamiklerinin o kentin gelişmesi için yeterli olmadığı gözlemledik. Fırat, Kelkit Havzası ve Marmara: Mavi, Yeşil ve Sarı Bilezik gibi bölge ölçeğindeki çalışmalarımızla da, ortak coğrafyayı paylaşan kentlerin bölgesel kalkınması için ortak stratejiler ve projeler geliştirdik. Kent ve bölge ölçeğinde hazırladığımız vizyon planlarına sokak, mahalle, köy çalıştayları ile halkın geniş katılımını sağlayarak onların beklentilerini planlara katmaya çalıştık. Bazı kentlerde ortak projeleri uygulamaya soktuk. Vizyon oluşturma ve vizyona ulaşmak için strateji geliştirme ortak akıl ile yapılacak bir süreç tasarımıdır.

YOL HARİTASI GEREKİYOR

1999 Marmara Depremi sonrasında ülkemizde Deprem Yönetmeliği ciddi anlamda ortaya konuldu. Gün geçtikçe güncellendi. Başta İstanbul olmak üzere ülkemizde kentsel dönüşüm projeleri gündeme geldi. Ancak, kentsel dönüşümde hedefl enen hızda yol alınamıyor. Kentsel dönüşümün hızlanmasının önündeki engeller neler? Bunları aşmak için neler yapılması gerekiyor?

Kentlerimiz 1950 yılından bu yana üçüncü dönüşüm sürecini yaşamakta. 1950-1980 yılları arasındaki “hızlı kentleşme” döneminde kentlerimiz apartmanlaşma ve gecekondulaşmayla birinci dönüşüm, 1980-2000 yılları arasında ise “büyük dönüşüm” ile gecekonduların apartmanlaşma ve kaçak yapılaşmaya dönüştüğü ikinci dönüşüm süreci yaşandı. 1999 Büyük Marmara Depreminden bu yana ise “riskli dönüşüm” adı altında üçüncü süreci yaşıyoruz. Tüm süreçlerde imar haklarının sürekli artırılması yoluyla “piyasa odaklı” kentsel dönüşüm projeleri uygulandı. Kentlerimizin yapılaşma kapasitesi doldu. Kentlerimizde yapı ve yaşam kalitesi riskleri artmaya başladı. Açık alanlarımız azaldı.

Kentsel dönüşümün kapsamlı ve katılımcı ortamlarda yapılmasının önündeki engelleri; yeterli arsa stokunun olmaması, mülk sahiplerinin beklentilerinin yüksekliği nedeniyle uzlaşmanın zorluğu, uzun vadeli finansman sistemlerinin yaratılamaması gibi başlıklarda sıralayabiliriz.

Bunları aşmak için kapsamlı ve tüm paydaşların katılımı ile kentsel dönüşüm yol haritası hazırlanmalıdır. Yol haritasında üç konu önceliklidir. Birincisi, Kentsel Dönüşüm Fonu. Fonunun kaynakları, artırılan imar hakları gelirinin bir bölümünün kamuya aktarılmasından ve uluslararası kredi kuruluşlarından gelen finansmandan oluşturulmalıdır. Fonun özerk yapıda kalması ve üçte birinin yerel yönetimlere, üçte birinin özel sektöre, üçte birinin de mülk sahiplerine tahsis edilmesi eşitlikçi olan bir paylaşımdır. Üç taraf uzlaştığında da fonun kaynakları kullanılmaya başlanmalıdır.

Yol haritasının hazırlanmasında ikinci öncelik, “Kentsel Dönüşüm Kurulu”nun oluşturulmasıdır. Kurulun örgütlenme yapısı, merkezi ve yerel yönetim, özel sektör ve sivil örgüt temsilcilerine dayanmalıdır. Kurulun aldığı kararların bağlayıcılığı temel ilkedir. Üçüncü öncelik ise “bütüncül bir yasa”nın çıkarılmasıdır. Günümüzde yetkilerin pek çok kurumda olması çok başlılık yaratmaktadır. Farklı yasalar ve yönetmelikler yerine ilgili bütüncül bir şehircilik bir yasası hazırlanmalıdır.

Uluslararası kuruluşlar ‘sosyal etki’ye bakıyor

Nef’le birlikte kurduğunuz “Kentsel Vizyon Platformu”ndaki çalışmalarınız sırasında 2015 yılında, “Kentsel dönüşüm için Sosyal Etki Değerlendirme (SED) raporu zorunlu olmalı” önerisini gündeme getirdiniz. SED raporu önerinizi açar mısınız? Bu rapor kentsel dönüşümde nasıl bir etki yaratacaktı?

