Sektörel

Gayrimenkul sektörünün sorunları 2016'da çözülecek mi?

Gayrimenkul sektörü 2016'yı büyük umutlarla karşıladı. Seçimlerden sonra sektörün bazı istekleri de karşılandı. Ancak ne yazık ki sorunların ABC'si hâlâ önümüzde. İşte Ceren Kumbasar'ın bugünkü haberi...

Gayrimenkul sektörü 2016'yı büyük umutlarla karşıladı. Seçimlerden sonra sektörün bazı istekleri de karşılandı. Ancak ne yazık ki sorunların ABC'si hâlâ önümüzde.


Sektörün en temelinde olan, buna rağmen çok basit birkaç hamle ile çözülebilecek bazı sorunları var. Önce bunlara ışık tutalım; 



İşçi Güvenliği/İnşaat denetimi

Neredeyse her yeni konut projesinde bir kara haber gelir. Bazen bu haberler gazeteye yansır, bazen yansımaz. İnşaat sektöründe işçi ölümleri artık o kadar enteresan bir halde ki neredeyse haber niteliği taşımayacak. İnsan köpeği ısırırsa haberdir misali, işçi ölümleri kanıksandı. 


Öneri: Proje denetlemeleri, ilçe ve büyükşehir belediyelerinin yetkilisi ve sivil toplum örgütlerinin katkısıyla şeffaf olarak yapılsın. Periyodik olarak değil, düzensiz ancak sıklıkla. 



Emsal Artışlarının Düzenlenmesi

Memleket koca bir şantiye halinde. Ancak bu şantiye bir proje sonrası kurulmadı. Adeta önce bir şantiyeyi kuralım sonrasına bakarız denerek dört bir Yanımız vinçlerle çevrildi. Parsel parsel kararlar alındı. Aynı cadde üzerinde hem gökdelenler, hem iki katlı yatay yapılar oluştu ve oluşmaya da devam ediyor. Yetkililerin önüne gelen projelerle, o günün koşulları değerlendirilerek karar verdikleri emsal artışları şehirlerimizi şehir olmaktan, yaşanır olmaktan çıkardı. Emsal artışlarından kaynaklanan ulaşım sorunları, tüketim alışkanlıkları, toplumsal ihtiyaçlar düşünülmedi. İhtiyaçlar belirdikçe yeni projeler geliştirildi, geliştiriliyor. Emsal artışları dolayısıyla sağlanan rantın vergisi bile tartışılır oldu. Ancak ne hikmetse bir türlü hiç kimse, sivil toplum kuruluşları bile bir araya gelip 'vergisini bile çıkardınız ama neden bu emsal artışları söz konusu oluyor' demedi. Bireysel olarak atılan çığlıklar da, sanırım beş yıldır bu konuyu gündeme getirmeye çalıştığım için buna ben de dahilim, duyulmadı. 


Öneri: Şehirleri.yaşayan organizmalar olarak görmeye devam etmemizi sağlayacak imar kanunu değişikliği yapılmalı. Nazım planlar, kanun hükmünde kararnameler çıkartılmadan sadece bakanlık veya sadece yerel yönetimler tarafından değiştirilememeli. 



Reklamların Denetlenmesi

Esenyurt mağdurlarıyla beraber gündemimize dolandırıcı veya iyi ihtimalle iş bilmez müteahhitler girdi. Bakkal dükkânı işletme becerisi, zekâsı ve öz sermayesi olmayan adamlara inşaat projeleri emanet edildi. Bu adamlar ünlü isimlerle televizyon ve gazete reklamları yaptı, olmayan yükseklikteki katlardan daire satışları yaptı. Sonra da yaklaşık 100 bin kişiyi etkileyen sorunlar silsilesi başladı. Esenyurt haberleri tam gündemden düşmüşken, yeni mağdur hikâyeleri peşi sıra gelmeye devam etti ve edecek de. 


Öneri: Televizyon ve gazetelerde yapılan proje reklamları denetlensin. H-em içerik açısından, hem de tanıtımı yapan firma açısından. Özsermayesiz, tecrübesiz, ruhsatsız, reklam yapılamasın. İstanbul Boğazı'ndaki Arap akını kontrol altına alınsın. 


Ortadoğu'dan ve Körfez'den gelen yatırımcıların gözlerini diktikleri ilk yer Boğaz. Bireysel olarak yatırım yapamayanlar, Türk ortakla şirket kurarak firma üzerinden, yapabilenler şahsen Boğaz'daki her bir manzaralı konuta şimdiden sahip olmuş durumdalar. Bu rakam şimdiden bana sorarsanız ürkütücü boyutlarda. 


Öneri: Şehir planlarında belirlenen stratejik bölgelerde yabancıya satış kontrollü hale gelsin ve belirli bir yüzdeyle sınırlansın. Bu dört madde ile ilgili radikal kararlar alınmadan, yapılacak hiçbir vergi düzenlenmesi, hiçbir teşvik uzun vadede şehirlerimizi dolayısıyla da sektörü kurtarmaz. Bu değişiklikler tamamlanmadan bugün geliştirilen projelerin en iyi ihtimalle 25 yıllık ömrü olur. Sonrası felaket. Hani beklenen İstanbul depremi için Japonların söylediği rivayet edilen bir yorum var ya; "7.5 büyüklüğünde İstanbul merkezli bir deprem olursa, gelip şehre beton döküp gideriz" diye. İşte eğer şehircilik anlayışı gelişmez, temel problemler ortadan kalkmazsa o senaryo için ne depreme, ne Japonların beton dökmesine gerek kalacak. 



Ceren KUMBASAR/Cumhuriyet