2009 yılı üzerine düşünceler..
2008 yılı ise tüm sektörler açısından çok zor ve çetin bir yıl oldu.
2007 yılından miras kalan durgun ve durağan piyasa koşulları içte ve dışta yaşanan gelişmelerle 2008 yılında haliyle gergin bir beklentiye dönüştü.
Tabi bu süreç sırasıyla temmuz ayında patlayan Ergenokon dosyası, AKP nin kapatma davası akabinde de küresel kriz ülkede ki tüm ekonomik dengeleri yerinden oynattı.
Yaşanan küresel kriz başta reel piyasalar ve haliyle kör-topal ilerleyen inşaat sektörüne büyük darbe indirdi.
Gayrimenkul ve Emlak fiyatları ise neredeyse % 30 hatta % 40 lara varan oranlarda büyük düşüşler gösterdi.
Bu olumsuz etki yeni mülklerden daha çok 2.el piyasasını vurdu.
Krizin patlak verdiği Ekim ayından bugüne son 3 ayda konut kredilerinin geri ödemesi ile ilgili yaşananlar bankalarda da konut finansmanı konusunda temkinli olmaya zorladı.
Bazı bankalar kredi vermemek için faiz oranlarını yükseltti, bazıları da neredeyse her müşteriye risk çıkarttı.
Tabi geri ödenmeyen kredilerden bankalara geçen mülklerin satışı için yeni satış birimleri kurdu, İnternet üzerinden, gazete ilan ve reklamları ile bunu kamuoyuna açıkladı.
Gözüken o ki bu süreç önümüzde ki yılda devam edecek.
Geçtiğimiz günlerde Müteahhitler birliği tarafından her yıl açıklanan inşaat sektör raporuna göre;
1993-2003 yılları arasında ülke ekonomisi % 26.13 büyüme kat ederken,
inşaat ana sektörler arasında % 22.40 la daralma göstermiş.
Sektör 2004 yılında % 4.6,
2005 yılında % 21.5,
2006 yılında % 19.4,
2007 yılında % 5.7 büyüme kat ederken,
2008 yılı, 9 ayında ise % -1.1 küçülme göstermiştir.
4.çeyrekte de olası küçülmenin devam edeceğini düşünürsek sektörün hali pür melali hiçte iç açıcı değil.
Gelelim 2009 yılına..
Geçtiğimiz hafta içinde Taraf Gazetesinde Sayın Neşe DÜZEL'in Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi, Ekonomist Sayın Seyfettin GÜRSEL hoca ile yaptığı bir söyleşisi yayınlandı.
Bu söyleşiden bazı bölümleri buraya alıntı yaptım, isterseniz okuyalım.
'' Türkiye ekonomisi 2001'de kendi krizini yaşadı. Bugünkü ise dışarıdan geldi. Bugün yaşanan küresel krizin boyutları 2001'deki kadar vahim olmayacak. Türkiye ekonomisi 2001'deki kadar küçülmeyecek. Döviz kurundaki artış 2001'deki gibi olmayacak. IMF'yle anlaşma yapılırsa ekonomi kontrol altında tutulacak. Ama şu da var tabii. Biz 2001'de krizden hızlı çıkabilmiştik. Bu krizden çıkmak daha uzun zaman alabilir. Çünkü 2001'de biz o büyük krizi yaşarken dünyada kriz yoktu. Şimdi ise dünyada çok büyük bir kriz var. Ayrıca bu küresel kriz bizi Türkiye'de işler harika giderken vurmadı. Türkiye'de sorunlar zaten birikmişti. Dünyadaki krizden çok önce bizim ekonomi düşük büyüme içine girmişti. Ama gene de bugünkü ekonomik kriz siyasi sonuçlar açısından 2001'e göre farklı sonuçlar yaratacak.
..................
Türkiye'nin 2009 yılında 50 milyar dolarlık finansmana ihtiyacı var. 20 milyar doları IMF'den gelecek. Kalan 30 milyar doları dünyada bulmanın yolu da IMF'yle anlaşmaktan geçiyor. Anlaşmamanın bedeli büyük olur. Döviz kurları çok artar, hem de ekonomi çok küçülür. Küresel krizin Türkiye'yi etkileyeceği baştan beri belliydi. Gerçi Türkiye ekonomisi, 2006 mayısından beri düşük büyüme sürecine girmişti, işsizlik artmaya başlamıştı ama küresel krizle birlikte durum daha da kötüleşti.
Şu anda ekonomi krizde mi?
Krizde tabii. Hükümet küresel krizi hafife almakla hata etti. IMF'yle anlaşmakta ve önlemler almakta çok gecikti. Bugün yılın üçüncü çeyreğiyle ilgili rakamlar açıklanacak. 2008'in haziran-temmuz ve ağustos dönemiyle ilgili çok düşük bir büyüme rakamı çıkacak. 2009'un ikinci yarısına kadar da ekonomi küçülecek. Bu, Türkiye ekonomisi durgunluğa, resesyona girdi demektir.
Türkiye'de tarım dışı işgücü her yıl 500 binin üzerinde artıyor. Bunları istihdam edebilmek için Türkiye'nin her yıl yüzde 6 büyümesi gerekiyor ama... Türkiye'nin 2009'u yüzde 1-2 civarında pozitif bir büyümeyle atlatmasını sağlamak lazım. Bu, işsizliğin arttığı bir ekonomidir ama daha beteri de mümkündür... Eğer hata yapılırsa ekonomi eksi iki küçülebilir ve işsiz sayısına bir milyon daha eklenebilir.