Son yıllarda yapılan kentsel dönüşüm projelerinin mekan ve yaşama olan olumsuz etkilerinin yarattığı travmalar dikkate alındığında Sosyal Etki Değerlendirme (SED) raporunun önemini çok rahat görebiliriz. SED, olası olumsuz etkilerin minimize edilmesi için kapsamlı ve katılımcı bir süreci kapsar. SED raporları özellikle de karar vericileri yönlendirmeyi amaçlayan bir dokümandır. Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası gibi uluslararası kuruluşlar, kredilendirme için minimum yer değiştirme, kayıpların tanzimi, bilgilendirme ve şikayet mekanizmaları ile gelir iyileştirme gibi dört temel koşulun olması şartını ararlar. SED Rehberi, uluslararası kredi kuruluşlarının koşulları ve dünya örnekleri incelenerek hazırlandı. Kentsel dönüşüm projelerinde SED zorunluluğu getirilmesi için TBMM’ye yasa teklifi verilmesi için girişimlerde bulunduk. Ancak, henüz bir sonuç alamadık.

‘İmar hakkı transferi’ bankası kuran ülkeler var

Çalışmalarınızda “imar hakkı transferi”nden de söz ediyorsunuz. Bu konu ülkemizde mevzuata da girdi diye anımsıyoruz. “İmar hakkı transferi” nedir? Nasıl gerçekleşir? Dünyada bu konuda iyi uygulamalardan örnek verebilir misiniz? “İmar hakkı transferi”, bugün çözümsüz gibi duran, görünen neleri çözüme kavuşturur?

İmar Hakları Transferini (İHT), kısaca, imar haklarının bir başka alana aktarımı veya bu hakkın menkul kıymet hakkına dönüşümünün sağlanması olarak tanımlayabiliriz. Amerika, Avrupa ile Hindistan ve Singapur’un bazı kentlerinde başarılı olarak uygulanan bu sistem; arsa sahibinin kendi isteği ile mülkiyet üzerindeki imar hakkını, yerel yönetimle işbirliği yaparak serbest piyasa koşullarında bir başka projede kullanılmak üzere likite çevirmesi temeline dayanıyor. Modelde, imar haklarının alım ve satımı söz konusudur. Bazı örneklerde, yerel yönetimlerce İHT bankası kurulduğunu görüyoruz. Yatırımcı talepleri de banka aracılığıyla oluşturulan havuzdan karşılanıyor.

Dönüşümde ‘olumsuz etki’ye de bakılmalı

“On Proje, Onlarca Etki” araştırması yaptınız. İstanbul’da, hatta Türkiye’de kentsel dönüşümde çözümsüzlüğün sembolü olan Fikirtepe de araştırma kapsamında yer alıyordu. Araştırmadan çıkan sonuçlar nelerdi? Projelerdeki eksikler, yanlışlar nelerdi? Araştırmalarınızın sonuçlarını paylaşmanız sonrası ortaya koyduğunuz eksik ve yanlışlardan dersler çıkarıldı mı?

SED Rehberini hazırlamadan önce, dönüşüm projelerinin mekan ve insana olan etkilerinin tespiti için Fikirtepe, Sulukule, Gaziosmanpaşa, Tarlabaşı, Esentepe, Sarıgöl, Yunus, Okmeydanı, Bayrampaşa ve Hacıhüsrev mahallelerinde araştırmalar yaptık.Çıkan sonuçlardan kentsel dönüşüm projelerine başlanmadan önce projenin yaratacağı olumsuz etkilerin araştırılmadığını gördük. Yani, projeler yalnızca yapıların dönüşümünü kapsamaktaydı. Projelerin pek çoğu toplumsal ve ekonomik boyutlarıyla ele alınmamıştı. Sulukule, Gaziosmanpaşa, Hacıhüsrev gibi yoksulluğun yüksek olduğu projelerde, minimum yer değiştirme için bile ekonomik iyileştirmelerin yapılmadığını, yaşayanlar başka yerlere taşınırken yalnızca nakliye ve kira yardımı gibi yapılan ödemelerin yetersiz kaldığını, uzun vadeli çözümlerin geliştirilmediğini tespit ettik. Ayrıca, bu projelerin bir bölümünün merkezi ve yerel yönetimler tarafından geliştirilmesine rağmen yeterli bilgilendirmenin yapılmadığını ve katılımcı süreçlerin de işletilmediğini gördük. Projelerin çoğunda komşuluk ilişkileri gibi mahalle değerlerinin ve sokak karakterinin kaybolduğunu, bu alanların site yerleşimlerine dönüştüğünü gözlemledik.

‘Yaşam kalitesi’ riskleri minimuma indirgenmeli

Bazı çalışmalarınızda “mahalle örgütlenmeleri”nden söz ediyorsunuz. “Mahalle örgütlenmesi” nedir? Böyle bir örgütlenme kentsel dönüşümde, doğru kentleşme stratejisinin belirlenmesinde nasıl rol oynar? Bu örgütlenmeyle işler tam anlamıyla rayına girebilir mi? Örneğin, kentsel dönüşümü tetikleyip, hızlandırabilir mi?