İşsizlik zaten çok fazla. İşsiz oranının artması Türkiye'yi nasıl etkiler?
Patlayan işsizlik özellikle AKP iktidarını yıpratacak. AKP'nin durumu kendi lehine çevirebilmesi için 2009'un ikinci yarısından itibaren ekonomik ve siyasi reformları hızla yapması, kamu harcamalarının bileşimini mutlaka değiştirmesi gerekiyor. Kamu harcamalarıyla ilgili yeni bir araştırma yaptık.
Sonuç ne çıktı?
Bu araştırmaya göre, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan'la birlikte Avrupa'da göreli olarak en yüksek savunma harcaması olan üç ülkeden biri. Eğer AB'yle Türkiye'ye üyelik perspektifi verilmesi konusunda bir büyük anlaşma yapılır da, Yunanistan'la Ege ve Kıbrıs sorunları çözülürse... İçeride de Kürt sorunuyla ilgili çatışmalar biter ve barışçı sürece girilirse... Zaten savunma harcamaları doğal olarak azalır. Çünkü bu sorunların çözümü, hem Kıbrıs'ta artık 40 bin askeri beslemeyeceksiniz, hem Ege ordusu diye bir orduya artık ihtiyacınız kalmayacak hem de eskisi kadar silah, uçak, tank almayacaksınız demektir. Aslında Türkiye ekonomisinin çıkışı büyük
ölçüde bu üç siyasi sorunun çözümüne bağlı. Çünkü en büyük para savunmaya gidiyor. Bu sorunlarda barışçı sürece girilirse, savunma harcamaları azalır. Unutmayın, Türkiye'de ekonomi ancak altyapı, eğitim, sağlık gibi yapısal ekonomik reformlar yapılırsa büyür. Can acıtıcı işsizlik sorunu da ancak ve ancak ekonomi büyürse çözülür.
Ekonomik ve siyasi reformlar yapılmadıkça Türkiye büyüyemeyecek. Büyüyemeyince de işsizlik sorunuyla baş edemeyecek. Bu durum Türkiye'yi çürütecek. Birkaç yıl sürecek olan istikrarsızlık ve çalkantıdan sonra Türkiye bir yol ayırımına gelecek. Ya tekrar bir hamle yapıp AB yolunda ilerleyecek. Ya da içine kapanıp, demokrasiden vazgeçecek ve milliyetçi-otoriter bir rejimle yönetilecek. İşte bugün yaşanan ekonomik kriz Türkiye'nin yol ayırımına gelmesini hızlandırıyor. Bir yanda AB ve demokratikleşmiş Türkiye, diğer yanda da Asyalaşmış otoriter Türkiye var. AB'den kopan bir Türkiye'nin komşularıyla ilişkisi kavgalı olacağı için, savunma harcamaları daha da artacak ve insanlar daha da yoksullaşacak. Milliyetçilerin, ulusalcıların istediği otoriter devletin getireceği ekonomi budur.
Dünya bu krizden ne kadar zamanda çıkabilir sizce?
2010'da çıkmış olur. Türkiye de dünyadaki gelişmeye bağlı olarak 2010'da krizden çıkar. Zaten uluslararası kuruluşlar 2009'un ikinci yarısından itibaren küresel krizden çıkışın başlayacağını söylüyorlar. Açılan ekonomik paketler etkisini gösterecek ve krizden çıkılacak ama Batı ekonomilerinde hemen eski günlere dönülmeyecek. Yüksek büyüme oranları artık hayal oldu. Dünya ekonomisi uzun bir dönem yavaş büyüyecek. Türkiye de bu zor dönemden payını alacak. İnsanlar bugünkü küresel krizden korkmakta çok haklılar..''
Evet, Sayın Gürsel'in ekonomi ve siyaset üzerine yaptığı tespitlere aynen katılıyorum.
Ekonomik tablo görüldüğü gibi o kadar da vahim değil ancak AB ve demokratikleşme konusunda ülkemizin istikrarı açısından atılması gereken adımların neredeyse 2 yıldır bekletilmesini anlamak mümkün değil.
Hükümet, AB ve Demokratikleşme konusunda Hırvatistan örneğine iyi bakmalıdır.
Çünkü 2 ülkede hemen hemen aynı zamanda AB ne müracaat etmesine rağmen Hırvatistan bizden 10 adım önde gidiyor ve AB ye kabul edilmesi de çok yakın.
Bizim AB konusunda ne endişemiz var da bekliyoruz, anlayamıyorum.
Her zaman dile getiriyoruz; Yaşanan küresel kriz konusunda hükümetin önümüzde ki 1-2 yıla matuf bu kaosvari ortamı atlatacak topluma moral ve güven verecek politikalar ve tedbirler almasını hükümetten bekliyorum.
Malumunuz Cumhuriyet tarihinde bununla beraber 17 kriz dönemi yaşanmış.
Ancak krizlere alışkın bir ülke olarak bunun altından millet olarak kalkacağımıza kalben inanıyorum.
Tabi buna millet olarak inanmak ve çok çalışmak lazım.
2009 yılının ülkemize barış, bereket ve bolluk getirmesi dilek ve temennisiyle..
İyi haftalar.
[email protected]