Yaşanabilir mahalle olmanın ön şartı, oyun alanları, eğitim, sağlık gibi kamusal ve ticari alanların yürüyüş mesafesinde olmasıdır. Kentsel dönüşüm stratejileri üst ve alt ölçekte bakış açılarıyla belirlenmelidir. Kent ölçeğinde vizyon, mahalle ölçeğinde ise yaşam kalitesinin artırılması öncelikli hedef olmalıdır. Günümüzde kentsel dönüşümün stratejisi yalnızca “yık-yap” yaklaşımına dayanıyor. Bu yaklaşımın yerine, yapısal riskler azaltılırken mahalle ölçeğinde “yaşam kalitesi” riskleri de dikkate alınmalıdır. Yani dönüşüm stratejisi, yapı ve yaşam kalitesi risklerini minimuma indirgeyecek hatta sıfırlayacak toplumsal ve ekonomik bileşenleri kapsamalıdır. Bu nedenle, mahalle ölçeğinde yapılacak örnek katılımcı kentsel dönüşüm projeleri ile güven ortamı yeniden yaratılmalı ve yaşam kalitesinin artırılmasına yönelik programlar geliştirilmelidir. Buna, Paris Belediye Başkanı Hidalgo’nun “Paris15 dakika” programını örnek verebiliriz. Programla, Parislilerin on beş dakikalık mesafe içinde yeterli kamusal alana ulaşması hedeflendi. 1990’lı yıllarda ABD’de başlayan “tactical urbanism” (taktiksel şehircilik) akımı ise hızlı, hesaplı ve modüler tasarımlarla mahallelerde komşuluk ilişkilerinin kuvvetlendirilmesini ve sosyal alanların artırılmasını sağladı. Bu hareket de tüm dünyaya yayıldı. Kartal Tasarım Atölyesinin, mahalleli ile tasarımcıların birlikte tasarlayıp, uyguladıkları “kıyı-köşe” programı yaşam kalitesinin artırılması için önemli bir hareket olmuş ve Anadolu’nun pek çok kentinde de uygulandı.

İstanbul’a acilen 2 bin hektar açık alan lazım

İstanbul’la ilgili, “En az 2 Şişli, 2 Bağcılar, 3 Güngören büyüklüğünde açık alan yaratılmalı” uyarınız dikkatimizi çekti. “Projelerinde açık alan yaratmayanlara imar izni verilmemeli” diyorsunuz. Açık alanlar nasıl yaratılacak? Proje sahipleri genelde, “Dikey yapılaşma olmadan açık alan bırakamayız” diyor. İstanbul’da sözünü ettiğiniz açık alanı, alanları yaratmak kolay olur mu?

İstanbul’da kuzey ormanları hariç yapılaşmış gri alandaki yeşil, park gibi açık kullanımların toplamı 2 bin hektar, yani 20 milyon m2. Yapılaşmış alanımızın yalnızca yüzde 2’si. Çok az açık alanımız var. Olası İstanbul depreminden, toplam nüfusun 4'te 1'i etkilense açık alan ihtiyacımız 4 bin hektar, yani 40 milyon m2. Çok acil, 2 bin hektar açık alan yaratılmalıdır. 2 bin hektar 1 Bağcılar, 2 Şişli ilçesi ya da 3 Güngören ilçeleri, 2 bin adet futbol sahası büyüklüğü demektir. Vizyon Atölyesi’nde gençlerle “Toplanma alanlarını nerede ve nasıl yaratacağız?” sorusunun yanıtını aradık. Riskin en yüksek ve açık alanın en ihtiyaç olduğu TEM ve E5 arasındaki bölge olduğunu gördük. İki yol arasında, İstanbul nüfusunun yüzde 55’i yaşıyor, en yüksek riskli yapılar, en az park ve yeşil alan da bu bölgede. Yeşil yol, olası depremde hem tahliye koridoru hem de toplanma alanı işlevini de karşılayacak şekilde tasarlandı. Küçükçekmece Gölü ve Pendik arasında 50 km uzunluğunda ve 200 m genişliğindeki alan içinde olan tüm riskli yapılar yıkılması, yeni yapıların 100 m’lik alan içinde yeniden yapılması planlandı. Yeni yapılar, yer yer yatay mimari karakterini yer yer de bazı odaklarda ise dikey mimari karakterine sahip olarak tasarlandı. Yeşil Yol Projesi, Küçükçekmece ve Pendik arasında 500 hektar, yani 5 milyon m2 açık alan kazandırdı. Bu kez, ihtiyacımız olan 1500 hektar alan “nerede ve nasıl tasarlanacak?” sorusunun yanıtını aradık. İstanbul’un vadileri ile su yollarını keşfettik. Yeşil yolu ana omurga kabul ettik, kuzeygüney ve doğu-batı yönlerinde yeni yollarla bir ağ oluşturduk.

Yeni nesil ekonomileri kapsayan hikaye olmalı

Mimarların buluştuğu bir platformdaki konuşmanızda, “Yeni hikaye yazıcılarına ihtiyaç var”, “Dönem, yaşamı yeniden tasarlama dönemi” mesajları vermişsiniz. Bu mesajlarınızı açar mısınız? Yeni hikaye yazıcılar neler yazmalı? Yaşamı yeniden tasarlayacak olanlar nasıl bir tasarıma imza atmalı?

Değişim hızını ve küresel riskleri dikkate aldığımızda kent sistemlerinin yeniden tasarlanmasında yeni hikayelere ihtiyacımız var. Yeni yüzyılda yeni nesil ekonomileri kapsayan hikayeler kurgulanmalıdır. Yeni hikaye yazıcıları değişim eğilimlerini ve dijitalleşen dünyanın yeni keşifl erini dikkate almalıdır. Bilindik kavramlarla ya da kurum ve birey davranışlarıyla kent hikayeleri yazılmamalıdır. Bunun en güzel önerilerini Kate Raworth’un Simit Ekonomisi, 21. Yüzyıl İktisatçısı Gibi Düşünmenin Yedi Yolu kitabında bulabiliriz. Yazar kitabında, ekonominin bir tavan ve taban tarafından sınırlandırıldığını savunmaktadır. Buradaki taban, hiç kimsenin altına düşmemesi gereken bir sosyal refah düzeyidir. Ekonomi en azından her vatandaşını bu sınırın üstünde tutabilecek kadar büyük olmalıdır. Tavan ise ekolojiktir ve gezegenin sınırlarını ifade eder. Doğal kaynakların tüketilmesi ve üretim-tüketim sonucu ortaya çıkan kirlilik, bu sınırları aşmaya başladıkça, bugün olduğu gibi ekolojik krizlerle karşı karşıya kalmak kaçınılmazdır. Birleşmiş Milletler’e göre, küresel nüfusun yüzde 55'i şu anda kentlerde yaşıyor. 2050 yılına kadar bu sayının yüzde 68'e ulaşması bekleniyor, bu da kentsel alanlarda 2.5 milyar kişinin daha ikamet edeceği anlamına geliyor.

Yüksek yapılar ‘mısır patlağı’ gibi değil planlı koridorda olmalı

İstanbul ve İzmir başta olmak üzere büyük kentlerimizde gökdelenler yükseldikten bir süre sonra bazı projelerin göze batması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “yatay mimari”nin gereğine dikkat çekmeye başladı. Örneğin İstanbul’a gökdelen tarzı bazı binaların hiç yapılmaması mı gerekirdi? En doğru kentleşme için nasıl bir strateji izlemek gerekiyor? Dünyada ideal örnek olarak gösterebileceğiniz hangi kentler var? Oralarda hangi doğru adımlar atılarak ideal sonuca ulaşıldı?

Üçüncü dönüşüm sürecinde üç büyük kentimiz başta olmak üzere pek çok kentte mısır patlağı gibi yüksek yapılar yükselmeye başladı. Hiç kuşkusuz metropoliten kentlerde yüksek yapıların olduğu yoğunluk bölgeleri ya da koridorları olmalıdır. Ancak, bunlar bütüncül bir planlama yaklaşımı ile kurgulanmalıdır.

YÜKSEK RİSKLİ ALANLARIN YAŞAMSAL RİSKLERİ DEVAM EDİYOR

Piyasa odaklı dönüşüm sürecinde maalesef yüksek riski alanlar yerine, minimum riskli alanlar dönüştü. Dönüşen minimum riskli alanlar da önemli ulaşım aksları ve kavşaklarındaki stratejik konumu değerli olan mahallelerde oldu. Ne yazık ki dönüştürülmeyen yüksek riskli alanların yaşamsal riskleri artarak devam ediyor. Dünyadaki kentsel akımlar ideal kentlerin kurgulanması için yeni açılımlar sağladı. “Kentsel Rönesans”, “akıllı kent”, “yeni yüzyıl kentleri” gibi akımlarla Londra, Barselona, Berlin, Toronto ve New York gibi kentlerde yatay ve dikey yapılaşma dengesi çok iyi kurgulandı.

Kentsel dönüşüm kredisi nasıl alınır?

Kentsel dönüşümde hangi noktalara dikkat edilmeli?

İstanbul'un dönüşümündeki engeller yasa ile kaldırılmalı!